yirminci

1.7K 234 323
                                    

selammmmmm

lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyin de bana da hemencecik yazmak için motivasyon gelsin yau😔

. . .

"Beom, gelmeyeceğine emin misin? yağmur yağacak bak inat etme."

duyunca bile kalbimin hızlandığı kadifemsi sese doğru başımı çeviriyorken nereye gitmemi istiyor olursa olsun evet diyebilecek bir haldeymiş gibi hissediyordum ama öyle değildi işte, otobüsün ilk basamağına ayağını koyup beni bekleyen Yunhee'ye olumsuz cevap vermek dünyanın en zor işi de olsa bunu yapamazdım, o otobüse binemezdim.

mahçup bir şekilde "sen git..." dedikten sonra elimi kaldırıp hafifçe sallamış ve otobüse bindiği anda konuşmaya devam etmiştim, "canımın içi."

beni duymasını istemezdim ama canımdı o benim. beni bir duyarsa zaten zar zor baktığım yüzüne bir daha asla bakmazdım.

çantamdan çıkardığım beyaz kulak üstü kulaklığımı takıp en sevdiğim listemi açmış ve ben eve gidene kadar yağmaya başlayacağını tahmin ettiğim yağmuru kaçırmayacağımdan emin olmak için kestirmeden değil de daha tenha ve beş-on dakika daha uzun süren yoldan gitmeyi tercih etmiştim.

yürümek benim için ne kadar büyük bir eziyet olsa da bu sabah aniden bozulan bisikletim ve herhangi bir araca binmekten duyduğum büyük endişe bana yürümekten başka bir çare bırakmıyordu. neyse ki aylardan sonbahardı ve rüzgarın serin esintisinin havada dans ettirdiği sarı yapraklar sayesinde nefret ettiğim bu olay bile gözüme güzel gelmeye başlamıştı. böyle zamanlarda kendimi bile sevdiğim olurdu.

ayağımın altındaki birkaç turuncu ve sarı yaprağı tekmeleyip havaya uçuracağım sırada omzumun hemen arkasından sertçe itilmemle beraber dengemi sağlayamamış ve yere kapaklanmıştım, bu kadar kolay düşüvermek sinirimi bozuyordu.

birkaç yıldır hem zihnen hem de bedenen her seferinde beni böyle düşürmelerine göz yumuyordum ve gerçekten kanıma dokunuyordu, canım yanıyordu.

yerde sürtünmelerinin etkisiyle tatlı tatlı yanan avuç içlerimden destek alarak kalkmaya çalışırken sırtımda hissettiğim sert ayakkabı yerle aramdaki mesafenin daha da azalmasına sebep olmuştu. beni düşüren kişi, ki bu kişiyi tahmin etmek hiç de zor değildi, bütün yükünü belimdeki ayağına verip üzerime eğilmiş ve nefes almamı elinden geldiğince zorlaştırmıştı. vücudumdaki bütün kanın yüzüme hücum ettiğini hissedebiliyorum.

"pislik herif, çek şu ayağını üzerimden!" zar zor çıkarttığım kısık sesimle beraber yüzümdeki alevler daha da harlandığını hissedebiliyordum.

şaşırtıcı bir şekilde beni dinleyip ağırlığını üzerimden büyük miktarda çekmesinin ardından ellerini saçlarıma atmış ve başımı geriye doğru asılmıştı. yanağını sağ yanağıma sürterek dudağını kulağıma yaklaştırmış ve iğrenç sıcak nefesini boynuma doğru üflerken, "Yunhee'nin yanına oturmuşsun yine?" diye mırıldanmıştı.

"istediğim yere otururum!"

saçımdaki baskısı artarken ağırlığını tekrar üzerime vermişti ve ben de ağzımdan çıkan boğuk inlemeye engel olamamıştım.

"onun yanına oturduğunu nereden anladım biliyor musun çirkin ördek yavrusu?"

"bırak beni diyorum sana!" belimdeki acıyı umursamadan çırpınabildiğim kadar çırpınıp kendimi kurtarmaya çalışıyordum ama benden kat ve kat iri olan vücudunu üzerimden atabilmemin imkanı yoktu.

"o kalbinin sesi var ya o kalbinin sesi, Yunhee'nin yanına oturduğun andaki o ses bizim sınıftan bile duyuluyor it herif!"

boşta olan eliyle yüzümün sağ tarafına bir yumruk geçirdiğinde gözüme aldığım dayanılmaz acı yüzünden neredeyse ağlayacaktım.

tears in the rain | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin