13.Bölüm:'He's a liar!'

41 20 54
                                    

Multimedya: Sia - Snowman...

Ezgi'den

"Ezgi, beni dinle." Diye atıldı babam. Yavaş yavaş gözlerim dolmaya başlamıştı. "Hiçbir şey göründüğü gibi değil!"

"He's a liar! (O bir yalancı)" Diye bağırdı arkadan o da. "Don't listen to him! (Onu dinleme!)"

Kafam allak bullak olmuş bir biçimde etrafıma bakıyordum. Birkaç adım geriledim, ve ardından arkamı dönerek koşarak oradan uzaklaştım. Son duyduğum şey ise, babamın sesiydi: "Ezgi!"

Hızla aşağıya indim, ve ağlayarak apartmandan dışarıya çıktım. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Nereye gideceğimi düşünürken, her zaman kaçtığım o yere gitmeye karar verdim; Okula. Daha doğrusu, tiyatro salonuna.

Her adımımda, adım seslerim boş sokakta yankılanıyordu. Gözyaşlarımı durdurmaya çalışıyordum, ama olmuyordu.

Okulun önüne gelene kadar gözyaşlarım durmamıştı. Okulun önüne geldiğimde, okulda kurs olduğunu fark ettim. Zil çalmadan tiyatro salonuna gidersem sorun çıkmazdı...

Hızla okula girdim, ve tiyatro salonuna doğru koşmaya başladım. En aşağı kata indiğimde, tiyatro salonundan içeriye girdim ve sahnenin merdivenlerinden ilkine oturdum.

Gözyaşlarım durmuyordu, ve kısa bir sonra zil çalacaktı. Kurs saatlerini biliyordum. Birkaç dakikadan az kalmıştı. Sakinleşemiyordum.

Gözyaşlarım durmuyordu, ve ne kadar engellemeye çalışsam da ağlamamı durduramıyordum.

Gözlerim yanmaya başladığında, gözlerimi tamamen kapattım ve ellerimle yelpaze yaptım. Kısa süre sonra, zil çaldığında korkuyla başımı kaldırdım. Kimse gelmezdi, kimse...

Bir süre daha kendimi sakinleştirmeye çalıştım, ama hiçbir işe yaramadı. Hatta daha fazla ağlamaya başlamıştım.

Kısa süre sonra, tiyatro salonunun kapısı açıldığında, korkuyla kapıya bakmaya başlamıştım. Kapı açıldı, ve karanlıkta -ışıkları açmamıştım- bir silüet kapıyı kapattı ve ışıkları açtı. Ardından sırtını duvara yasladı, ve telefonunu eline aldı. Işıklar geldiğinde, gözlerimi gelen kişiye çevirdim. Yiğit'ti...

Telefonundan bir şeyler yaptı, büyük ihtimalle birine mesaj felan atıyordu. Kısa bir süre geçtikten sonra, telefonuma gelen mesajların bildirim sesi tüm salonu doldurmuştu. Yiğit, duyduğu bildirim sesiyle etrafa baktığında ağlamasını hâlâ durduramamış ve hâlâ gözyaşları içinde olan beni görmüştü.

"Ezgi..?" Diye fısıldadı sessizce. Ardından telefonunu pantolonunun cebine koydu ve hızla yanıma geldi. Dizinin üzerine çöktü, ve boylarımızı eşitledi. "İyi misin? Ah, bu soruyu niye soruyorum ki? Ne oldu, biri bir şey mi yaptı, iyi misin?"

Ağlamaktan konuşamıyordum. Bir şeyler anlatmaya çalışıyor, ama başaramıyordum. En sonunda, ellerini yüzüme koydu ve yüzümü ona doğru çevirdi. "Ne oldu?" Dedi sessizce. "Sen kursa kalmazsın. Neden okuldasın? Ne oldu?"

Ardından yüzümdeki ellerini çekti, ve kollarını ağlamaktan yorgun düşen vücuduma sardı. "Tamam, ne oldu bilmiyorum ama ne olduysa geçti." Dedi sessizce. "Ve şuan, burada, hiç kimse sana bir şey yapamaz. Ve ben, seni yargılamadan dinlerim."

Coraline (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin