1.

52 7 16
                                    

11.09.2007

Küçük kız annesinin hastanedeki odasının kapısının ardında gözyaşlarıyla tanrısına annesinin yaşaması için dua ediyordu, annesinden başka kimsesi yoktu. Babası öldüğünde annesi yıkılmıştı, kendisi ise zaten tam bilmiyordu ölümün ne demek olduğunu... O küçük kalbiyle çok istemişti annesinin üzülmemesini.. Annesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Annesi hayata tutunabilecek miydi? Küçük kız annesinin kanser hastası olduğunu öğrendiğinde ne demek olduğu kavrayamamıştı ama içinde gelen ses çok kötü günlerin geleceğini önceden haber vermişti sanki... O gün annesine güç vermek için ağlamamıştı ama şimdi sanki annesinin öleceği anlamış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Annesi ölürse ne yapacaktı? İçindeki sese güvenmek istemiyordu küçük kız ama içten içe biliyordu acı gerçeği.. Çok zaman geçmeden içeriden doktor çıktı küçük kız oturduğu yerden kalktı meraklı ve kızarmış gözleriyle doktora bakmaya başladı.. "Burcu Hanım'a haber verin bu kızı biraz odasında ağırlasın.' Küçük kız itiraz etmişti ama onu o odanın kapısından aldılar. Oradan götürülürken hâlâ küçük kızın umudu vardı annesine kavuşacaktı. Zaman geçti.. Küçük kızın umutları yıkıldı. Gerçeği öğrendi. Artık koca dünyada tek başınaydı. Küçük kız o hastaneden çıktığından beri bir daha o odanın kapısının önüne gelmedi...

23.05.2022

Günümüz

"Eve gideceğim dedim Ezgi. Israr etme artık."

"Tamam. Nasıl biliyorsan öyle yap Mavisu. Israr etsem bile gelmiyorsun sonuçta."

"Beni tanımış olman ne güzel Ezgi. Ama bir sonraki sefere bunu düşüneceğimden emin ol.

Arkamdan cırlıyor olmasına kulak asmadan yarı zamanlı çalıştığım kafeden çıktım. Eve gidip duş alıp ders çalışmak istiyordum. Bir yandan bunların hayalini kurarken bir yandan da buz gibi havada yürümek ne kadar kötüydü. Tutabileceğim tek ev tenha sokakta bir evdi. Üniversiteme ve çalıştığım cafeye en yakın olabilecek olan ev burasıydı. Evimin bulunduğu tenha sokakta ilerlerken dikkatli olmaya çalışıyordum sonuçta gece saatleriydi ve ne olacağı belli olmazdı. Serserilerin bulunduğu bir mahalleden söz ediyorum. Daha önce o aptal serserilere denk gelmiştim ve az daha canımdan oluyordum. Neyseki alt komşumun torunu Esila Abla bana kendimi savunmayı öğretmişti de ellerinden kurtulmuştum. Küçük yaşta yaşadıklarımla hayat bana en acımasız tarafını göstermiş, güçlü bir kadın olmama olanak sağlamıştı. En son annemi kaybettiğim odanın kapısını önünde hıçkıra hıçkıra ağlamıştım daha sonra ağlasamda hep içime ağlamıştım. Duygularımı annemle birlikte kaybetmiştim belkide çünkü kimseye acımıyordum. Kimseye merhametim kalmamıştı. Gülemiyordum hatta artık ağlayamıyordum. Acımasız ve merhmetsiz biri olmuştum. Bunu ben istememiştim. Hayatım öyle gerektirmişti. Bizler hayatın ve kaderin köleleri olan zavallı insanlarız. Bu inkar edilemez bir gerçek. Tanrı denilen bir varlığa inanıyoruz, evet belki de var ama küçük bir çocukken en ihtiyacım olduğu zaman beni duymamıştı ve önce babamı daha sonra canımdan çok sevdiğim annemi benden almıştı. Yapayalnız kalmıştım. Ben bu koca dünyada 5 yaşından beri yalnızdım. Annemden başka kimseye ihtiyacım olmamıştı bu yaşıma kadar. Şimdiden sonra da olacağını zannetmiyorum. İnsanlar benim hakkımda çok şey düşünüyor. Katil, hırsız, serseri, uyuşturucu bağımlısı kısaca aklınıza gelen her şeyi düşünüyorlar benim hakkımda. Bunun sebebi ise her zaman siyah giymemdi ve her zaman bir ruhsuz olmamdı. Okulda bana ruhsuz veya kalpsiz diyorlar sebebi ise duygularımla hareket etmemem. Duygular, insanları yanıltacak en büyük etken bana göre. Oysa ben biliyordum bir ruhumun, bir kalbimin olduğunu başka kimsenin bilmesine gerek yoktu. Çokta umrumda değil benim hakkımda ne düşündükleri herkes istediğini söyleyebilir ben bunları biliyorum ama bilmemezlikten geliyorum ama bir gün biliyormuş gibi davranırsam çok kişinin canı yanardı. İşte bunu kesinlikle biliyordum.

Evime gelmiştim sonunda. Apartman kapısını açtım ve içeri girdim hızlı bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladım. Apartman biraz eski olduğu için asansör yoktu. Nihayet merdivenleri bitirdiğimde ayakkabılarımı çıkardım ve daireme girdim. Soğuğu seviyordum ama dondurucu havaları sevmiyordum. Yetimhaneden çıktıktan sonra biriktirdiğim paramın hepsini bu eve harcamıştım. Mobilyam yoktu, yiyecek hiçbir şey almaya param yoktu. Buraya taşındığımda on sekiz yaşına girmiş bir liseliydim.

Apartman sahibi Nesrin Teyze sayesinde mobilya almıştım yarı zamanlı bir işim vardı ve şimdi çok istediğim üniversiteye gidiyordum. Nesrin Teyze'ye bile o kadar soğuk davranmıştı ki -herkese davrandığım gibi- o ise benim aksime bana sıcak davranmıştı bir anne gibi yaklaşmıştı bana. Henüz hikayemi bilmezken bana böyle davranıyordu. Nesrin Teyze hayatında ne yaşadı da böylesine sıcak davranıyor bilmiyorum. Tek bildiğim şey hayat herkese farklı yüzünü gösteriyordu.

Duşumu almış, pijamalarımı giymiştim üstümdeki yorgunluğu bir nebzede olsun azaltmıştım. Yemek yemek istemiyordum bu sebeple kahve yapmaya karar verdim ve mutfağa doğru uyuşuk ve küçük adımlarla ilerledim. Fincanımı çıkardım ve cezvedeki kahvenin olmasını bekledim. Cezvede yapıyordum çünkü kahve makinası alarak para harcamak aptallık olurdu ki ona vereceğim parayla daha fazla kitap alabileceğim bir gerçek. Kahvemi alıp odama doğru ilerledim usulca kapıyı açtım ve camın önündeki masama yerleştim. Masamdaki kitabımı açtım tam başlayacakken gözüm sokak lambasına takıldı. Sokak lambalarını seviyordum. Yetimhanedeki zamanlarımda herkes uyuduktan sonra pencereden dışarı bakıp sokak lambalarıyla konuşuyordum. Küçük aklımla onların beni anladığını düşünüyordum. Küçük bir çocuk olmak güzel şeydi. Bazı çocuklar, çocukluğunu güzel yaşarken bazıları ise hayatın kötü tarafıyla tanışmış oluyorlar. Dünya çok adaletsiz bir yer. Bazı çocuklar aileleriyle gezerken, eğlenirken, gülerken, bazıları ise ailesinin yasını tutuyor, hayatta kalmaya çalışıyor ve bunun gibi pek çok hayat var yaşanılan. Ben hep annem ve babamın her gece sokak lambalarının ışıklarının odama vurduğu gibi onlarında o ışıklardan odama geleceğini düşünerek uykuya dalardım. Dedim ya çocuk aklı işte... Ben Mavisu Arya Demirer. Yirmi iki yaşında bir hukuk öğrencisiyim. Yirmi iki yıllık hayatımda öğrendiğim tek şey güçlü durmak. Ben bilinmezliğe giden bir bilinmezdim, ben meçhulun beden bulmuş haliydim. Babamın öldüğü gün çocukluktan çıkmış anneme arkadaş olmuştum ama annem öldüğünde ben duygularımı da katletmiştim. Ben kendimin katiliyim. Ben duygularımın ve ruhumun katiliyim. Ben kendi çocukluğumun katili olmuştum ve belki de sırf bu yüzden çocukluğum beni asla affetmeyecekti.

Selamlarr.. Ben Sümeyye Öztaş. Bu kitabım; Meçhul... Biz Meçhul'e doğru gidiyoruz bir şey bilmeden. Biz Meçhul'un beden bulmuş haliyiz. Bizler bilinmezliğe giden bilinmeziz. Bu kitap umarım sizin seveceğiz gibi olur. Bu benim ilk kurgum değil. Daha önce de kurgulamış olduğum kitaplarım oldu sadece yayınlamak istemedim. Ben kurgularıma ruhumu katmayı seviyorum. Umarım kitaplarım size yaşama sevinci verir. Bana ulaşmak isterseniz..

• Instagram : sumi.yiyi / sumininkurgularii

MEÇHULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin