4. Bölüm

392 22 5
                                    

Dışarı çıkmalıyım. Buradan kurtulmalıyım. Bana hiçbir anlam ifade etmeyen bu odalardan, üstüme üstüme gelen bu duvarlardan, aslında bomboş olan ama bu türlü sığamadığım bu evden kaçmalıyım. Peki neden olduğum yerde donakalmış haldeyim. Kıpırda. Kalk ayağa! Neden bilmiyorum ama zihnim emirlerime itaat etmiyor. Ayaklarım ve ellerim de zihnimin bu isyankar tavrına ayak uydurmuş durumda. Bu isyankarlığa daha fazla göz yummayıp hiç istemediğim bir hızla ayağa kalkıyorum ve bu kadar hızlı yükseliş beynimde fırtınaya neden oluyor. Başım öyle bir dönüyor ki bir elimle masanın kenarına tutunmak zorunda kalıyorum. Diğer elimde ise hala umudum olduğuna inandığım Kayle Portak'ın kartı var. Kendime geldikten sonra dikkatlice bakabilmek için kartı iyice yaklaştırıyorum. Arkasını çeviriyorum. Tekrar ve tekrar.. 5 dakika önce gördüğüm kartla şu an gördügüm kart arasında pek de bir fark yok. İkisi arasında değişen tek şey şu an yazıları çifter çifter görüyor olmam. Sanırım kartı gözlerimin dayanabileceğinden fazla çevirmişim. Gözlerimin bulanıklığına aldırmadan dolabımı buluyorum. Üstümdekileri değiştirmeden dışarı çıkamam sonuçta.. Üstümde kar kadar beyaz -ve kar kadar soğuk görünen-, pelerini yeri süpüren ve kapüşolu olan oldukça hafif bir gecelik var. Üstümde yokmuş gibi hissetmeme şaşırmamalı.. Belki de bu his üstümde gecelik ve boxer dışında başka birşey olmadığı için vardır. Daha fazla düşüncelere dalmadan elimi dolabın içine atıp rastgele birkaç parça kıyafet çıkarıyorum. Siyah bir pantolon ve beyaz bir gömlek. Sanırım şimdilik işimi görür. Dolabın dibine düşmüş birkaç çoraptan birini alıp giyiyorum. Kartı pantolon ceplerimden birine koymak istiyorum ve elim kendiliğinden sağ cebime yerleştiriyor kartı -bu sağlak olabileceğim anlamına geliyor herhalde-. Salondan çıkış kapısına doğru yöneliyorum. Neyseki evimi dışardaki tehlikelerden ayıracak bir dış kapım var. Simsiyah.. Kapının sağ tarafında yan yana dizilmiş ayakkabılardan bir çift mavi spor ayakkabıyı elime alıp dışarı çıkmaya yelteniyorum ama son anda birşey unuttuğumu farketmemle içeri fırlamam bir oluyor. Para.. Yürümekten yorulursam ulaşım araçlarını kullanabileyim diye para almalıyım yanıma. İyi de benim param varmıdır ki.. Salonu gözlerimle hızlıca tarayınca halının kenarına atılmış kimi buruşmuş kimi dümdüz bir yığın kağıt para görüyorum. Hızlıca eğilip sağlam olanları elimde topladıktan sonra tekrar çıkışa yöneliyorum. Pek de acelem olmamasına rağmen normal davranmıyorum. Hızlı hızlı nefes alıp veriyorum, yürüyorum hatta resmen koşuyorum. Çıkış kapısının önünde hızlıca ayakkabılarımın bağcıklarını bağlıyorum. Bu işte iyi olmalıyım çünkü iki ayakkabının bağcıklarını da bağlayıp kurdele haline getirmem 1 dakikadan az sürüyor. Karanlık koridarlarda olabildiğimce hızlı bir şekilde ilerliyorum. İki adım sonra sarı bir ışık kaplıyor koridoru. Kafamı kaldırıp yukarıya bakıyorum. Tavanda pek de büyük olmayan bir lamba var. Koridoru ışıl ışıl etmeye yetecek küçüklükteki lambanın rehberliğinde bir kat iniyorum. Ve bir kat daha.. Sonunda 2 metrelik ve sonunda büyük siyah bir kapı bulunan koridora ulaşıyorum. Sanırım o kapı dış dünyaya açılan kapı, aradığım kişiyi bulmamı sağlayacak kapı. Sanırım o geçmişime dair tüm soruları cevaplayabilmem için geçmem gereken ilk kapı. Kapıya doğru yöneliyorum ve neden bilmiyorum ama elim titreye titreye açıyorum bu koca kapıyı..

ŞizofrenyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin