Gün ışığı odamın pencerelerinden içeri sızarken yatakta uzanmış, düşünceler içinde dolanıyordum. Kalmak, kendimi hayata adapte etmek istemiyordum. Yorgundum lakin bu yorgunluğun kaynağını bir türlü bulamıyor, sorunu çözüme kavuşturamıyordum.
Bir an bulmaya çabalıyordum zihnimde. Kalbimde bir anlık bir boşluk oluşmuş, Jeon Jungkook içeri sızmıştı. Yıldızlar dizili gözleri o arayı iyi yakalamış, kapanmasına fırsat vermemişti. Yorgunluğumun nedeni buydu belki de, o aradan gelen sızıntılar toparlamama izin vermiyordu.
Jeon Jungkook'un başkasına dokunmuş sözleri günlerce zihnimi mesgul edip durmuştu. Kendimi onu düşünmekten alıkoyamaz hâle gelmiştim. Gözlerindeki hüzün kanatlanmış, benim kalbime uçmuş, oraya yer etmişti. Bir hafta boyunca onu hiç görmemiştim Ne Leona, ne de Jaehyun onun adını anmıştı. Bir seraptı gördüğüm sanki.
Kahverengi kazağımın içinde, barın kapanmasına yakın bir zaman kala yüksek taburede oturuyor, son işlemlerimi hallediyordum o geldiğinde. Bir hafta önceki o melankoli halinden eser yoktu adımlarıni bar tezgâhına yönlendirirken. Bir viski istedi yeniden, Glenfiddich. Onun bu kadar ağır bir içkiyi nasıl içebildiğine hayret ediyordum. İnsanın boğazında bir yanma bırakıyordu. Her an nefesini keseceek gibi geliyordu. "Merhaba." dedim ona, benimle konuşmak yerine tezgâha dikmişti gözlerini. Onu anlamanın zor olduğunu kabul etmiştim. "Merhaba." dedi bana dönerek, gözleri yüreğimi delip geçiyordu sanki.
Onu hatırlamıyor olmanın iyi bir yanı olduğunu zaman içinde keşfedecektim. Üniversitedeki o çocuğun beni uçuruma sürükleyecek yüklerle dolu olduğunu hiçbir zaman görememiştim. "Min Yoongi kim?" diye sordum ona bu kez, o gece onu almaya gelen adamı hatırlamaya çabaladım. Hafızam bu günlerde bana oyun oynuyordu. Hatırlamam gereken her detay ortadan kayboluyor, zihnimin derinlerinde ezilip gidiyordu. "Jimim ile ne kadar zamandır görüşmüyorsunuz?" Jungkook'un sorularıma kendi sorularıyla karşılık veriyor olmasına alışmış durundaydım. Alışkanlık insana garip bir huzur ve aynı zamanda huzursuzluk veriyordu. Yaşantıyı belli bir noktaya bağlamak gibi hissettiriyordu bende. "Bilmiyorum, sanırım dört ay." diye yanıtladım onu, sorularına cevap alamadığı sürece benim sorularımı görmezden geliyordu, bir tür kaçıştı onun için. Kendi istediklerini elde etmeden başkalarının isteklerini görmezden geliyordu.
Jeon Jungkook'u bu kadar tanıyacak hâle nasıl gelmiş olduğum asıl gizemin ortaya çıktığı noktaydı bakıldığında. Üniversitenin koridorlarında tek kelime bile etmemiş olduğum bu genç adam, üç kez gelmişti barıma ve ikisinde içkinin keskin etkileri altındaydı. Ona bakıyor, anlam vermeye çabalıyordum davranışlarına ve bir anda, onun hakkında düşünceler oluşturacak hâle gelmiştim. "Yoongi hyung ve Jimin, yedi aydır sevgililer ve aynı evde yaşıyorlar. Belki de o taburede oturmak yerine insanlarla daha fazla ilgilenmelisin." dedi, parmakları viski kadehinin etrafını turluyordu, gözleri benim gözlerime dikilmiş durumdaydı. Mide bulandırıcı bir his tüm vücudumda geziniyordu o anlarda. Yorgun hissetmeye başlamamın temelleri o gecede atılmış olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he's in love' taekook
Fanfickim taehyung caz barına her akşam uğramaya başlayan jeon jungkook'a bir gecede aşık olmadı.