yağmur çocuk

23 3 2
                                    

Hazanın son yavrusu, kasım, hissettiriyor kendini üstümüzde. İçim titriyor, geçen sene bu zamanlar onu ilk görüşümde olduğu gibi. Boğazımı saran atkım gevşiyor ve bir kolu önüme düşüyor. Düzeltiyorum hızlıca, elimdeki kitaplar zorlaştırıyor işimi. Anımsıyorum geçen sene bu zamanları, yine. Kitaplarımı klişe bir dizideki gibi düşürüşümü ve onun fakültenin kocaman bahçesinde bana doğru koşup yardım edişini.

Atkımı düzeltiyorum. Tutuşumu sağlamlaştırıyorum. Kabanımın önü sıkı sıkıya kapalı. Şitaya az kalmış. Hüzüne az kalmış. İstemiyorum.

Fakülte bahçesindeki mermer zeminde yürüyorum. İstanbul' un deniz kokusu içimi boğuyor. Dün geceden kalan küflü toprak kokusu sarıyor bedenimi, damgasını basıyor üstüme. Aklımdan birkaç dize geçiyor onun için. Daha önce kaydedemediğim dizeler gibi yokluğuna uğurlanıyor zihnimin. Ayağımdaki botlar yağmur birikintilerine girdikçe şapırdıyor, çoraplarım ıslanıyor, ayaklarım üşüyor. Umursamıyorum.

O gün derslerde onu düşünüyorum hep son bir senedir olduğu gibi. Çarklarından biri oynadığı için zamanı daha da yavaş ölçen, sonunda duran bir saatin hızında bitiyor dersler. Fakülteden hiç çıkmıyorum gün içinde. Kimseyle de konuşmuyorum zaten. Hoş, ondan başka da arkadaşım yok ya. Son dersten sonra önümdeki kağıdı rulo yapıp çantama yerleştiriyorum. Kalemlerimi de atıyorum içine gelişine.

Kulağımda kulaklığım var vücudumu ise kahve tonlarında atkım, siyah kazağım ve cigarette pantolonum süslüyor. Bahçeyi arşınlayıp koca kapıdan çıktığım gibi Akaretler' e yöneliyorum. Toprak kokusu artmış, belli gökyüzü biraz daha ağlamış. Ama bu düşünce hemen kayboluyor zihnimden çünkü o sıralarda sadece sevdiceğim var zihnimde. Uzun, geniş yokuşu tırmanıyorum ağır ağır. Ona gidiyorum. Nasıl mutluyum! Yüzümde bir gülümseme peydahlanıyor. Kahvecilerin önünden geçiyorum. Liseli çocuklar sarmış her tarafı, gülüşüyorlar. Yürümeye devam! Ona giden her yolu "of" demeden yürüyebileceğim zamanlardayım.

Bir ara sokağa giriyorum, sonra bir diğerine. Sonra görüyorum sahafın tabelasını. Orada olduğunu biliyorum. İçeride yine el yazması kitaplara gömülmüş olduğunu biliyorum.

Dükkana girdiğim gibi görüyorum onu. Yağmur çocuk karşımda. Ona en çok kasım ayı yakışıyor. Kahverengi, lüle saçları omuzlarına ulaşacak yakında lakin çoktandır alnını örtmüş vaziyette. Yanılıyorum, yeni gelmiş kitapları yerleştirirken gözüme çarpıyor bu sefer ama en çok el yazması kitapları incelerken seviyorum onu. Gözlerinde bana hiç bahşetmediği ışıltıları sadece o zaman görüyorum. Eski sandalyelerden birini çekip oturuyorum. Dükkan sahibi yok, sadece biz varız. Uzağımda olmasına rağmen duyuyorum kokusunu. Ah, ne kadar isterdim bir gece de olsa koynunda uyumayı. Okuduğum kitabı kendime siper yapıp üstünden bakıyorum kaçamak kaçamak. Odaklanmış olduğunu hatta yine beni fark etmediğini anlayınca utanmazca bakmaya başlıyorum. Süzüyorum onu iyice.

Bugün bir bahçıvan tulumu giymiş beyaz boğazlı kazağının üstüne. Ayağında koyu kahve, bağcıklı spor ayakkabıları var. Hardal sarısı bir çorap örtüyor bileklerini.

Bileklerini öpmeyi düşünüyorum. İyice Elio' ya dönüşüyorum. Acaba onun gibi bozulur mu rüyam gerçeğine erişince? Hiç sanmıyorum çünkü Kim Taehyung rüyaların da gerçeğin de çok ötesinde.

Son kitaba geldiğini fark etmiyorum lakin o beni fark ediyor. Korkuyor aniden beni öylece orada oturur gördüğünde. Oysa neredeyse 1 saat olmuştur geleli. Gülümsüyor hemencecik, kızmıyor. Hiç kızmaz.

"Hoş geldin." Daimi müşterisi olduğum için aramızda bir bağ var artık ama o kadar samimiyetsiz ki bu bağ içimi yakıyor aşkı gibi. Başımı sallıyorum "Hoş buldum." dercesine. Ziyadesiyle onu çok hoş buluyorum. Birgün olur da "hoş" bulamazsam diye aklım çıkıyor. Ya bir gün buraya geldiğimde onu bulamazsam? O daha da acı olurdu işte.

"Kahve ister misin? Yeni demlemiştim." Dalıp gidiyorum güzelliğine. Konuşamıyorum. Hiç konuşamıyorum karşısında, öyle bir tutulmuşum. Açık kapıdan davetsizce giren rüzgar içeriyi soğutuyor gittikçe. Ama onun bakışları öyle bir yakıyor ki içimi fark etmiyorum o sıra. Onaylamışım teklifini, farkında değilim. Elinde kahveyle geldiğinde, bir yudum aldığımda fark ediyorum ne kadar üşümüş olduğumu. Karşıma oturuyor. Bugünü hakkında konuşuyor.

Dudaklarına bakıyorum o konuştukça. Keşke, diyorum, keşke bir kez uzanabilsem o dudaklara. Konuşuyor, konuşuyor. Kahvem soğumuş, onu dinlerken içmeyi unutmuşum. Dükkan sahibi gelince onu diğer tarafa bakması için yolluyor. Çalıştığı sahaf oldukça büyük, onunla gidiyorum. Diğer tarafta, gittiğimiz yerde, daha eski eserler var. Bir yazma eseri inceliyor ben yanındaki iskemlede oturup onu incelerken. Kitap çok yıpranmış, kapağı bordo deriden. O kadar eski ki derileri kalkmış. Elini kağıda sürtüyor gözlerini kapatarak. Geçmişi hissetmeye çalışıyor.

Onu incelerken ilk defa kendime güvenip yemek yemeyi teklif ediyorum ona. Daha önce beraber ziyadesiyle dışarı çıkmışız ama bu davetim ilk defa 40 yıllık eşimi yemeğe çıkarıyormuş gibi. Başını sallıyor yalnızca. Patronuna haber veriyor, çıkıyoruz. Kitabı da alıyor. Bütün parasını o kitaba veriyor. Fazlasıyla eski bir kitap zira. Arapça yazılmış. "Arapça öğrenmek isterdi zaten, öğrenince okur." diyorum içimden kendime.

Bir kafeye oturunca yemek sipariş ediyorum. Yemek gelince yarısını ona veriyorum çünkü dedim ya tam anlamıyla hiç parası kalmamış. O kitabı inceliyor hala, asla bakmıyor bana. Sayfaları okşuyor, saçımı bir kez öyle okşamadığı gibi. Yemeği soğuyor, yemiyor. Bir kedi geliyor. İstanbul' un kedilerinden. Çok sever kedileri, onu bile fark etmiyor. Kedi yemeğini kaçırıyor, o hala kitabın büyüsünde. Anlarmış gibi çeviriyor bir bir sayfaları. Bitince başa dönüyor, bana hiç dönmüyor. Yemeğim bitiyor, kedi gidiyor, o kitaba bakıyor, ben onu çiziyorum, fark etmiyor da gidiyorum. Ona geleli çok oluyor ama birinden gitmen için önce onun sana gelmesi gerekir, o gün davetimi kabul edip bana geldiği için artık ondan gidebiliyorum. Bazı şeyler somutlaşıyor.

Kim Taehyung, o gün aşkımla beraber masada kalıyor. Bir daha o sahafın yolundan geçmiyorum. O beni ziyarete gelmiyor. Gözlerinden, dudaklarından, ellerinden... Hiç öpemiyorum. Elleri aklımda, sevdası kalbimde kalıyor.

Yağmur kesiliyor, çamur kuruyor. Yazın kanı kaynayıp şarap oluyor mu, bilmiyorum. Bu sene bir yol bulunamıyor.

***

Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız Kulesi ve Adalar
Ah, bur'da olsan, çok güzel hâlâ
İstanbul'da sonbahar

-SON-

istanbul' da sonbaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin