Saat akşam beş olmadan kendime gelmiş, Eddie'yi itleyerek üstümden atmış ve silah ayarlamaya çalışmıştım. Kendime gelmem biraz zor olsa da başarmış, işlerimi halletmiştim. Silahların yanına ne olur ne olmaz diye yedek mermi takmış, kucağımda taşımaya çalışıyordum. Biraz zor olsa da başarmıştım. Bu sürede Eddie ile hiç konuşmamış, yardım etmesine de izin vermeden kendim yapmıştım. Bir süre kendime izin versem bir şey kaybetmezdim.
Beşe az bir süre kala her şeyi tamamlamıştım. Silahlarla kasabada öylece gezemeyeceğim için hepsine kap bulmuştum. Eddie onları alırken bende önlem olsun diye yanıma birkaç parça ek şey almıştım. Çantama atıp dışarı çıktığımda Eddie'nin acıyla bana baktığını gördüm. Yine de bir şey yapmadan arabama bindim.
Mike çoktan havalimanına gitmiş, bizi onunla baş başa bırakmıştı. Tamam, kabul. Olsa da çok bir şeye yaramazdı. Yine de kaçması çok sinir bozucuydu! Gitmeden önce onu baya bir tembihlemiş, diğerlerine bir şey anlatmayacağına dair yemin ettirmiştik. Hatta söylerse diye Steve onu tehdit etmişti. Tehdidi biraz komik olsa da yaparsa hiç gülemeyeceğimiz için susmak zorunda kalmıştık.
Arabama binince derin bir nefes vermiş, kafamı dirseğe yaslayarak sakinleşmeye çalışmıştım. Kendi arabamı ulu ortada bırakamayacağım için babamdan kalma bir arabaya geçtim. Canım arabamı feda edemezdim ne de olsa.
"İyi misin?" Eddie yanıma oturduğunda halime acır gibi bakmıştı. "Buradan direkt karavanına nasıl gidilir bilmiyorum. Onu düşünüyordum." Kafamı direksiyondan çektim ve kapımı kapatıp anahtarı deliğine sokup çevirerek kontağı açtım. "Ben sürebilirim, istiyorsan?" Bu teklifi hızlıca düşünüp kabul etmiştim çünkü aklım allak bullakken araba kullanamıyordum. Ve şu an aklım tamamen allak bullaktı.
Arabadan indiğim gibi yüzüme çarpan rüzgarla gülümsedim ve Eddie'nin yerine geçtim. Eddie'de benim yerime geçtiğinde arabaya kaset takıp müziğin sesini açtım. Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi yumdum. Gözlerimi açınca olduğum ortamı kaybetme korkusuyla sesi biraz daha açtım. Sanırım göstermesem de onun beni almasından çok korkuyordum. Ve onunla yüz yüze gelmektense ölmeyi yeğlerdim.
"Anya, artık gözlerini açabilirsin." Araba duralı yedi dakika olmuştu ama gözlerimi aralayamamıştım. Eddie'de bu süre boyunca hiç sesini çıkarmadan beni beklemişti. Ama geç kalmış olabileceğimizi fark etmiş olacakki uyardı. Gözlerimi araladım ve Eddie'ye baktım. Ona haksızlık mı ediyordum? Kesinlikle. Ancak bu düşüncelerimi durduramıyordum.
Araba camına sertçe vurulmasıyla küfür savurup oraya baktım. Cidden mi? Camı araladım ve camımı kıracakmış gibi vuran Steve'e baktım. "Ne oldu?" Masumca sorduğu soruya gözlerimi devirdim. "Sana sormalı." Kapımı açtı ve bir kolunu kapıya, diğerini arabanın üstüne koyarak üzerime eğildi. "Bu geçitten geçilmiyor. Başka bir tane bulmalıyız. Kay yana." Kollarını indirip beni itekleyerek yanıma sıkıştı. Orospu.
Diğerleri de arabaya geçince Eddie göle doğru sürdü. Suyun batan güneşe karşı oynadığı oyunu izlemek ne kadar zevk verse de aklıma gelen anıyla sertçe yutkundum ve Eddie'ye baktım. Yarım yamalak gülümseyerek göle baktıktan sonra öksürerek bana bakmadan araçtan indi. Ouch.
"Dustin, sakın salaklık etme. Tehlike hissetiğin gibi kaç. Bizi boşver." Steve tekne uzaklaşmadan önce bağırarak Dustin'i tembihliyordu. Telsizden de Lucas bizimle konuşuyordu. "Anladım Lucas. Lütfen sus artık." Bıkkınlıkla ofladım ve yedinci defa Lucas'ın beni uyarışını dinledim. "Tamam tamam. Hepiniz dikkatli olun. Max'ler yolda. Bir şey olursa direkt geçitlere geliriz. Ona göre!" Bir şey olursa ve sana söylersem beni siksinler. "He Lucas he. Kapıyorum geçite giriyoruz." Lucas daha fazla konuşmadan telsizi kapadım ve çantama attım.
"Yüzerken bu kadar silahla ne yapacağız?" Robin silahını boynuna geçirirken düşünmediğimiz bu küçük detayla kafamı geriye atıp ofladım. "Burada bırakalım. Sadece küçük silahları alalım." Steve üstünü çıkarıp tabancayı Eddie'ye kakalamaya çalışırken konuştu. Bir an önümde çıplak kalan Steve'e baktım. Ne yapıyordu?
Hızla ayağa kalkıp kolunu tuttum. "Hayır, oraya bakmaya bile olsa gitmiyorsun. Otur şuraya." Birkaç dakika ettiğimiz kavganın sonunda kös kös yerine oturunca rahat bir nefes verdim. Tanrım, çocuk gibiydi. "Siz burada uslu uslu oturun," tekneye bağladığımız ipin ucunu tuttum. "Bende bunu geçitin oraya geçirip geleyim." Eddie bir şey diyecekken Robin'in onu durdurmasıyla susmak zorunda kaldı. "Beş dakikayı geçerse oraya gelirim."
Omuz silktim ve hırkamla ayakkabımı çıkarıp tekneye bıraktım. İpi sıkıca belime bağladıktan sonra diğerlerine bakmadan geriye doğru kendimi bırakarak bedenimi soğuk suyla buluşturdum.
Gözümü açarsam yanma olasılığı yüksekti ancak başka şansımda yoktu. Bu yüzden biraz derine doğru indikten sonra kapalı gözüm kırmızı bir renkle aydınlanınca gözlerimi araladım ve belimdeki ipi çıkarıp tünelin yanında bağlayacak bir yer aradım. Ancak neye dokunsam yok oluyordu. Kaşlarımı çatarak etrafa bakındım ve elimi başka bir sarmaşığa attım. Tam tuttum diye sevinirken elimde siyah toza dönüşüp suyla eriyerek yok oldu. Korkuyla ipi bıraktım ve etrafa bakındım. Uzun süredir nefessiz kaldığımı fark edince telaşla yukarı doğru yüzmeye çalıştım ancak demin bıraktığım ip ayağıma dolandı. Su yüzünden olduğunu sanıp uzandım ve göremeden ipi tuttum. Biraz daha yüzdüm ve tam havayla buluştuğumda gözümü açmıştım ki, yanımda çektiğim ip beni tutup suyun derinliklerine çekti. Suyun içinde anlık korkuyla bağırdığım için dolan basınçla gözlerimi yumdum. Canım çok yanmıştı ve su derimi ateş gibi yakıp geçiyordu. Kısa bir süre sonra tekrar havayla buluştuğumu ve sudan çıktığımı hissettiğimde gözlerimi yavaşça araladım. Demin belki bir dakika olan ya da olmayan bir süreden sonra sertçe buluştuğum yerle yüzümü buruşturdum ve öksürmeye başladım. Her seferinde daha da acıyan ciğerlerimi boşvermeye çalışarak kafamı kaldırdım ve bulunduğum yere baktım. Tam da düşündüğümüz gibi, upside-down...
Bu koca ve eski yerde, tek başımaydım. Aslında diğerleri gelebilirdi. Evet! Geldiğim deliğe bakmak için arkamı döndüğümde geçitin kollarla kapandığını fark etmem çokta uzun sürmedi. Kapanan geçit tüm umudumu sömürürken duyduğum ciyaklamalar bunu daha da kötü bir hale getirdi.
Korkuyla geriye baktım. Ciyaklayan şeyleri görmek için kafamı kaldırdım. Gördüğüm uçuşan siyah yaratıklarla sertçe yutkundum. Siktir. Hassiktir.