küçük yılbaşı etiketi

622 43 131
                                    

tek bölümlük hikaye.

sanırım bir ayrılık hikayesi, evet öyle.












elimde kalan son eşyamı valizime koyuyor ve fermuarını kapatıyorum. yarıdan fazlası boş. çoğu eşyamı attım. yanımda götürmek istediğim pek bir şey yok. hepsi bana eskiyi hatırlatacak, onlara ait kıldığım anıları karşıma çıkaracak. bunu istemiyorum. valizi bir köşeye ittirerek yatağıma uzanıyorum. bakışlarım hemen yanımda kalan yatağa kayıyor, gülümsüyorum.

orada, yatağının üzerinde oturuyor. bakışları defterinde, yine bir şeyler yazıyor olmalı. ondaki bu yazma aşkını anlamıyorum. onu tanıdığım andan itibaren, birçok şeyi defterine yazıyor. bir günlük tuttuğunu söylüyorum, inkar ediyor. günlük gibi ama değil, orada daha çok hisler var. yani...var-mış. o, öyle söylüyor. ılgın.

gözleri gözlerime değiyor, yüzünde bir gülümseme beliriyor. bu sefer, içten. son zamanlardaki o yapay gülümsemelerinden sunmuyor bana. bunu hemen anlıyorum, anladığımın farkında değil çünkü artık bize dair birçok şeyin farkında değil. içten bir şekilde gülmediğinde yüzü gerginleşiyor. elindeki defteri ve kalemi aramızda kalan çalışma masasının üzerine koyuyor, masanın üzerinde yanan tütsü yüzünü gölgeliyor. odanın içerisinde hoş bir koku var. "geleyim mi?" yumuşak bir ses tonu.

"gel." diyorum sırtımı duvara verirken. ona yer açıyorum. yatağından kalkıyor, küçük adımlarla yatağıma geliyor. yanıma uzanıyor. bir iş ile uğraşırken yakınımda bir insanın olmasını istemiyorum, bunu biliyor. bu sebeple yüzümün ciddiyete büründüğü her işte benden uzak duruyor.

eskiden, ilk tanıştığımız aylarda yani, yaptığım her şeyde bana yardım etmeye çalışırdı. bir süre sonra bu girişimlerin boşa çıktığını, bana rahatsızlıktan başka bir şey vermediğini fark etmiş olmalı ki kendini geri çekmişti. şimdi, bunları hatırlarken sadece gülümsüyorum. yıllar önce, çekinerek benimle konuşmaya çalışan ılgın değil, yanımda uzanıyor.

artık başka biri. o, çoğu zaman başkalaşıyor. kim olduğunu bilemiyormuşçasına hep bir şeyleri arıyor, buluyor ve kaybediyor. bu başkalaşım bana değil, benim için hiçbir zaman yabancı olmadı. şimdiye dek...artık bu başkalaşım bana da yansıyor. benim gördüğüm, hissettiğim ılgın değil artık. konuşmalarımız, sevişmelerimiz. hepsi, soğukluktan ve yapaylıktan ibaret. son birkaç haftadır, belki de aydır, yanımda bir yabancı olduğunu hissediyorum. oysaki onu hiç tanımazken bile bana yabancı değildi.

bir de şimdi var, şu an. güneş batarken, gökyüzü tuhaf bir pembeliğe bürünmüşken ve karşıdaki apartman gökyüzümüzü kapatırken. şimdi, bir yabancı değil. sadece...ılgın. yanakları kızarmış, saçları önüne düşüyor. üzerinde, göğüslerini kapatan bir iç çamaşırı, bir de bacaklarını açıkta bırakan eteği var. dışarı çıkacaktık, vazgeçmiştik. istemiyorum.

ılgın'ı dört yıldır tanıyorum. hiç bilmediğim bir şehirde, ilk andan, ilk günden itibaren...bu aptal binanın, şehirin içerisinde bana nefes aldırıyor. bir denk geliş, bir seçim değil. öyle olmasaydı, böyle olsaydı ya da hiç olmasaydı denkleminde insana kafayı yedirtecek cinsten. caddenin tenha bir köşesi, ayda dokuz yüz liraya kendisini zor taşıyan bir apart. oda arkadaşım, hepsi bundan ibaret. zaman geçiyor, geçiyor ve geçiyor. ılgın, sevgilim. sevgilim...şimdi yanımda uzanıyor ve gözlerimin içine bakıyor.

bu gece son, odadan ayrılacağız. aslında, biz ayrılacağız. henüz bunu bilen tek kişi benim. bazı şeyler, bitmeli. nasıl olduğunu bilmiyorum, nasıl bu noktaya geldiğimizi. bu oda, gelmek için saniyeleri dahi saydığım oda beni artık boğuyor. şu an değil, bu anların son olduğunu biliyor, en derinlerimde hissetmek istiyorum. bir daha bu odaya dönmeyeceğim, bir daha şu anın içerisinde olmayacağım. bir daha...ılgın bana böylesine güzel bakmayacak ve yanımda uzanmayacak.

çamurlu suyun yüzeyinde berrak bir yansımaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin