Eve girdiğim an iki çift göz beni baştan aşağı süzdü. Elimden geldiği kadar normal yürümek için çabalasam bile arada sancıyan kalçamla aksıyordum hafifçe.
İsmail piçi sinsi sinsi sırıtarak yanıma geldi ve beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Hareketlerine anlam vermeye çalışırken kulağıma eğilip fısıldadı.
"Hayırlı olsun kanka, senin yollar trafiğe açılmış." Kolunun kıskacından kaçıp banyoya doğru ilerlerken tip tip bakmayı ihmal etmemiştim.
Arkamdan gelen kahkaha seslerine fısıldaşmalar eklenince merakla kafamı artık üç kişi olan kafadarlara çevirdim. Ablam iki arkadaşımın arasına oturmuş İsmail şerefsizinin söylediklerini dinlerken bıyık altından gülüyordu.
Ben kirliye eşyaları atıp salona dönünce hepsi bana döndü merakla. Anlatmamı bekliyorlarsa çok beklerlerdi, ayrıca utanıyordum biraz.
"Dur kanka ben sana minder vereyim, kıymetlin yeterince hırpalanmış anlaşılan. İyi bakalım arka sokaklara."
Bana minderi verirken resmen fırlatmasıyla kıçımın üstüne pat diye oturuverdim. Kalçamdan tüm vücuduma yayılan zonklamayla sinirle bağırdım.
"Elin kopsun elin, şerefsiz Ömer, yavşak İsmail. Adi herifler." Canımın acısıyla söylenirken bana gülmeleri pek umrumda olmamıştı. Onları hiçe sayıp internette arama motoruna girip bunun bir çaresi olup olmadığına baktım. İki adet krem vardı ve ikisini birden sürmem gerekiyordu.
Ömer'i yollayıp kremleri aldırdım, ablam da bana bir ağrı kesici verdi. Kendi regl ağrıları için olduğunu söylediğinde biraz şüphelendim ama yine de ilacı içtim. Kremler gelince odama gidip kremleri sürdüm, yanan bölgelere yayılan serinlik nefes almamı sağlamıştı.
Yüzüstü yatağıma uzanıp bir süre dinlenmek istesem bile içerden gelen kıkırdamaları duyabiliyordum. Merakıma yenik düşüp tekrar salona geçtim, hep beraber oturmuş akşam için fasulye ayıklıyorlardı.
Bende koltuğa uzanıp yanlarında uyuklamaya başladım. Canım acısa bile muhabbetlerini özlemiştim aslında, Güven'i çok seviyordum ama ablam ve arkadaşlarımı da özlüyordum işte.
Arada bana attıkları laflardan kaçamayacağımı anlayınca, kafamı onlara çevirip piç piç gülümsedim. Orta parmak işareti yapıp önce İsmail'e sonra Ömer'e gösterdim. Canım ablama da öpücük attım, ne olursa olsun kıyamıyordum ablama.
Onlar fasülyeleri bitirirken bende kalkıp çay koydum ocağa. Çerezleri de hazırlayıp tepsiyle salona götürdüm, biraz enerjiye ihtiyacım vardı. Güven'in abisiyle olanları anlatmamıştım onlara, tabi yengesiyle olanları da anlatmayacaktım.
Ablam zaten yeterince şey yaşamıştı ve daha fazla üzülmesine izin veremezdim. Bizim olmayacağımızı düşündüğüm zamanlar hep ablama ağlardım, o da beni teselli ederdi. Onu güzel sevdiğimi söyleyip, bir gün benim için de güzelliklerin nasip olacağını bana hatırlatırdı.
Ablam sayesinde bu umudum sönmemişti belki de, bana hep umut veren ablamın bakışlarındaki farklılık bir süredir dikkatimi çekiyordu. Bunu onunla konuşmam gerekiyordu, üzülmesinden korksam bile konuşup derdini bana açmasını sağlamam gerekiyordu.
Sonuçta sadece ikimiz kalmıştık, ben yıllarca sırtımı ablama yaslamıştım. Şimdi ona destek olmak, umut olmak benim boynumun borcuydu. Hakkını elbette ödeyemezdim ama, bunun için çabalamam gerekmediği anlamına gelmezdi.
Aklımdaki düşüncelerle güzel gözlü ablama bakışlarımı diktiğimi fark ettim ve kendimi toparlayıp muhabbetlerine katılmak için çaba gösterdim. Gecenin geri kalanı şakalaşmalar ve sohbetle geçerken tekrar normale dönmüşüz gibi hissettim. Şu an tek eksik beni kolunun altına almış sarılan bir Güven'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
AléatoireKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.