0.2

15 1 0
                                    

En sevdiğimiz yerlerden birine gelmiştik. Genellikle her okul çıkışı önce buraya gelir sonra evlere dağılırdık.

Sıcak ve samimi bir yerdi. Ahşap masaları süsleyen renkli sandalyeler, her masanın üzerinde farklı bir çiçek türü. Mönü de bu çiçeklere göreydi.

Gül masasına özel güllü lokum gibi...

Ufak bir bahçesi ve bahçesinde bir salıncak vardı ama kış aylarının birinde olduğumuz için pek kullanılmıyordu.

Kafenin girişine bir şömine kurulmuştu. Önünde birkaç tane kahve tonlarda armut koltuk vardı.

Bu kafeyi en güzel yapan şey de şüphesiz ki bir duvardan diğer duvara kadar uzanan harika kitaplığıydı. Bir çay içerken raflardaki kitapları okuyabilir, dilersek de geri getirmek şartıyla alabilirdik.

Tamamen huzurlu bir atmosferi vardı.

Sıcak çikolatalarımızı getiren İnci ablaya gülümseyip teşekkür ettim. Buranın sahibiydi. O kadar iyi bir insandı ki onunla birkaç dakika konuşan birinin içini huzur kaplamaması mümkün değildi. Nitekim yirmi yıllık eşi olan Oğuz abi de huzurum diye seslenirdi.

“Ay nasıl üşümüştüm, ellerine sağlık İnci sultanım.” Bahar’ın neşeli sesiyle İnci ablanın gamzeleri ortaya çıkmıştı. “Rica ederim fıstık, dikkat edin kendinize. Kar yağacak diyorlar. Hasta olmayın.” Yanımızdan ayrılıp mutfağa girmişti.

“Sınavların yaklaşıyor olduğunu biliyorsunuz, değil mi?” Irmak’ın oldukça mutsuzluk barındıran yüz ifadesine gülesim gelmişti.

“Biliyorsunuz ki ben son güne kadar çalışamam. O yumurta, o göte...” Eylül’e hak veriyordum. Son gün stresli stresli her derse çalışmaya çalışmak en büyük hobimdi.

“Bütün dersler kapatılsın.” Bahar’ın sesi ağlar gibiydi. Bu da böyle diyordu ama yüksek notları da alıyordu. Tam dayaklık bir model.

Dördümüz de çocukluk arkadaşıydık. Aynı mahalle, aynı okullar, yeme içme bir, sevinç bir, dert bir...

Dosttuk kısacası.

Yılın son aylarında doğmanın bir sonucu olarak henüz 17 yaşındayken diğerleri 18 olmuştu. Son sınıftık ama gireceğimiz bir sınav yokmuşçasına rahattık.

Eylül dilciydi. Kalanımız ise sayısalda ruhumuzu hakkın rahmetine kavuşturmuştuk. İlk iki sene dördümüz de aynı sınıftaydık ama alan seçimi yapınca Eylül ve Irmak’la ayrılmıştık. Irmak da bizim hemen yan sınıfımızdaydı. Eylül çaprazımızdaydı.

Hayatının en güzel yıllarını sınavdı, dersti diyerek kaçıran birkaç öğrenciydik aslında.

“Sana ne oldu bugün?” Hapşırıp ardından burnunu silen Irmak’la odağım dağılmış ve kahkaha atmıştım. “Şu sıfata bak, Irmak yıllardır hastasın kızım. İyileş artık.” Tekrar hapşırdı.

“Köpek ya bir de gülüyor. Sizi beklerken kalan son beyin hücremle vedalaştım. Eylül’le çenemiz titrerken erkek kestik ama yine de ısınamadık.”

“Çok kritik bir cümleydi bu. Her yöne çekilebilir anasını satayım.”

“Ay harbiden Irmak, sus konuşma inanırım.”

Eylül ve Bahar’ın aynı anda konuşması sık yaşadığımız bir şeydi. Irmak’ın sapık cümleleri de.

“Ne bileyim ya hastayım ben üstüme gelmeyin.” Bir daha hapşırmıştı.

“Ne olursun git başka yere otur. Senin yüzünden hasta olursam döverim seni.” Irmak gülerek burnunu çekmişti.

“Yeni bir kitaba başladım. Keşke kurgusal erkekler gerçek olsa.” Bahar’ın hülyalı sesiyle aklıma okulda yazan numara gelmişti.

“Bana biri mesaj attı. Tanımıyordum, engelledim.” Dememle birkaç saniye hepsi mal gibi suratıma baktı. İlk konuşan Bahar olurken diğer ikisi hâlâ bana bakıyordu.

“Nasıl yani? Ne mesajı? Bakayım, göstersene.” Telefonumu çıkarıp onunla olan sohbeti açtım ve kızlara uzattım. Onalr benim arkadaşımdı, bir şey saklamazdık.

“Niye engelledin kızım?” Irmak’a yükselen tonuyla saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. “Ah aşkım, tamam aşkım falan diyecek halim yoktu. Mal mısın Irmak?”

“Irmak’a katılıyorum. Ay İlknur lütfen engeli kaldır da konuşun.”

Bahar’ın peşine Eylül de fikrini belirtti. “Bir de benden artı. Çok merak ettim niye mesaj atmış, numaranı nasıl bulmuş? Sizin sınıftan olabilir mi?”

Omuz silktim. “Çok da umurumda değil. Verin telefonumu. Konuşmayacağım, uğraşamam kimseyle.” Uzanıp telefonumu elime alınca sms olarak bir mesaj geldi.

0537: Engellemişsin...

0537: Buradan da engel yerim ama olsun.

0537: Her gün okulun kedilerine süt getirmen, mama alman... Çok uzun zaman önce, çok. Ben senin kalbinin bir hayranıyım.

0537: Asla rahatsız etmek istemem. Amacım bu değildi. Ama istemeden buna yol açtıysam kusura bakma.

0537: Benimle birazcık konuşur musun?

0537: Fazlasında gözüm yok ki...

0537: Kimsin demiştin. Ben Akın.

Yağmur Çıkmazı | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin