Saat neredeyse yedi olmuştu ve ben hala eve varamamıştım. Bunun kesinlikle otobüse yetişemememle bir alakası yoktu bence ne de olsa vaktinden erken gelen oydu. Şu an hala otobüsteydim ve birazdan inecektim.
Otobüs yavaşça durağa yaklaştı ve ben de hemen kendimi aşağı attım. Yüzüme doğru esen ve saçlarımı havalandıran serin rüzgar içimi ürpertmişti. Evim iki gün önce olan şiddetli yağmurdan dolayı hasar almış ve ışıkları yanmayan lambaların olduğu sokağın en ucundaydı. Karanlıktan ve sessizlikten dolayı biraz ürkütücü görünüyordu aslında ama biraz sakin bir yürüyüşten kimseye zarar gelmezdi bence.
Yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştım, biraz ileride tüyleri bembeyaz bir kedi vardı. Sevebilmek için hızlandım ve yanına eğilip kafasını okşamaya başladım. Mırıldanarak elime doğru sürtündü.
"Merhaba pisicik, ne kadar güzelsin sen öyle"
Biraz daha sevdikten sonra geç kalmamak için kalktım ve yanından uzaklaşmaya başladım. İlerlerken birkaç kez ayağıma dolandı ama sonra benden vazgeçmiş olmalı ki kuyruğunu sallaya sallaya geriye döndü. Onun bu haline gülüp yola devam edecektim ki karşı kaldırımdaki parıltı dikkatimi çekti. Tam karşımda zümrüt yeşili iki göz parıldıyordu, buradan sadece bunları seçebiliyordum. İçimi bir korku kapladı başımı evime doğru çevirdim ve arada ne kadar mesafe olduğuna baktım, çok fazla kalmamıştı elli metre sonra bahçeye ulaşıyordum zaten. Kafamı tekrar karşı kaldırıma çevirdim ama bir sorun vardı bu sefer gözleri görememiştim, tabi buna ne kadar sorun denilebilirse, bu anı fırsat bilip koşarak bahçeye girdim. Kalbim ağzımda atıyordu resmen. Sanırım fazla aksiyon benim bünyeme fazlaydı.
Kapıya geldiğim anda zile bastım, aslında anahtarım vardı ama ailemin evde olduğunu bildiğim için çantadan çıkarmaya gerek duymamıştım, kapıyı henüz açan olmadığı için tekrar bastım, yine kimse açmamıştı. Ben de daha fazla dışarıda beklemek istemediğim için çantamın derinliklerinde kaybolan anahtarımı çıkardım ve kapıyı açıp içeri girdim. Koridorun ışığı her zamanki gibi açıktı ama evden hiç ses gelmiyordu. Ceketimi ve çantamı kapının yanındaki vestiyere bırakıp sağ tarafta kalan mutfağa doğru ilerledim, kapıdan içeri baktım ama kimseyi göremedim.
" Anne! Baba! Neredesiniz?" diye seslendim ama yine cevap alamadım. Cidden çıldırmama ramak kalmıştı.
Mutfaktan çıkıp salona girdim ve ortada bulunan sehpanın üstünde bir kağıt gördüm. Sehpanın etrafındaki koltuklardan birine oturup kağıdı elime aldım.
Kağıdın üstünde şunlar yazıyordu;
"Kızımız Gece,
Şimdi okuyacakların yüzünden belki bize kızacaksın, neden daha önce anlatmadınız diye. Ama inan ki hepsi senin iyiliğin içindi. Şimdi gelelim asıl konumuza, sen aslında normal biri değilsin daha önce fark etmiş olabileceğini biliyoruz aslında zaten 17 yaşına gelene kadar fark etmeyeceğini düşünmemiz bizim suçumuzdu. Bundan tam olarak 100 yıl önce Lux gezegeni ve Dünya arasında bir savaş oldu. Lux bu savaştan galip olarak ayrılsa bile o gün Dünyalılar bir bebeği kaçırmayı başardı. Bu bebek ateş ve suya hükmedebiliyordu ve iki zıt elemente hükmedebilmek neredeyse imkansızdı. Daha doğduğu gün Lux gezegenin kuraklığa yüz tutmuş yerlerinde çiçekler açmış, bütün ülke ocak ayının ortasında olmasına rağmen sanki baharı yaşar gibi olmuştu.
Tabi bu bebeğin namı kısa bir süre içiresinde diğer evrenlere ve gezegenlere de yayılmıştı. Zaten o zamanlar birbirine güç üstünlüğü kurmaya çalışan Lux ve Dünya halkları en ufak bir güçlenmede birbirlerine savaş sinyalleri gönderiyordu. Bebek ise bütün güç dengelerini yerle bir etmişti, Dünyalılar ise artık üstünlük kuramayacaklarını anlamıştı ama son bir kez savaşmadan pes etmek istemiyorlardı. Bir gün Lux'un merkez şehri olan Zia'daki büyük meydanda Dünyalılar belirdi ve etraflarındaki halka saldırmaya başladı. Onlarla birlikte gelen bir grup güçlü asker ise bu şehirde bulunan saraya girerek bebeği kaçırdı.
Zaten şimdiye kadar yazdıklarımızdan bebeğin kim olduğunu anladığını tahmin edebiliyoruz. Sana bunları yüz yüze anlatmak isterdik ama seni koruma görevimize bugün son verildi ve Lux'a geri gönderildik. Senin gerçek anne-baban değiliz belki ama bir çocuğumuz olsaydı bile onu da senin kadar severdik zaten. Birazdan seni almaya gelecekler, şu an bu mektubu bitirmeni bekliyorlar Dünyadan çıkabilmen için senin bizden sonra gelmen gerekiyordu. Yanına gelen kişiden korkmana gerek yok seni en güvenli şekilde buraya ve gerçek ailene geri getirebilecek tek kişi o.
Seni seviyoruz."
Şok içindeydim. Okuduklarımı şu an beynimin içinde yankılanıyordu. Bunlar gerçek olamazdı. Daha önceleri bir kaç paranormal olayım olmuştu ama bunların gerçekliğine inanmamıştım, hep fazla ders çalıştığımdan beynimin bir yanılgısıdır diye düşünmüştüm. Ben daha bunları sindiremeden odanın ortasında bir anda biri belirdi ve ben gözlerimi kapatıp çığlık atarak koltukta zıpladım.
"Sakin sana zarar vermek için burada değilim." dedi sesinden erkek olduğunu anladığım kişi.
Korktuğum için kapanan gözlerimi araladığımda önce siyah pelerinini gördüm. Göz göze geldiğimizde ise bir kere daha şok olmuştum. Bu adam daha az önce kaldırımda gördüğüm gözlerin sahibiydi. Bana elini uzattı ve tutmamı bekledi. Tereddütte kaldığımı görünce.
"Elimi tutarsanız sizi Lux'a götüreceğim prenses." dedi. Zaten bir prensesliğim eksikti. Mektupta okuduğum satırlar aklıma gelince elini tuttum.
Zaten ne olduysa o anda oldu. Sanki hava ortadan ikiye ayrılmış da bizi içine çekiyormuş gibi hissettirdi ve aşağı doğru hızla düşmeye başladık. 10 saniye sonra ayaklarım zeminle buluştu. Sersemlediğimi hissediyordum, başım dönmeye başlamıştı. Gözlerimi araladığımda karşımda binlerce insanın meraklı gözlerle bana baktığını gördüm. En önde sanki tarihi bir filmeymişçesine giyinen bir kadın ve adam vardı. Kadının üstündeki elbise yerlere uzanıyordu ve sulatanların giydiği tarzdaydı. Adamınki ise sanki üstünde bir zırh varmış gibiydi. Giyimleri bende kraliyet üyesi izlenimi uyandırıyordu. Kadın ağlayarak bana bakıyordu adamın da gözleri dolu doluydu. Adam biraz öne çıkarak bana doğru konuştu;
" Evine tekrardan hoş geldin kızım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
edebiyat ödev
FantasyBu hikaye bir taraflarımın tutuşması sonucunda bir gecede yazılmıştır. EDEBİYAT DERSİNDE HİKAYE OLARAK KULLANILMIŞTIR