Burnuma dolan lavanta kokusu her defasında onu hatırlatıyordu bana, kokusu hâlâ bu evdeydi, hâlâ bu odada saklıydı lavanta kokusu...
Elimdeki şişeyi bir kez daha kokladım, odanın her bir köşesinde canlanan hatıralar bu lavanta kokusu sayesindeydi, Seungmin vardı şu köşede, Chan'a sarılıyordu. Gülümsüyor ve kayboluyordu sonra, ilerledim oraya, elimi uzattım. Gitmemesini söyledim ama gitti. Kayboldu, geriye sadece Seungmin ve ben kaldık. Yaşlı gözlerle bana baktı Seungmin, "Senin yüzünden gitti, bak!" Ben de ağlamaya başladım tıpkı onun gibi. Elimi uzattım ona doğru, geri çekildi, sonrasında yanımdan geçip yatağa doğru adımladı. Arkamı dönüp onu izledim. Yatağıma oturdu yavaşça, bana baktı yaşlı gözlerle.
"Ben Chan'ı istiyorum, Seungmin." dedi. Odanın kokusunu içine çekti iyice, özlüyordu onu, tıpkı benim özlediğim gibi. "Ben de özlüyorum." dedim yavaşça ve bekledim, beni azarlamasını bekledim. Bana kızmasını, söylenmesini bekledim. Ama yapmadı. Beklediğim gibi kızmadı bu sefer, oldukça yorgun görünüyordu. Burukça gülümsedi ama ağlamaya devam ediyordu.
Onun yanına yaklaştım, sarılmak istedim ama yapamazdım. Yatağa oturdum yavaşça, bir metre vardı aramızda ve ben onun kucağına yatarak ağlamak istiyordum. "O neden gelmiyor Seungmin?" dedim, sesim o kadar kısıktı ki ben bile kendi sesimi zar zor duyabilmiştim. Ama o duymuştu çünkü aklımdan geçenleri bile bilebilirdi o. Çünkü o bendi.
"Bilmiyorum." dedi. Benim yüzümden olduğunu söylemedi bu kez, sessizce bana baktı ve ağladı. Akşam oldu, yıldızlar gökyüzündeki yerini aldı, o ağlamaya devam etti bense ona bakmaya devam ettim.
"Belki gelir. Ona mesaj atacağım, o zaman gelecektir." Ayağa kalktım ve telefonumu aradım etrafta. Bu süre içinde sessiz kaldı, beni durdurmadı. Telefonumu nihayet bulabildiğimde açmak istedim ama şarjı yoktu. Uzun zamandır hiç elime bile almamıştım, şarja takmayı da unutmuştum. Şarj aletini alıp telefonu şarja taktım ve açtım. Telefonum açılır açılmaz onlarca mesaj gelmişti. Gülümsedim, belki de o mesaj atmıştı.
"Bakma o mesajlara." Seungmin'e baktım, gülümsedim. "Chan mesaj atmış olmalı."
Yeniden telefona döndüm. Mesajlara baktım. Yüzümdeki gülümseme soldu yavaş yavaş.
"Söyledim sana. Nefret ediyorlar senden."
Gözyaşlarım akmaya başladı yeniden, Seungmin'e baktım. "Neden?" Bakışlarını kaçırmadı, doğrudan gözlerimin içine bakarak soğuk bir tavırla şöyle söyledi: "Çünkü sen o kızı taciz ettin."
Sözlerini duyduktan sonra telefona baktım yeniden. Gelen mesajların hepsi aynıydı, Seungmin'in dediği şeyden bahsediyor ve bana küfürler yağdırıyorlardı. Telefonu yere fırlattım sertçe.
"Değilim. Ben değilim. Yalan söylüyorlar, ben o kıza hiçbir şey yapmadım. Seungmin, yemin ederim ben yapmadım. Ben sadece yardım etmek istedim ona." Kendimi ona açıklamak istedim, onlarca cümle kurdum, ağladım, bağırdım, çağırdım. O ise sakinliğini korudu bir süre, sonrasında bakışlarını çevirdi. "Kendin bile inanmıyorsun." Kaşlarımı çattım. "Hayır, kendime inanıyorum. Bunu yapmadığımı biliyorum." Bana baktı son kez. "O zaman neden kendini bana açıklamaya çalışıyorsun ki, Seungmin. Ben senim." Ve gözden kayboldu yeniden. Yine yalnız kaldım bu soğuk odada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatıralarını saklıyorum, ChanMin
FanfictionKendimi bile inandıramazken senin inanmanı beklemem hata mıydı?