Herhangi bir ses ya da biri değildi gecenin bir vakti onu uyandıran. Alışkanlıktan da öte ruhunun ihtiyacını karşılamak için bedenin verdiği tepkiydi bu.
Tek bir itiraz belirtisi göstermeden sessizce yatağından kalkan Asya'nın gece yarısını çoktan geçtiğini bilmesi için saate bakmasına gerek yoktu.
" Vay be!" diye düşünmeden edemedi. On saatin altındaki uykuyu kabul etmeyen bünyesine şimdilerde birkaç saatlik uyku yeterli geliyordu.
Çok kısa bir süre öncesine kadar hayatı; gezmek, uyumak ve alışveriş yapmaktan ibaretken artık bambaşka bir boyuta geçmişti.
Gezmek; ev, iş ve park arasında ki yaklaşık beş kilometrelik alanla sınırlandırılmış, alışveriş çocukların ihtiyaçlarına göre belirlenir ve uyumak, ne zamana denk gelirse yaşanır hale gelmişti.
Peki, " itirazı var mıydı?" Kesinlikle " Hayır."
Olması gerektiğinin aksine yüzündeki hafif gülümseme ve belirgin memnuniyet ifadesiyle yatağından kalkan Asya, sakin adımlarla odasından çıktı. Sessizce ilerleyip kısa koridorun sonundaki yarı açık kapıdan içeriye süzüldü. Sevimli kaplumbağanın aydınlattığı oda, onun için huzurun adresi, yataklarında arsızca uzanmış uyuyan ikizleri ise aşkın kendisiydi.
Yaren ve Yağız.... Asya'nın üç gün önce bir yaşına giren ikizleri!
Hiç beklemeden önce Yağız'ın yanına giden genç anne, bu çocuğun yorganla nasıl bir derdi olduğunu çözemiyor, yastığıyla olan husumetine ise bir anlam veremiyordu. Yatakta ters dönmüş oğlunu düzeltip üzerini örtükten sonra sevmelere doyamadığı Yağız'ın kokusunu içine çekip alnından öptü. İsmini aldığı Yağız amcasına hiç benzemeyen bu küçük delikanlının kıpır kıpır ve mutlu halleri içini ısıtıyordu.
Oğlunun yanından ayrılıp iki adımla kızının yatağına ilerledi. Sırf Yağız'ın adıyla uyumlu olsun diye ona Yaren adını veren Asya, ileride bu kızdan çok çekeceğini biliyordu. Tek derdi oje ve ruj olan bu minik kız gülmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. İkizinin tersine konuşma faslını çoktan geçen Yaren, bol şikâyet, bitmeyen istekler ve bağırma aşamasına ulaşmış hatta bu konuda kendince rekor bile kırmıştı.
Babası Doruk'un kopyası olan siyah saçlı, kara gözlü oğlunun aksine Yaren'in tıpkı annesi gibi sapsarı saçları ve nazar boncuğunu anımsatan mavi gözleri vardı. Asya'ya göre bu oldukça adil bir paylaşım olmuştu.
Asya beş çocuklu, zengin ve ünlü Sancaktar ailesinin sarışın, sosyetik kızıyken şimdi sadece Yağız ve Yaren'in bekâr annesiydi.
Doruk onu bırakıp eski sevgilisi Sabrina'nın peşinden Amerika'ya gittiğinde hamile olduğunu daha yeni öğrenmiş, adamın arkasından yıkılmamış, çocuklarını ona karşı koz olarak kullanmamıştı. İlk iş olarak şu anda İstanbul'un sayılı mekânlarından biri olan; bünyesinde güzellik salonu, butik ve kafe barından Cennet'i açmış, ardından da ailesinin yanından ayrılıp çocuklarıyla yaşadığı bu evi almıştı.
Nihayetinde, yirmi sekiz yıl boyunca başkalarının hayatına müdahil olduktan sonra kendine ait bir dünya kurmuştu. Artık kontrol ondaydı ve kontrol altına tuttuğu sadece kendi hayatıydı.
Kapı da bir kez daha dikilip çocuklarını seyreden genç kadın daha önce hiç bu kadar mutlu hissetmemişti. Hayatın, onu mutsuzluğa sürüklemeye çalıştığı zamanlar da ikizleri gelmiş ve onu kurtarmıştı. Çocukları tüm yaralarına merhem olmuş, onların sayesinde güçlenmiş, yenilenmiş ve ayağa kalkmıştı.
Aynı sakinlikle odasına dönüp yatağına uzanan Asya, kendine duyduğu özgüveninin arkasından ona göz kırpan korkuyu görebiliyordu.
Evet, başaramamaktan çok korkuyordu ama çocuklarının babası Doruk'a mağlup olmaktan çok daha fazla korkuyordu.