takımlar ve bahçıvan tulumları aynı şey değildir

29 5 0
                                    

Annemle iki katlı geniş bir binanın önündeydik. Çınarı bir pedagoga getirmiş, beklerken dışardaki çınarlık alanda oturmaya karar vermiştik. Hava biraz alacalıydı, Boğaziçi'nin manzarasına benzer bir manzara ayaklarımızın altında duruyordu. Hem hava biraz garip olduğundan hem de Çınar'ın ne kadar içeride kalacağından emin olamadığım için kendimi soğuk yere bıraktım. Annem elinde kenarları katlanmış, buruşmuş kağıtlarla cebelleşiyor, hem telefonla konuşmaya çalışıyor, hem de sigarasını yakmaya çalışıyordu.

Biraz ayakta cebelleştikten sonra kare topuklusunun arka kısmıyla yerinden kalk dercesine sırtıma hafifçe vurdu, umursamadım.

Günlerden Cumaydı, tüm bir hafta bu günkü denemeye odaklanmış çalışmıştım. Sabah girdiğim denemenin soruları hala kafamın içinde dönüyordu. En az 10 küsür boşumun olması beni korkutmuyor değildi. Okulun denemeleri benim için ortalama bir değere sahipti fakat Berke bile ciddiye almış artık düzenli olarak çalışmaya başlamıştı. Abisinin etkisi de olabilirdi tabii.

Abisi...

Göktuğ'u tüm hafta Memnune ablanın yanında görmüştüm. Berke eve girerken kapıdan beri temizliğe yardım ettiğini görüyordum. Bazen binaya girerken çamaşır asıyor oluyordu, bazen elleri dolu bir şekilde torba torba alışveriş yapmış oluyordu. Tüm gün boyunca günün herhangi bir saat diliminde onu göreceğimi bilerek yaşamaya alışmış bir şekildeydim.

'....Ay Memnune, iki haftadır okuduğum şeyleri bir okusan. Tamam, ben cahil bir kadın değilim. Sosyolojiden mezun oldum,
ama resmen bir hukukçu bir ekonomist oluverdim. Baş ağrılarım geçmiyor bile...'

Annemin dertli söylenmeleri bile kulağıma birer ninni gibi geliyordu Göktuğ'u düşününce...

Bir süre sonra sessiz bekleyişime annem de katılmış, yanıma atıvermişti kendini. Siyah uzun paltosu, dizlerinin altında biten çizmeyle çok uyumluydu, annem her zaman güzel bir kadın olmuştu.

'Ne pikniği kız bu havada... Ay bilemedim başımız çok yoğun şu sıralar. Olmadı çocukları gönderirim.'

Annemin keyifsiz tonda konuşması görüşürüzlerle bitmişti ki arkadan Ayşen hanımın sesi duyuldu, apar topar ayağa kalktım. Çınar elinde daha önce görmediğim küçük bej peluş bir oyuncakla duruyordu.

'Sizinle biraz konuşabilir miyiz?'

'Tabii Ayşen hanım, oğlum kardeşinle arabada bekleyin beni'

Annemin anahtarları bana vermesiyle arabaya geçmiştik, fark etmemiştim ama sıcakta çözünen bacaklarımla dışarısının aslında ne kadar soğuk olduğu belli olmuştu.

...


Berke Çınarla birlikte solumda hamak kurmaya çalışıyor, Memnune abla domates doğruyor, annem havanın açmasına sevindiği için fotoğraf çekiliyordu. Göktuğ ise biraz ileri park ettiği arabadan malzemeleri çıkartıyor, ben ise ne yapacağını bilemez halde ayakta yarım ağız 'yardım edecek bir şey var mı?' diye bakınıyordum.

'Erdem kuzum, Göktuğ abine yardım etsene çocuğum yoruldu'

'Uçuyorum Memnune abla!'

Memnune ablanın sözleri algı süzgeçimden geçer geçmez asker selamı verip onu kıkırdatmanın verdiği sırıtmayla piknik alanının aşağısında kalan arabaya doğru koşturmaya başlamıştım. Göktuğ siyah taytının üstüne giydiği siyah şortla arabanın bagajını düzenliyordu. Tam sırası erdem, yalnızsınız, küçük bir yeşil ışık yak..

'Şortunu beğendim.' Ne kadar boktan bi yeşil ışık...

Kafası bana doğru dönerken yüzünde karizmatik 'biliyorum ama bilmezlikten geliyorum' gülümsemesini takınmıştı. Bu yarım, yan gülüş kalbimi her seferinde hızlandıran küçük detaylarından biriydi. 

'Ben de senin takımını beğendim.'

Üzerime attığım küçük bir bakışla hafifçe suratım asılmıştı, takım değil ki bu bahçıvan tulumuydu...

Biraz arkasında olduğumdan göz göze gelebilmek için bagajın altına girdim, onun gibi eğilmeme gerek kalmaması hafifçe gülmeme sebep olmuştu.

Ellerim heyecandan terlediği için arkamda buluşturdum ve olduğum yerde yaylanarak konuşmaya başladım, belki biraz tatlı davransam..

'Takım değil ki bu, tulum. Hatta bahçıvan tulumu deniyor.' Aynen.. çok tatlı bir davranış...

Yüzüme kondurduğum küçük bir gülümsemeyle bakarken kafasını bana doğru çevirdi. Hafifçe doğrularak kafasını bagaj kapağının altından çıkarttı ve bana doğru döndü. Bileklerini çaprazlayarak kapağa doğru yasladı ve iki kolunun arasına aldı beni.

Arkamda birleştirdiğim ellerim arabaya yaslandı ve yoklayarak hafifçe kalçamı yasladım. Siyah basit tişört kol kaslarının kenarını güzelce sıyırmış, enfes bir göz şöleni bırakmıştı bana. Yüzüne gelen güneşten korunmak için kafasını biraz daha bana doğru yaklaştırdı, gözleri bir şeyi inceliyor gibiydi. Göz göze gelmek biraz utanç gelici gelmeye başladığında kafamı yan taraftaki ağaçlara çevirdim. Bana bakıyor mu diye baktığımda hala bana bakıyordu.

'Aslında geçen yaz almıştım ama giyecek bir yer bulamayınca, e şimdi de hava güzel olunca giyeyim dedim. Annem kısa dedi ama bence o kadar kısa durmuyor, oturunca dikkat etsem olur. İçine ne giysem diye çok düşündüm çünkü kenarlardan belim gözüküyor, baktım kapatamıyorum istediğim bir şeyi giyeyim dedim. Hava da şansımıza güzel ama esiyor aslında, keşke üstüme bir şey alsaymışım. Bi de önündeki cebi çok boş geldi gözüme o yüzden kardeşimin küçük bir ayıcığını koydum, geçen gün doktor vermiş ama çocuk değilim ben diyip kenara attı ben de aldım. Oyuncakların yaşı yoktur sonuçta değil mi... biraz çiçek mi... toplasam......'

En son dudaklarım kuruyunca soluklanmak için biraz durulduğumda son beş dakikadır aynı pozisyonda durduğunu fark ettim. Utanç tüm vücuduma zelzele gibi yayılırken kafam hafifçe önüme doğru düştü, neler saçmalamıştım yine...

'Sen en iyisi kolaları al, ben diğer şeyleri alıp geleceğim'

Kafamı geri kaldırdığımda çoktan kollarını etrafımdan çekmiş, telefonuna bakıyordu. Kalçamı hafifçe arabadan çekip kolaları aldım ve gerisin geri utanç içinde annemlerin yanına geri döndüm...



ERDEM (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin