Kafam yere eğik, ellerim cebimde ve hızlı adımlarla seke seke eve kadar yaklaşmıştım. Tabi o sırada kafamda bisikletten yüzükoyun düştüğüm anın portresi izleyici önünde buluşuyordu. Çok utanç vericiydi. Evin önüne gelmiştim ve yavaşça kapıyı açtım. Babam geldi mi diye kapı girişindeki ayakkabılara bakarken, babamın tuvaletten çıktığını gördüm. Bana kızgın bakışlarla bakarken, sinirli bir şekilde:
"Oğlum neredesin sen ?" diye çıkıştı. Kafamı yere eğmiştim. Babama:
"Arkadaşlarımla oyun oynuyorduk." Dedim. Babam:
"Ne arkadaşı bu ? Kimler ?" Diye şüpheli bir şekilde, haklı olarak sual etti. Çünkü şehire geldiğimizden beridir hiç dışarı çıkmamıştım. Heyecanla:
"Bugün tanıştık baba. Oyun oynadık, beraber gezdik.. hatta neye bindim biliyor musuun ? "
Babam:"Hmmm.. Bilemedim şimdi. De bakayım." Diye merakla.
"Bisiklete bindim. Böyle demirden yapmışlar. Aşşağıda tıpkı o, köyümüzdeki kara kuyudan su çektiğimiz gibi bir şey vardı. Ona ayağını koyup dönderince 'fırrr' diye gidiyor.."
Tabi ben bu şekilde çocuk kalbimle heyecanımı, deneyimimi dile getirirken babamın gözleri de aynı parlaklıkla beni süzüyordu. Ve burkuk bir yüz ifadesiyle gülüyordu inceden. Olaya öyle kaptırmıştım ki kendimi. ellerim hayali bir direksiyonda, ayaklarımı kaldır, indir bir şekilde avluda tur atmaya başlamıştım. Sorsanız ne görüyorsun diye, anlatırım: Sağımda başakları altın gibi parlayan buğdaylar, tepemde yüksüz neşeli bulutlar, pedalları çevirerek hızlandığım, uçsuz bucaksız bir yol ve rüzgar etrafımda dans ederken beni selamlayan kadim varlık güneş...Kafamı babama doğru döndürdüğümde gözlerini baş parmaklarıyla sildiğini gördüm. Ben bu kadar mutluyken ne için gözlerindeki yağmurlar ?
Yanına doğru yaklaştım. Ve yavaşça diz çöktü. Sol eliyle beni kendine doğru çekti ve sağ elini saçlarımın arasına koydu. Sarıldı, kokladı. Sonrasında dilinden dökülen bir cümle:"Hep böyle mutlu ol oğlum. Rabbim kalbindeki huzuru eksik etmesin." Diyerek sevinçle tekrar başımı okşamaya başladı. Babama:
"Bir gün benim de bisikletim olacak mı ?" Diye umutla sordum. Babam, ellerini yavaça boynumdan aşşağı doğru geri çekip, derin bir nefes verişin sonrasında, gülümseyerek:
"Olacak oğlum.. hem de en güzelinden." Ben:
" Baba öyleyse beyaz olsun. Bulutların üzerindeymişim gibi."
"Beyaz ha.. Tamam oğlum." Diyip ardından yavaşça ayağa kalktı, doğruldu. Dağ gibi endamı ve heybetli sesiyle:
"Füruzann" diye annemi çağırdı. Annem:
"Buyur bey." Diye cevap verdi. Babam anneme doğru dönerek:
"Yarın akşam misafirimiz var. Eksik, gedik ne varsa söyle. Yarın alayım." Dedi. Annem:
"Geldik geleli daha ocağımızda et görmedik. Biraz et ve ev için malzeme almak lazım." Dedi. Babam:
"Öyleyse yarın beraber gidelim." Dedi. Annem, babamın sözünün üstüne pek söz söylemezdi. "Tamam" demesiyle içeri geçtik. Oda hayli soğuktu. Üzerimdeki ince kazak sanki hiç bir şey giymemişim gibi bir etki veriyordu. Babam üşüdüğümü fark edince, o kalın, siyah buram buram tütün kokan ceketini üzerime sardı. Sıcacıktı. Babam:
"Bu hafta içinde sobayı kuralım artık. Evin damını da onarmam gerek. Kış gelmeden şu ihtiyaçları halledelim artık." Diye anneme söyledi. Annem:
"Hazır gitmişken yarın alalım bey." Babam:
"Yakın tanıdıklardan bazı sözler aldım. Durumumuz iyi değil. Aldığım maaş ancak kiraya, suya, elektriğe, mutfağa gidecek. Beraber çalıştığım yoldaşlar destek çıkacaklar." Diye mahçup bir ifadeyle kafasını yere eğdi. Babama göre değildi böyle haller. Borcu, harcı, kula minnet eylemeyi pek sindiremezdi. Birine bir kuruş vereceği olsun uyku tutmazdı.
Annem sofrayı serdi ve ardından sıcak yemek kokusuyla, karnımın gurultusu derin bir ortaklığa girdi. Başladık yemeğe...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatım Cebimde
No Ficción-Ön Söz- Merhaba Saygıdeğer okurum, öncelikle ruhunuzda derin bir hâz oluşturacağı kanaatinde bulunduğum bu romanımın size bahşedilmesi benim tarafımdan sizlere sundugum Yegâne Hediyedir. Düşüncelerimden, Dudaklarımdan, parmaklarımdan dökülmüş olar...