Nefesleri titrekti. Ağlamak istiyordu fakat ağlayamıyordu. Göz yaşları tükenmiş gözlerinin içi yanıyordu.
Korkuyordu. Neyden mi korkuyordu? Bilmiyordu. Kendisi bile neyden korktuğunu bilmezken nasıl kendine yardım edebilirdi ki?
Çaprazında olan kırık aynaya parçalanmış kolu belirdi. Kollarında akan kanlar adeta birer sanat eseri gibiydi. Özenle çizilmiş gibi duruyordu. Kesiklerin, çiziklerin boyutları farklıydı fakat hepsinin yapılma nedeni aynıydı. Acı.
Acı insana her şeyi yaptırabilirdi. Acı insanı öldürürken yaşatabilirdi.
S nin kendisi ruhunda ki acıları dindirmek için fiziksel yaralar açıyordu ve her seferinde kendine bilmeden daha fazla zarar veriyordu. Çünkü eğer ruhunu dindirmek için vücuduna verdiğin yaraları görürsen daha da batardın. O an ruhunda ki acı yerine, vücuduna kan ve keskin jilet ile yaptığın ölüm eseri daha da kendini hissettirirdi. Bir yerden sonra fiziken acın durur ve ruhunda ki acı tekrar kendini belli ederdi ama bu sefer daha acı, daha yaralayıcı ve daha boğucu.
Bataklıkta gibiydi. Öncelerde sudan bile korkarken şuan bataklıkta mahsur kalmıştı. Kimse ona yardım etmiyordu. Hoş, biri yardım etse bile yardıma el uzatacak gücü kalmış mıydı ki?
Gözü etrafta dalgınlık ile dolanıyordu. Neye bakındığını, ne yaptığını anlayamıyordu fakat o sıra telefonunu fark etti aniden almak için yeltendi. Hareket edince sızlayan kolu ile sadece tebessüm etti. Buruk bir tebessüm...
Telefonunu aldı ve kapalı olduğunu fark etti. Telefonu açtı ve uzun bir süredir elinde olmadığını fark etti. İki gün? Bir hafta? İki hafta? Üç hafta? Bir ay, on gün. Bir ay, on gündür eline telefonunu almamıştı.
Telefona gelen bir tarife mesajı ve annesinden bir mesajdı. Eline bir ay, on gündür telefon almamıştı ve sadece iki bildirim vardı. Canını yakmıştı bu kadar mı önemsizdi? Titrek bir nefes alıp annesinin mesajına baktı.
"Biliyor musun? Artık utandırıyorsun beni. Kollarını, bacaklarını yaralamandan utanıyorum. Dışarı çıkmayıp, hiç bir şey becerememenden utanıyorum. Baban haklıymış. Senden bir b*k olmaz."
Gözleri yandı. Gözlerinde tükenen yaşlar akmak için kendi kendine var olmaya çalışıyordu.
Sadece insandı. Elinden geleni yapmıştı ve olmamıştı. İlk önce arkadaşları gitmişti. Ardından işten kovulmuştu. En son ise ailesi... Ailesi bile onu umursamıyordu onu artık.
Derin nefes aldı. Nefesi titrek değildi. Yakınında olan yatağından destek alıp ayağa kalkmaya çalıştı fakat sersemledi ve oturduğu yere geri düştü.
Mutfağa gitti. Zamanında annesinin onu zorla gönderdiği psikiyatristin yazdığı ilaçları buldu. Üzerlerinde fluoksetin, sertralin gibi yazılar yazan bir kaç kutu ilaç daha vardı.
Bir an da bir kahkaha attı. İlaçlardan bir tanesini yere düşürdü ama umursamadan gülmeye başladı kahkahaları ardı ardına devam etti. Gülmekten karnı ağrıdı. Yere ilaç kırıklarının üzerine düştü ama hâla kahkaha atıyordu. "Benden bir b*k olmazmış." diye söyledi, kendi kendine ve kahkahaları ağlama krizine dönüştü. "Benden bir b*k olmazmış." diye ardı ardına aynı cümleyi kurdu.
Bir kaç saat mutfak zemininde yerde öylece yattı. Cam parçaları, kesik olan kollarını ve bacaklarına batıp daha da keskin yaralar açmıştı. Beyaz zemin, kırmızı olmuştu ama umursamamıştı.
Hava tamamen karardığında ayağa kalktı ve ilaçlarının hepsini sırayla avucuna döküp ağzına attı. Hapların hepsi midesine girdikten sonra mide bulantısı etkisi hızla kendini göstermişti.
Korkuyordu. Neyden korkuyordu bilmiyordu ama bu sefer fiziken acı çekmekten korkmuştu. Bir kez hem ruhen hem de fiziken bir acı çekmek istemedi ve ilk kez gerçekten nefes alıyor gibi hissetti.
Bataklıkta gibiydi ve bu sefer bataklık ona nefes aldırmıyordu.
26 Kasım 2022
Cumartesi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bataklıkta gibiydi.
Short StoryKorkuyordu. Neyden mi korkuyordu? Bilmiyordu. Kendisi bile neyden korktuğunu bilmezken nasıl kendine yardım edebilirdi ki? Tek bölümlük hikaye.