3.Bölüm

11 1 0
                                    

Güzel bir çocukluk geçirmemiştim.

Herkes beni şımarık, ailesi tarafından sürekli sevgi gören bir çocuk olarak görüyordu. Aslında öyle değildi, hiçbir şey görüldüğü gibi değildi. Annem ve babam sürekli işleri yüzünden gezilere gitmek zorunda kalıyordu. Yani en azından ben öyle biliyordum. Onları iki, üç hatta beş ay bile görmediğim oluyordu. Ben ailemden hiçbir zaman sevgi görememiştim. İlk yürüdüğümde, ilk konuştuğumda yanımda onlar değil, tanımadığım başka yüzler vardı. Anneme veya babama bir kere bile sarılmamıştım. Onlara bir kere bile sarılamadan bu kadar erken ölmeleri beni büyük bir yıkımın içine sokmuştu. Şimdi ise karşımdaki katil; yaşadıklarını, kaybettiklerini kaybetmemi istiyordu. Zaten benim elimde hiçbir şey yoktu ki. Daha ne kaybedebilirdim? Neler kaybettiğini, neler yaşadığını bilmiyordum ve bu bilinmezlik beni korkutuyordu.

Gözlerine bakmak istemiyordum. Yüzüne her baktığımda ona duyduğum nefret daha da artıyordu. Gülümsemesi, yüzü bu kadar güzel olan bir insanın bakışları nasıl olurda bu kadar simsiyah olabilirdi? Kolumu tutan elinden kurtulduktan sonra ayağa kalktım. Sağ kolumla gözyaşımı sildikten sonra bütün nefretimi yüzümde göstermeye çalıştım.

''Ben hiçbir şey yapmadım!'' Diyebileceğim tek şey bu cümleydi. Aslında ona söyleyebileceğim daha çok hakaret, nefret dolu sözcük vardı fakat söyleyemiyordum işte. Güzelliğini örten siyah bulutların ruhuma sıçramasından korkuyordum. Ben zaten çölün ortasında, siyah bir kuyunun en dip noktasında kalmıştım. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Bu yüzden ondan korkmuyordum. Acı çekmekten de korkmuyordum. Zaten hayatım boyunca tattığım tek duygu acıdan ibaretti.

''Sana herkes yaptığı şeylerin bedelini ödeyecek dedim!'' Bu cümleyi söylerken oturduğu sandalyeyi fırlatmıştı. Bağırdığında daha korkunç birine dönüşüyordu. Anında gerilmiş, damarları belirginleşmeye başlamıştı. Gözlerindeki nefretin bir an kalbimi delip, deşeceğini sandım. Gözlerindeki bakış o kadar çok alev saçıyordu ki, her an yanıp kül olabilirdim.

''Benim ne suçum var? Ben sana hiçbir şey yapmadım!'' Bağırmayı hiçbir zaman sevmemiştim. Boğazım yanıyordu. Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Bu yüzden bağırdığımda kendime yabancı gelen ses tonumdan şimdiden iğrenmiştim. Ben zaten bana ait olan hiçbir şeyi sevmiyordum. Bana yaklaştı ve kolumu kavradı. Tutuşu yüzünden yüzüm buruşsa da kulağıma doğru eğildiği için yüzümü görmemişti.

''Daha çok zaman var Yeliz...'' Gülüşü kulaklarımı doldurmuştu. Bana Yeliz dendiğini nereden biliyordu? Bana sadece babam Yeliz derdi.

''...hepsini yaşayarak öğreneceksin.'' Kolumu sıkıca bıraktı ve yanımdan uzaklaşarak içeriye girdi. Bana Altina ile değil de, babamın söylediği ismimle hitap etmişti. Babam zaten benim ismimi hiçbir zaman sevmemişti. Ben de bana hitap ettiği ismi hiç sevememiştim. Zaten bana da neden anlamı olmayan ve sevmediği bir isimi vermişti, bilemiyordum. Babam dengesiz birisiydi.

Bana dokunduğunda titrediğimi yeni fark etmiştim. Hava soğuk değildi fakat karlı bir günün ortasında çıplak kalmışım gibi titriyordum. Ve hatta kendimi tutmazsam çenem bile titreyebilirdi. Arkamı döndüğümde ortalıkta gözükmüyordu. Ben ise bıraktığı yerde titremekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Ailemi öldürmüştü.

'' Canım ne kadar yandıysa canın o kadar yanacak.'' Sesi, söylediği her cümle beynimde yankılanıyordu.

''Aileni ben öldürdüm.''

''Ben neler kaybettiysem aynılarını sende kaybedeceksin.''

Ses tonu, tüylerimi diken diken edecek türden etkiliydi. Belki de bu yüzden söylediği hiçbir şey aklımdan çıkmıyordu. Ya da söylediği şeylerle alakalıydı, bilmiyordum. Ama bu söyledikleri bile şuan bende kalıcı bir etki bırakıyorsa; yaşadıklarını yaşamam, çektiği acıları çekmem hangi hasarlara sebep olacaktı, kim bilir. Canım yanacaktı ve ben buna henüz hazır değildim.

TozHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin