29.03.2008
Göğün siyaha büründüğü, bedbaht simsarların şehrinde kurtarıcısını bekleyendim ben.
Üşüyordum, dağlardan tüten dumanların üflediği havanın tenime hasbelkader değmesiyle birlikte.
Üşüyor aynı zamanda yangın yerine dönen yüreğimle beraber bir kalpte iki ayrı mevsim taşıyordum.
Saatin amansız bir çabalayış içinde çırpınmasının yanı sıra adımları parkede cızırtılı bir sesin nüksetmesine sebep olurken yavaş hareketlerle yaklaştı bana doğru.
Her adımı bana bir nefes kadar yakın olmaya davet ediyordu onu...
Rotasının bana çıktığı bu yolda her şeyiyle başımda dikildiğinde şifa gibi olan dudaklarının belli belirsiz aralandığını gördüm.
"Hastamı olmuş benim güzel kızım?"Yanıma yanaşarak dudaklarını alnıma bastırdığında tenimde hissettiği sıcaklıktan olsa gerek sıkıntılı bir nefes oldu.
O nefesi zehirli bir sarmaşık gibiydi.
Tek bir saniyesini kaçırmak istemediğim bu anda yarım yamalak açık olan göz kapaklarımla birlikte yüzündeki tepkileri seyrederken kenarda duran bir aleti eline alarak koltuk altıma dayadı. Sanırım ateşimi ölçüyordu.
"Annem eksikleri almak için çarşıya indi. Bu hasta prensesle ilgilenmekte bana kaldı. Prensesleri, özellikle adı Alaca olan prensesleri çok severim biliyor musun?"
Onun bu tatlı haline kısa bir an gülerken hoşnut bir ifadeyle baktı bana. Yüzümde meydana gelen tek bir sevinç kırıntısı onada bir ayna misali yansıma yapıyordu.
Gülmek onunlayken bulaşıcıydı.
"Harap."Dedim o başımda dikilmeye devam ederken. Boğazımdan firar eden ses çokça kısık ve acılı çıkmıştı. Konuştuğum her an boğazım çok ağrıyor ve bu durum yüzümü buruşturmama sebep oluyordu.
"Söyle nazlı bebeğim. Bir yerin mi acıyor yoksa?"Onun bu telaşlı haline karşılık dudaklarımı dişledim ve pençesine düştüğüm merakı gidermeye çalıştım.
"Cinsel istismar ne demek?"
Sorduğum soruyla beraber yüzündeki bütün sıcaklık kayboldu ve buzdan farksız birine büründü. O gülümser ifadesi yıkıcı bir mağlubiyet kazandı.
Ondan bir cevap beklerken sorumu duymamazlıktan geldi ve tek kelime etmedi. Bana cevap vermek yerine koltuk altıma koyduğu aleti çıkartırken ikinci bir darbe yemiş gibiydi.
"Ateşin var. Sana ateş düşürücü vereceğim. Sonrada sıcak bir çorba getiririm."
Konuyu tamamen başka bir yere taşıması beni daha fazla meraka sürüklerken ısrar ettim.
Israrımın onu ne kadar çökerttiğini bilmeden.
"Soruma cevap vermedin ama. Kötü bir şey değil mi? O yüzden bana söylemiyorsun, gizliyorsun."
Belimden tutup beni yatakta dikleştirdiğinde masada duran şurubun ağzını açarak yeterli bir miktar kaşığa döktü.
"Nereden çıktı şimdi bu soru?"Gözlerini sinirle sıkı sıkıya yumdu. Tek kelime etmek istemez gibiydi.
"Anladım ben." Dedim bilmişlikle."Kötü bir şey, gizleme sebebinde bu."
Beni bir an önce susturmak istercesine kaşığı ağzıma uzattığında bütün sıvıyı hızlıca yuttum ve "Harap."Dedim bir kez daha.
Adını söylemek kasılan her uzvumu rahatlatıyordu.
"Efendim Alaca'm?"
Harap'ın Alacası olmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaca +18
RomanceOlur da görüşemezsek, Ölür de söyleyemezsek, Ben seni çok sevdim. Beni unut bunu unutma. (Can YÜCEL) ~ Not: Hikayemin tüm hakları saklıdır. 5846 sayılı Fikri Mülkiyet Kanunu gereğince eserin manevi ve mali hakları tümüyle tarafıma aittir. (Beli...