"Süveydaa!"Annemin bezgin sesiyle elimdeki nakış iğnesini önümdeki koyu kahverengi sehpaya bırakıp kalktım ayağa.
"Efendim anne?"
"Kızım, Ayşe ablanın kızı Hacer'in koluna kaynar su dökülmüş, gidip bir bakıver. O merhemlerinden de götür de alsın acısını, yazık mahvolmuş kız."
Mimik oynamayan yüzüm ile başımı sallamış ve odamdan merhemleri alıp, çıkmıştım Ayşe ablanın evine. Eteğim, taşlı ve tozlu yollarda sürünüyordu, bu hissi seviyordum. Dışarda olmayı, yürümeyi ve hafif esen rüzgarın yüzüme vurmasını.
"Şşşh! Süveyda!"
Çatılan kaşlarım ile bakışlarım bir anda sesin sahibine dönmüştü, sapık Cemal! Tam bir pislikti.
"Sen hangi yüzle karşıma çıkıyorsun?"
O sigara ve içkiden sapsarı olmuş dişlerini göstere göstere sırıtıyordu karşımda. Sağ bileğindeki tesbihi çevirmiş, elleriyle pala bıyığını okşamıştı.
"Alacağım kızım seni! Gör bak, baban şimdi seni vermiyor bana ama kendi gelip diyecek, al kızımı diye. Yalvaracak bana!"
"Senin karın olacağıma öldürürüm kendimi daha iyi!"
Başka da bir şey demeden dosdoğru yürüyüp, varmıştım Ayşe ablanın evine.
&&
İkindi vakti eve döndüğümde ise hızlıca ısıttırdığım suyun altına girmiş, o arsız Cemal'in bakışlarına maruz kalan bedenimi döve döve temizlemiştim. Onun bana bakmasına bile tahammülüm yoktu.
"Abla!"
Leyla'nın o koskoca çıkan sesiyle bedenimi kazıyan ellerim durmuştu.
"Ne var?"
Kapının arkasında olmalıydı.
"Halam aradı, banyodan çıkınca beni arasın diyor."
"Tamam, çık odamdan şimdi."
Banyonun kapısına atılan bir tekmeden sonra, çarpılan odamın kapısının sesiyle odamdan çıktığını fark etmiştim.
Gözlerimi devirip, kendimi yıkamaya devam ettim.
Halam beni sık sık yanına çağırırdı ancak hiç durduk yere aramazdı, yanına çağırmak için arardı sadece ve ben şu an onun yanına gidebileceğim bir mevsimde değildim.
Aylardan Kasım'dı.
Leyla ya da Elif benim gibi halamı ziyaret etmezlerdi, halam davet etmezdi daha doğrusu. Bu ailede kendimi tek benzettiğim kişi oydu. Görünüş ve karakter olarak hemen hemen aynı sayılırdık.
Hele o küstah bakışıyla, tıpkı ben oluyordu. Böyle soğuk oluşumdan dolayı kendimle gururluydum doğrusu, beni o pis dedikodulardan ve boş işlerden uzak tutuyordu, kolay kolay kimse benimle konuşmaya çalışmazdı.
Halamın tüm dediklerini, bakış açılarını doğru bulurdum. Tek bir şey hariç, evlilik!
Evet, halam evliydi. Hem de büyük bir aşkla evlenmişti, öyle böyle değildi aşkları, dilden dile dolanmış bir destandı onların ki.
Ancak ne yazık ki, halam aşkını erken kaybetmişti. Murat eniştem henüz daha onlar beş yıllık evliyken bu hayata gözlerini yummuştu. Halamı dert ve keder ile bırakmıştı.
Tabi bir de el kadar bebeğiyle.Evliliğin her türlüsüne karşıydım işte! Aşk üzerdi, biterdi. Görücü usulü evlilik ise ölümden beterdi. Allah beni ikisinden de korusundu!
&&
Annem, babam, Leyla ve ben sessizce yer soframıza oturmuş, çorbalarımızı kaşıklıyorduk.
"Halan aradıydı bugün seni, döndün mü geri?"
Annemin meraklı çıkan kısık sesiyle başımı iki yana sallamıştım.
"Hemen sofraya geçince arayamadım, ararım kalkınca."
&&
"Aramışsın hala, önemli bir şey mi var?"
"Amma geç aradın, Süveyda! Öleceğim burada ruhun duymayacak."
Bu laflarına gülecek gibi olsam da ses çıkarmadım.
"Hastayım bu aralar, babana söyle de yanıma yollasın seni. Benimle ilgilenirsin."
Benim için harikaydı, nefes alırdım biraz.
"Göndermez hala, bilmiyor musun huyunu?"
"Gönderir gönderir, sen ona seslen bir ben konuşayım bak nasıl gönderiyor."
Babam bir halamdan çekinirdi, bir de ona benzeyen benden. Tabii benden o kadar çekinmezdi, halam ablasıydı neticede, saygı vardı arada.
"Baba! Halam istiyor."
Babam hızlıca ayaklandığı sofradan, yanıma gelmişti.
"Buyur, abla?"
Halam artık babama ne söylediyse babam şaşırmış, sonra da keyiflenmişti. Gözleriyle şöyle bir bana bakıp, dudaklarını kıvırmıştı. Hoş, o pala bıyıklarından dudakları zar zor görünürdü ama ben anlardım.
"Tamam abla, sen nasıl istersen öyle olsun."
"Öptüm ellerinden, selametle!"
Babam konuşmayı bitirince bana dönmüş, keyifle konuşmaya başlamıştı.
"Git hele bir kahve yap, içelim. Sonra da hazırlanırsın, yarın gönderecem seni halanın yanına."
Şaşırmıştım hemen izin vermesine, yılın bu zamanları beni köyden ayırmazdı.
"Ha! Uzun kalacan ona göre eşya al."
Sadece başımı sallamış, kahve yapmaya yol almıştım.
&&
've son...'
Bir öykümün daha sonuna gelmiştim. Öykülerim bitsin istemezdim, onlar bitince öldüğümü hissederdim, ancak yeniden doğacağım öyküler yazmak için de fırsatım olurdu.
Yine mutlu ve özgürdüm, yeni öykümde de öyle olacaktım. Sonra yine.. bu böyle gidecekti. Ben hep mutlu ve özgür olacaktım, öykülerde.
Evimizde elektrik vardı ancak, gaz lambasının ışığında yazmak benim daha çok hoşuma giderdi. Lambamı da söndürdükten sonra beyaz yorganımı kaldırmış, içine girmiştim. Bu gece gök bol bol yıldızlıydı, çocukluğumdan beri ilk defa böyleydi. Bu iyi hissettirmişti, onları izlerken çoktan uykunun derin kollarına atlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÛVEYDA
Fiksi UmumKalpte oluşan siyah noktalar, süveyda... Süveyda'nın kalbindeki siyah nokta neydi? Onu günaha bulayan, his ve haz neydi? Yasak olması mıydı onu cezbeden, yoksa ismi miydi ona bunları yaşatan?