Şafakta evin önüne varmıştık. Büyük ve dışı tamamen simsiyah bir evdi. Etraf yemyeşildi, tamamen doğanın içinde. Şırıl şırıl akan şelale seslerini duyabiliyordum. Çok huzurluydu burası. Kimsecikler de yoktu.
Haru kapının önünde bekliyordu, kapıyı da çalmıyordu ama sorma gereği duymadım.
Şafağın ışığı koyu kızıl saçlarını o denli güzel parlatıyordu ki. Bu ışıkta gözlerinin hangi renge büründüğünü merak etmiştim ancak sırtı bana dönüktü.Çok geçmeden kapı açıldı, kapıda uzun siyah saçlı, kırmızı gözlü ve oldukça kaslı bir adam vardı. Üstünde kıyafet olmadığından kaslarına takılmıştı gözüm ama çok sürmedi. Kardeşim dediği kişi aklımda hiç böyle canlanmamıştı.
Bir süre bana baktıktan sonra Haru'ya döndü.
"Kızıl kızılı çekermiş?" Dedi ukala bir tavırla gülerek.Haru onu omzundan içeri ittirdi, "Çok konuşma." ardından kendisi de içeri geçti.
Ben de peşinden içeri girdim ve eve bakınmaya başladım.
Girişten salonun büyük kapısı ve merdivenler gözüküyordu.
Gördüğüm her şey siyahtı, simsiyah bir ev. Dekorasyonlar, salonun kapısından gördüğüm koltuklar, perdeler.. her şey.
Bu tür evlerde genelde siyah ve beyaz uyumu kullanılsa da bu evin hiçbir yerinde beyaz renkli herhangi bir şey göremedim.Haru'nun bana döndüğünü fark ettiğimde ona baktım. Eliyle yanındaki kırmızı gözlü adamı işaret etti.
"Eufose, bu Semetey. Kardeşimin-" Derken Semetey sözünü kesti, "Kocası."Haru ona döndüğünde yüzünde korkunç bir gülümseme oluştu. Bu ifade bana çok tanıdık geldiğinden komiğime gitmişti, gülmemek için direndim.
Kardeşinin kocası? Kız kardeşi varmış. Her neyse tanışırdık zaten sanırım. Kardeşimin evi dediğine göre kızın evinde kalacaktım sonuç olarak.
Semetey geriye çekilirken, "Tamam abii, büyüksün kızııll!" dedi dalga geçerek. Ve merdivenlere doğru koşarak giderken, "Memnun oldum Eufose!"diye seslendi.
Haru derin bir nefesi dışa verip bana döndü. Yüzümde ufak, istemsiz bir gülümseme oluşmuştu.
Haru usulca bana döndü ve soldaki kapıya doğru beni yönlendirdi. Yavaş adımlarla içeri girdiğimde dışarıdan göründüğü gibi her yer siyahtı. Bu başımı döndürmeye başlamıştı.
Etrafa saf saf baktığımı gören Haru, -herhalde acıdı- yavaşça koltuğu gösterdi. Gösterdiği koltuğa oturduğumda beklediğimden daha yumuşak bir zemine karşılaşmış hatta biraz da içine gömülmüştüm. O ise ayakta duruyordu.
Kokular tuhaftı. İblis gibi kokuyordu. Kendisi ve Semetey değilse kız kardeşi iblis miydi? İblisle aynı evde kalmak ne kadar mantıklıydı. Onlar mantıklı düşünüyor muydu?
Odanın dışından gelen takırtılar ile birlikte kapının eşiğinde karnı çıkmış bir kız belirdi. İblis kokuyordu ve Haru'nun kız kardeşi olmalıydı. Yaklaşık olarak 3-4 aylık hamile gibi duruyordu.
Yine de çok güzeldi. O beni süzmeye başlayınca ben daha fazla incelemeye başladım. Beyaz saçları neredeyse diz kapaklarına değecek gibi görünüyordu. Yüzü bembeyazdı ki iblis olması yüzünden olmalıydı.
Haru ona döndüğünde kız, sessizce konuşmaya başladı. Beni bekliyor gibi görünse de biraz da şaşkın bir ifadeye sahipti. "Hoş geldiniz" diye tatlı bir ses tonuyla konuştu. Ses seviyesi ve tonlaması çok hoştu.
Bay Çilek, her zamanki gibi sakince "Hoş bulduk, abicim." dedi ve gülümsedi. Evet, kardeşi olduğunu da doğru tahmin etmiştim ve bu beni neşelendirmişti.
Ama dur.. O kız hamile ve kocası bir insan mı? Bu çok tuhaf. İblisler hamile kalabiliyor mu, hem de insandan? Şaşırsam bile bunu yüzüme yansıtmadım ve sadece dudaklarımı "tuhaf" diyerek oynatmakla yetindim.
Uzun bir sessizlik ortama hakimken, iblis ile bakışmaya devam ediyorduk. Kırmızı gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Bu benim için yeni bir oyun ve güçlü bir rakip demekti. Fakat uzun sürmedi.
Bu uzun sessizliği yukarı kattan gelen bağırma durdurdu.