⋈BVM⋈(19)

152 28 18
                                    

Keyifli okumalar!

Oy ve yorumları eksik etmeyiniz.

Bundan yedi sene önce güzel ve huzur dolu bir evde tatlı bir kargaşa hakimdi. Melek, kızının odasında elindeki pembe kısa şifon elbise ile kızının karşısına dikilmiş onu ikna etmeye çalışıyordu.

"Hadi bebeğim. Bu elbise sana çok yakışacak adım gibi eminim. "

"Giymeyeceğim! Bunu daha ne kadar söylememi istersin anne?"

Melek kızına bakıp gözlerini kıstı. Neden sakin, itiraz etmeyen, her şeye evet diyen uslu bir kızı yoktu ki? Keşke kendisine çekeceğine birazcık da kocasına çekseydi!

"Bana bak Nil. Ya bunu giyer güzel güzel doğum günü kutlarsın ya da evde oturur sıkıntıdan patlarsın. Seçim senin!" Annesi son noktayı koyup elbiseyi yatağa bırakıp odayı terk etmişti.
Nil yatağının üzerindeki elbiseye acılı gözlerle baktı. Pembe renginden nefret ederdi ve annesi bunu bile bile neden pembe bu iğrenç renkteki elbiseyi almıştı ki?
Oflayarak yatağa oturdu.

"İğrenç elbise. Kusmuk elbise. Berbat elbise. Öl lütfen elbise. Geber elbise!" Elbiseye kötü bakışlar atıp aynı zamanda ona kötü laflar etmekten geri kalmıyordu. En sonunda başka çaresinin kalmadığını anlayıp yerinden kalktı. Yataktaki elbiseyi alıp hazırlanmaya koyuldu.

Nihayetinde hazırlanıp odasından çıkmak üzereyken annesi geldi.

"Nil! Harika görünüyorsun."
"Hayır anne berbat görünüyorum."
"Hiçte bile!" Nil aynadaki yansımasına bakıp tekrardan ofladı. Pembe kesinlikle onun rengi değildi!

"Babam nerede?"
"Yeni geldi. Üzerini değişiyor." Nil yalnızca kafa salladı.

Bugün 17. yaş doğum günüydü. Büyük, ferah ve güzel evlerinde bir parti veriyordu. Hava ılık olduğundan evin nefis arka bahçesinde olacaktı parti. Yakın arkadaşları, aileden ve tatillerden tanıştığı birkaç yakın arkadaşı vardı. Tabii bir de istemediği gıcık birtakım insanlar da vardı. Ama Nil kendisine ve partisine o denli güveniyordu ki onlar umurunda bile değildi.

"Peki akşama nereye gideceksiniz?" Annesi, Nil'in üzerindeki son rütuşları yaparken mırıldandı.

"Bilmem dışarıda vakit geçiririz artık. Malum sen bizi istemiyorsun ya!" Sesi yalancı bir alınganlık doluydu.
Nil bu seneki doğum gününde ailesini istemiyordu. Ne de olsa 17 yaşında bir genç kızdı ve arkadaşları ile kutlamak onun en büyük hakkıydı.

Tabii bu annesiyle geçireceği son doğum günü olduğunu bilseydi onlarsız kutlar mıydı hiç?

"Anneciğim, meleğim. Sizi istemez olur muyum? Siz benim her şeyimsiniz. Ama artık 17 yaşına giriyorum ve bu sefer arkadaşlarımla kutlamak istiyorum."

Melek kızına gülümseyip yanağına bir öpücük kondurdu.

"Biliyorum hayatım. Yalnızca sana takılıyorum."

Nil gülümseyip son hazırlığını da yaptı.

Biraz sonra odanın kapısı tıklatıldı. İzin almadan içeri giren Ömer Adrasan, yalnızca basını sarkıttı kapıdan.

"Girebilir miyim?" Nil yalnızca kafa salladı. Ömer içeri girip yatakta oturan karısına masumane bir öpücük verip ardından kızına sıkıca sarıldı.

"Bade'm. Ne güzel olmuşsun!" Nil gözlerini devirdi.
"Tabii!" Ardından dudağını sarkıtıp devam etti. "Annem beni ne hale getirdi baba! Görmüyor musun?"
"Kızıma Bade deyip durma! Onun adı Nil!" Melek, kocasına uyarıcı bakışlar atıyor, onu sinir etmesini sevmiyordu.

Melek, her zaman kızı olursa adını Nil koymak istemişti. Ama kocası Ömer, edebiyata düşkün oluşundan ve tasavvuf edebiyatında Bade'nin anlamının 'aşk' oluşundan kızına bu adı vermek istemişti.
Sonuç olarak ikisinin de istediği olmuş tek ve biricik kızlarına Nil Bade adını vermişlerdi.

Ömer karısını takmayıp yeniden dikkatini kızına verdi.
"Harikasın, her zaman ki gibi!" Nil babasının bu lafıyla şımarıp iyice sarıldı. Babasının omuzunun üzerinden yatakta oturmuş onları seyreden annesine baktı.
Annesi ona gülümsedi.

Nil huzurluydu, mutluydu.

Bir daha asla aynı sahneyi yaşayamayacak olması ne kadar acıydı...

Melek Adrasan yerinden zarifçe doğrulup birbirine sarılan baba kıza doğru ilerledi.
Ani kalktığından mı nedir başı döndü ve sendeledi. Tutunacak bir yer aradı. Ama ne yazık ki eli boşluğa düştü. Melek son bir gayret edip dengesini toplamaya çalıştı ama nafile. Daha kimse ne olduğunu anlayamadan yere yığıldı...

***
Nil aklına gelen görüntüleri kovmak istercesine başını iki yana salladı. Her doğum gününde zaten aynı şeyleri düşünürdü.
Ne kadar gülüp eğlense de aslında o çok yaralıydı. Kimseye zayıf yönlerini göstermezdi. Herkes onu deli dolu, asi bilirdi. Ama aslı bilinmezdi.
Fotoğraf albümünü çevirip anıların yeniden kafasına doluşmasına izin verdi...

***
"İyi olduğuna eminsin değil mi?" Nil üzerinde pembe elbisesi, maşalı saçları ve doğum günü makyajıyla hastane odasında annesinin elini tutuyordu.

Melek yüzüne bir gülücük daha ekledi.
"Gayet iyiyim." Değildi. Bu koca bir yalandı.

Melek Adrasan; adını dahi bilmediği dünyada çok nadir görünen amansız, tedavisi olmayan, sonu genellikle ölümle sonuçlanan bir hastalığa yakalanmıştı.

Yaşı henüz çok genç olmasına rağmen ölecek olması, kızını annesiz bırakacak olması çok ağırdı. Hastalık her geçen gün daha vücudunda milim milim ilerliyor onu ölüme daha da yaklaştırıyordu.

Bir gün müşahede altında tutulacaktı. Doktorlar yalnızca bugünlük kalacağını geri kalan günleri evde geçireceğini söylemişti.

Ömer karısını giydirdi. Gözleri yaşlıydı. Buna inanmak istemiyordu. Kendine doktor olduğundan ilk bunu öğrenmişti. Ve reddetti. İnanmadı. O odayı darmadağın etti. Elinden geleni yapacağını söyleyip karısını giydirdi.

Bu acılardan Nil'in haberi yoktu. Açıkçası ona söyleyecek kimsenin cesareti yoktu.

Bir genç kıza nasıl olurda annesinin öleceğini söylenebilirdi ki?

"Aşkım, iyi olacağım." Melek 'in bu şefkat dolu sesi Ömer'e daha da acı verdi. Resmen eli kolu bağlıydı. Melek elini kocasının hala yakışıklı olan yüzünde gezdirdi. Her bir milimini aklına kazıdı.

"Meleğim... Bade, ona bunu kim söyleyecek?"
"Sen." Ömer karısından uzaklaştı.
"Bunu nasıl söylerim? Kızıma, kızımıza annesinin öleceğini nasıl söylerim!" Sabit tutmaya çalıştığı sesi gittikçe arttı. Melek kendini tutmayı bırakıp ağladı.

O gün o hastane odasında aşkları en güzel olan çift ölümün onları ayıracağına ağladılar.

Melek ve Ömer, kendi acı sonlarına beraber ağladılar...

Nil, o hastane odasının dışında onların konuştuğu her şeyi duydu. Her gerçeği... Yere oturup o da ağladı. Beraber eve döndüler. Nil doğum gününü kutlamadı.

Nil Bade Adrasan, o günden sonra daha da olgunlaştı ve büyüdü...
***
Nil elinin tersi ile sildi gözyaşlarını. Ama o sildikçe gözyaşı daha da arttı. Bir bir süzüldü damlalar yerlere.

O an annesine verdiği söz aklına geldi

"Ben gittikten sonra çok mutlu olacaksın. Asla ağladığını bilmeyeceğim, tamam mı?"
"Tamam."
"Söz ver bana."
"Söz..."

Söz demişti annesine, söz...
Verdiği sözü yine tutmamıştı. Yine kendini kahretmişti.

Ama bundan sonra gerçekten mutlu olacağına dair cümleler döküldü dudaklarından...

"Sana bu sefer gerçekten tutacağım bir söz veriyorum anne. Artık gerçekten mutlu olacağım... "

BENİMLE VAR MISIN? (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin