Eylülün 3'ü
2022
Öğlen vakitleri"Yoongi'nin neden böyle davrandığına dair bir düşüncen var mı peki?"diye sordu Seojoon, her zamanki dikkatiyle beni dinleyip.
"Bilemiyorum."dedim önce. "Yoongi hyung, abimin üniversiteden üst dönemiydi. Daegu'da yaşarken sıklıkla bize gelirdi, birlikte çok vakit geçirdik. Ben üniversite için Seul'e geldikten bir sene sonra Yoongi hyung da burada iş buldu. Abim, beni ona emanet etti dersem doğru söylemiş olurum. Her şeyimle ilgilendi, ilgileniyor. Ne zaman başım sıkışsa ondan yardım istemekten çekinmem." Durup nefeslendim. "Hatta dergimin ortaya çıkışında da oldukça emeği var."
Seojoon konuşmamın neticesini beklerken sözümü hiç bölmedi. "Belki de yıllardır bir abi gibi benimle ilgilendiği için bu kadar korumacıdır. Bilemiyorum."
"Bu seni rahatsız ediyor mu?"
"Rahatsız etmek gibi değil ama tavırlarının can sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Benim birine ilgi duymamın nesi bu kadar kötü olabilir? Kaldı ki sınırlarımı oldukça iyi bilirim. Korktuğu şeyi tam olarak anlamıyorum. Büyük ihtimalle o da beni anlamıyordur."
"Neden seni anlamadığını düşünüyorsun?"
Konuşmadan önce biraz düşündüm. "Yoongi hyung... fazla materyalist biri. Onun amaçları da hedefleri de belki duyguları bile maddelerle ilişkili. Dokunduğu, elinin altında hissettiğiyle ilgilenir. Oysaki ben onun gözünde hiçbir surette maddesel olarak etkileşimde bulunamayacağım birini amaç edindim." Güldü, Seojoon. "Jeongguk senin için bir amaç mı?"
Başımı iki yana salladım. "Değil. Bir araç. Bu hayata bir şans daha vermem için bana sunulmuş bir çek. Bir bilet. Belki de bir el feneri."
"El feneri mi? Işık kaynağı olarak mı yoksa?"
Başımı salladım. Dudaklarımda küçük bir gülümseme oluştu.
"Neden ay değil, güneş değil de el feneri?"
"Hem ay hem de güneş benim iradem dışında var oluyorlar. Belli bir zaman aralığında varlar ama sonra yoklar. Jeongguk her ne kadar benim iradem dışında hayatıma girmiş olsa da, ne zaman yolum karanlığa düşse onunla yolumu aydınlığa çıkarıyorum. Garip ama karanlığımı aydınlatıyor. Hem de ben ne zaman istersem. Tıpkı bir el feneri gibi."
Seojoon'un bakışlarında beni anladığına dair bir ifade gördüm. Gülümsedi. "Ya pili biterse."dedi şakacı bir tonda.
Kahkaha attım. "Gücünü benden alan bir el feneri o. Pilleri benim. Pil biterse, ben de biterim."
🟣🟣🟣
"Bir hafta sonra tekrar görüşürüz, Taehyung."dedi Seojoon, seans sonunda. "Bu arada, lütfen konuştuklarımızı unutma. Bir el fenerinin pili biterse, sen de bitme. Kendine yeni bir fener bul."
"Peki hyung."dedim ona sarılıp veda ederken.
Saat henüz iki olmuştu ve eve gitmeden önce biraz yürümeye karar vermiştim. Dün gece iki gün sonraki imza gününde Jeongguk'a ne hediye vermem gerektiğini düşünürken aklıma bir fikir gelmişti. Jeongguk beni biliyor muydu, bilmiyorum. Birkaç kez benim paylaşımlarıma cevap verdiğini düşündüğüm nitelikte paylaşımlar yapmış olsa da, bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Ben bu kadar şanslı biri miydim? Bilmiyordum. Sehun ile ne kadar bu konu hakkında kafa patlatsak da bir cevap bulamamış, en nihayetinde akışına bırakmıştık. İşte bu düşünceler içinde dün gece uyumaya çalışırken ne alacağımı bulmuştum. Eğer ki beni biliyorsa, kendimi açık etmem gerekiyordu ve bunu imza gününde yapacaktım. Adımlarım beni bildiğim antika dükkanının önüne getirirken gülümsedim.
🟣🟣🟣
Eylülün 5'i
2022
Sabahın erken vakitleriTaehyung'un Telefonu
Sehun adlı kişiden mesajSehun♧
Tae ben alana geldim
Erken gelmişim ama 😭
Junmyeon hyung da benimle😍
Ne zaman gelirsin
Geç kalma
Görüldü 09.30Yakınlardayım.
Sen hyungunla flörtleş biraz🤭
Çok sevdiğim bir fırına uğrayıp geliyorum
Kahvaltı yapamadım da:(Sehun♧
Heyecan mı yaptın seeen
Agucuk bugucuk
Yerim kafanı🥺🥺
Bana da al bir şeyler
Ve çabuk gelSalak😝
Tamam yarım saate oradayıım
ÇevrimdışıHer zamanki bilindik sokaklarda yürürken içimdeki bu mutluluğun nedeni belliydi. Yürüdüğüm kaldırımdaki dükkanların camlarına yansıyan aksim uzun zamandır görmediğim bir Taehyung'u gösteriyordu. Aynalara bakmadığım, beni yansıtan her maddeden kaçtığım ve bu nedenle kendimi dahi unuttuğum o günlerin sonunda şu an en sevdiğim fırıncının önünde durup camına yansıyan aksime bakmak garip geliyordu. Dudaklarımda engel olamadığım bir gülümseme ve muhtemelen yürümekten dolayı kızaran yanaklarımla ve en önemlisi gözlerimde parladığına şahit olduğum ışık bana unuttuğum beni hatırlatıyordu.
Ben böyleydim parçalanmadan önce.
Ruhum devrilmeden, içimin şehri yerle yeksan olmadan önce böyleydim; yıllara meydan okumuş eski bir antik kent gibi sağlam ve yepyeni bir kent gibi hayat dolu. Sonra bir şeyler oldu; hep bir şeyler olurdu insanın hayatında, beklemediği anda ve o beklenmedik şeyler genelde insanı mahvederdi. Mahvolmuştum. Devam edemeyeceğimi zannederken bile devam ediyordum ama yalnızca bana verilen ömrü tüketmek için nefes alıyordum. Fazlası değildi. Bana biçilen ömür çizgisinde sona ulaşmak için yürüyordum ve tam olarak ne zaman bu yürüyüşe bir son vermek istediğimi bilmiyorum. Bir gün uyandım ve her şeyin bitmesini istedim. Yyüreğimdeki bu ağrı bitsin. Ttoz duman olmuş içimin şehirlerinde can çekişen ruhumun çığlıkları bitsin istedim. Aldığım nefes değil ateşti sanki.
İşte tam bu an da, artık geriye dönmenin mümkün olmadığını düşündüğüm bir an da, ufukta yükselen güneşin aydınlattığı reklam panosunda bana gülümseyen bir çift gözde buldum geri dönüş biletimi. İnsanın kendi hayatına son vermeye karar vermesinin Tanrıya bir baş kaldırış olduğunu düşünürdüm. Bu hayatı sen bahşettin ama bak ben sonlandırıyorum, demek gibiydi. Ama Tanrı karşıma Jeongguk'u çıkardı ve bana hayata devam etmem için bir seçenek daha sundu.
Kimisine garip gelir, Yoongi'ye çok garip geliyor mesela biliyorum ama o benim içimi bilmiyor. Ne kadar anlatsam da beni anlamıyor, anlamayacak da. Çünkü yalnızca yaşayan bilir hayata tutunma çabasını. Kaktüs and teksas dergisinin ortaya çıkışı da hayata tutnma mücadelesinin sonucuydu, Jeongguk'u daha çok görmek istemek de. Hiç karşılaşmayacak olsak bile onun varlığının bana güç verdiğini inkar edemem. Belki de bu içimde hala yaşamak isteyen o parçanın hayata tutunmasıydı.
Fırına girdiğimde sıcak hava ve yeni çıkmış ekmeklerin mis kokusu karşıladı beni. Buradan sıklıkla alışveriş yaptığım için kasadaki çalışan kadın bana gülümsemiş ve "Her zamankilerden mi?" diye sormuştu. Tarçınlı çörek ve kremalı ekmek.
"Evet."dedim gülümseyerek. Cam tezgahta sergilenen diğer ürünlere bakarken gözüme ilişen farklı bir ekmekle duraksadım. Kuru üzümlü, fındıklı ekmek. Gülümsemem daha da büyüdü. "Birde bundan."dedim parmağımla işaret ederek. Jeongguk'un çok sevdiği bu ekmeği denemsem olmazdı. Dünkü canlı yayınında bahsetmişti bu ekmeği ne kadar sevdiğinden. Deneyelim bakalım, değer miymiş bu kadar sevmesine.
Aldıklarımı ödeyip dışarı çıkarken adımlarım hızlandı. En nihayetinde bugün Jeongguk'u görecektim.
Bu bölüme kadar sıkılmadan benimle yolculuk yaptığınız için teşekkür ederim.
Bir sonraki bölüm çiftimiz ilk kez karşılaşacak. Erken yazmaya gayret edeceğim. İstek, öneri, şikayetler için buraya; tık tık.Sevgiler,
Vale!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kaktüs and teksas // taekook
Fanfiction"size, bu odanın alacakaranlığından, okyanusundan, beni boğan dalgalarından, tenimde kalan tuzundan ve yastıklarda kuruyan gözyaşından hiç bahsetmedim." birhan keskin texting Tüm hakları saklıdır!