Dışarıdaki sesler ve boğazındaki ağrıyla açtı gözlerini V. Yatakta oturdu, gözlerini ovaladı ve bir iki kere öksürdü sonra üstünde roma rakamları olan saate baktı. 7.23. Tam bir antikaydı ama dedesinden kalan bu saate her baktığında V'nin içine bir huzur oluşuyordu. Biraz daha yatakta oturdu ve dışarıdaki sesleri dinledi. Sakince kıyıya vuran dalgalar, martıların çığlıkları, işe giden insanların anlaşıayan konuşmaları, araba motorları ve birbirine karışan daha bir çok ses... Saat 7.30 ve bir kapı tıklatma sesi... Kapı açıldı ve her zamanki hizmetçi teyze tebessüm eden yüzü ile içeri girdi. Annesi gibi severdi bu kadını V çünkü yaklaşık yedi ay önce okul için dayısının yanına geldiğinde -ki köyle yapacak çok iş vardı ve babasının onu yine de okula neden yolladığını anlamamıştı.- ona çok iyi bakmıştı. Tabi kimse dolduramazdı annesinin yerini. Hizmetçi teyze gülümsedi ve:
-Günaydın V, hadi gel kahvaltı hazır dayın bekliyor, dedi.
-Tamam, dedi V. Üstümü giyip geleceğim.
Hizmetçi teyze odadan çıktı. V yatağından kalktı ve odasının yanındaki minik lavobaya girdi. Dayısı şehrin sayılı zenginlerinden biriydi. -belki de bu yüzden yollamıştı onu babası, adam olur da para getirir eve- Bir süre aynaya baktı ve düşündü 'nasıl olmuştu da birden kendisini, kendisinin tam tersi olan bir hayatın içinde bulmuştu' o saçı başı dağınık, yüzü çamur, yamalı kıyafetli V artık köyde kalmıştı. şimdi ise her sabah taranmış saçları, yıkanmış yüzü ve ütülü okul forması ile yeni bir V vardı. 7.36. V bunları düşünürken yavaş yavaş hazırlanmıştı. Odasından çıktı ve geniş koridorun sonundaki odaya doğru yürümeye başladı. Kapı'nın önüne geldiğinde içeriye bir göz attı. Neredeyse on kişinin sığabileceği uzun dikdörtgen bir masa, masanın başında dayısı, dayısının yanında da yengesi ve iki kuzeni vardı. Etrafta gezinen hizmetlilere baktı sonra onların evinde böyle olmazdı yer masasında yerdi onlar ve biricik annesi hazırlardı yemeği. Evine geri dönmek istedi V evini, köyünü, arkadaşlarını ve okulunu tekrar görmek istedi. Bunları düşünürken zamanın nasıl geçtiğinin de farkına varamamıştı. 7.39. Dayısının seslenişi ile kendine geldi:
-V, ne bekliyorsun orada masaya gelsene oğlum.
Hafifçe başını salladı ve kafasındaki düşünceleri dağıtıp masaya doğru adımladı. Dayısının solunda kendi ile yaşıt olan kuzeni Y'nin yanına oturdu karşısındada kendinden iki yaş küçük kuzeni H vardı. Birbirlerini çok severlerdi kuzenden öte kardeşti onlar bu düşünceler V'nin özlemini biraz da olsa yatıştırdı. Odadaki cızırtılı radyo sesi ve dayısının sohbeti eşliğinde kahvaltı bitmişti. 8.01. Dayısı masadan kalktı ve:
-Haydi Y ve V okula geç kalmayalım çantalarınızı alın ve gelin arabada sizi bekliyor olacağım, dedi. İkisi bir ağızdan "Tamam" dediler ve odalarına doğru adımladılar. V çantasını aldı ve kapının önüne geldi, eğildi ve siyah bağcıklı ayakkabılarına baktı köydeki siyah lastiklerini düşündü bir an ve sonra eğilip ayakkabılarını giymeye başladı. İlk geldiği zamanlar öğretmişti ona Y bağcık bağlamayı, bir süre Y bağlattırsa da artık yapabiliyordu. Bağcıklarını bağladı ve kalktı göğsünde hissettiği sızı ile kapıyı açtı. Gözüne vuran güneş ve hafif esen rüzgar ile birkaç saniye gözlerini kapadı. İşte yine aklına köyü gelmişti. Derin bir iç çekti ve düşündü horoz sesi ile kalkardı çoktan hazır olan kahvaltı sofrasına oturur ağzına bir iki şey atar ve hemen dışarı fırlardı. Babası onu tarlaya çağırana kadar köydeki arkadaşları ile sabah güneşinin altında hafif esen rüzgarda oyunlar oynardı.
Birden omuzunda bir el hissetti ve kafasını çevirdi kuzeni Y sırtında çantası ile ona bakıyordu:
-Yine nerelere daldın V, dedi.
-Hiç, dedi V, seni bekliyordum. Özlemini dile getirmek istemiyordu, son zamanlarda kendini pekte iyi hissetmiyordu zaten ama dayısına daha fazla yük olmak istemezdi. Merak etti acaba üzerinden daha uzun bir zaman geçerse yavaş yavaş bu özlem silinir miydi? Her anını güzel ve göz kamaştırıcı geçtiği o günleri nasıl unutabilirdi ki. Başı ağrımaya ve üşümeye başlamıştı bu bahar ayında nasıl üşüyebilirdi anlamadı çokta üstelemedi de. Y ayağa kalktı, kapıyı açtı ve "Haydi" dedi. 8.07. Y'nin peşinden dışarıya çıktı ve at arabasına doğru yürüdüler. Arabacı onlar için kapıyı açmış bekliyordu selam verip arabaya bindiler. V dayısının yanına Y de karşısına oturdu arabacıda kapıyı kapatıp on tarafra yerine geçti ve atları yürütmeye başladı. Atların ayak sesleri, martıların çığlıkları, esnafların bağırışları birden V'ye büyük bir sirkin ortasındaymış gibi hissettirdi artık başı daha şiddetli ağrıyordu. Başını ellerinin arasına alarak bağırmak istedi bir an "Kesin artık şu sesleri dışarıdaki her şey çok yüksek sesli ve bu kulaklarımı kanatmaktan başka bir şey yapmıyor." Ama öksürmekten başka bir şey yapamadı. Nefesinin daraldığını hissetti. Birden hayattaki bütün sihir bozulmuş ve her şey bir trajediye dönüşmüştü. Boğazındaki ağrıya daha fazla dayanamadı ve daha şiddetli öksürmeye başladı. Mart ayının ortasında olmalarına rağmen şubat ayındaymış gibi üşüyordu titrediğini ise dayısının ona dönüp "iyi misin oğlum?" Dediğinde farkına varmıştı. V cevap vermedi ağzını açmaya bile mecali yoktu. Hızlıca geçip giden zaman şu an V için yavaşlamış durumdaydı. Birbirini kovalayan akrep ve yelkovan artık yavaşlamışlardı zaman 8.12'den ileriye gitmiyordu sanki, dalgalar vurmuyordu artık kıyıya, martıları çığlık atmıyordu artık, esnaf bağırmıyordu, dayısıda konuşmuyordu... Belkide sadece V'ye öyle geliyordu sonra bir el hissetti anlında ve dayısının telaşlı sesini işitti:
-V oğlum çok ateşin var senin, biraz daha yükseltti sesini, arabacı hemen hastaneye götür bizi!
Yine cevap vermedi V boğazındaki ağrı daha da derinlere inmişti şimdi, dahada derine ve tüm vücuduna sonra birden dayısının kollarında hafiflediğini hissetti, sanki artık hiç bir ağrısı yoktu. Tek ağırlık göz kapaklarındaydı ve onları açamıyordu. Bütün şehir susmuştu artık, akrep ve yelkovan yorulmuşlardı, daha fazla dönmeye mecalleri kalmamıştı. 8.15. Belkide V öyle hissetti sadece. 8.15'ten sonrasında donmuştu hayat. Yarın diye bir şey yokmuş diye düşündü V ve bilinci dahasını düşünmesine izin vermedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boşluk
Short StoryAtların ayak sesleri, martıların çığlıkları, esnafların bağırışları, birden V'ye büyük bir sirkin ortasındaymış gibi hissettirdi artık başı daha şiddetli ağrıyordu. Başını elleri arasına alarak bağırmak istedi bir an, "Kesin artık şu sesleri..."