3. bölüm

6 4 0
                                    

    "Bir yerlerde yine en güzel sen gülüyorsun biliyorum.."

             
                              🌊
Kalktığımda çoktan sabah olmuştu.
Uykum öyle ağırdı ki ne ara sabah olduğunu şaşırdım, klasik yatağı toplayıp kahvaltı falan yaptım daha sonra kanepeye kendimi attım ve Erdem'e ne zaman gelmem gerektiğini görduğumda 'oğlen 4'de gelirsin' diye bir cevap vermişti saat 2.30'a geliyordu ve ben sıkıntıdan patlamak üzereydim.
Bu sıra kapı şiddetle çaldı, rahat kanepeden kalkıp kapıyı açmaya koyuldum.
Kapıyı açınca her zamanki gibi 32 diş sırıtan Soner ile karşılaştım, ben müsade etmeme izin vermeden kendisini içeri attı.
Ellerinde birkaç poşet vardı,
"Ellerindekiler ne oğlum" dediğimde salona geçip kanepelere yerleştik.
"Simit, cips falan aldım ya karnım aç bilader." O sıra televizyonun kumandasından kanalları değiştiriyordu.
"İyi, ben gidicem birkaç saat sonra oturcak mısın sen?" Aslında şu an onu kovmam gerekirdi ama Soner'in yüzsüzlüğüne katlanamayacaktım.
"Otururum kanka ya, sen rahat ol çıkıcağım zaman çıkarım" benim değil onun evi sanki amına koyayım.
"İyi at bakayım şu cipsleri, biraz faydalanalim."
Bana doğru cipsi fırlatınca elimle havada yakaladım ve açıp yemeye başladım, beraber sohbet edip telefonla uğraştık ve daha sonra hazırlanmak için odama gittim.
Dolabımda kızın yaptığı resmi görünce gülümsememe neden oldu.
Mavi bir kot pantolon ve bol siyah sweatshirt, uzerine ise kabanimi giyip saçlarımı taradım ve ellerimle dağıttım.
Adeta yağmurun toprakla buluştuğunda kokusunun huzur vermesini andıran parfümümü sıktım ve odamdan çıktım.
"Vaaayy Berko, hayırdır kardeşim üzerine de parfümü boşaltmışsın?"
Soner'in dediğinden sonra özgüvenli bir şekilde yakalarımı düzelttim
"Her zamanki halim ya öyle pek özenmedim yani dostum" dalga geçer gibi söyleyince Soner güldü ve yastık fırlattı, fırlattığı yastığı havada tutup ona geri fırlattım ve kapıya doğru ilerledim. Aynadan kendime baktım ve anahtarı, telefonu alıp evden çıktım.
Bu gün de vapurla gitmek istiyordum nedense, vapur iskelesine doğru yol aldım. Kartımı okutturup içeri doğru yol aldım, kendime oturcak yer bulmaya çalışırken üst kata çıktım ve içeri girmeden dışarıda oturcak yer aradım. Gözlerim etrafı tararken tanıdık bir görüntüye denk geldi.
Resim çizen kız.. üzerine benim gibi uzun siyah bir kaban giymiş, altında bol mavi pantolon ve açık renk bir kazak, üzerine de siyah şal takmıştı.
Denize doğru köşede oturmuş ve kulağımda kulaklığı ile yanındaki bol kumaş çantasından kitap çıkartıp okumak için hareketlendi.
Tebessüm etmemi sağlamıştı aslında, hemen yanına gidip oturdum ve ona doğru baktım.
Kirpikleri uzun ve cildi pürüzsüzdü, kasları ise seyrekti.

Ona baktığımı fark edince bana doğru baktı ve güldü, kitabını kaldığı yerden arasına kuru çiçek koyarak kapattı.
"Geçen ki çocuk" dedi düşünür bir ses tonuyla.
"Resimci kız?" Diye karşılık verdim soru sorar tonla.
Güldü ve "ta kendisi" dedi.
Gülüşüne karşılık verdim, elinde bilinmeyen bir kadının mektubu kitabını tutuyordu..
"Kitap okumayı sever misin?" Klasik bir soru sormuştum.
"Evet hem de çok ve en sevdiğim kitap budur biliyor musun?" Tebessümü..

"Daha önce hiç okumadım, o yüzden yorum yapamayacağım", elindeki kitabı bana doğru uzattı.
"Okumak ister misin?" Aslında kitap okumayı pek sevmezdim, hatta en son ortaokulda saftirik okuduğumu hatırlarım fakat sırf onunla tekrar karşılaşmak için kabul ettim.
"İsterim ama sen okuyorsun, belki daha sonra" dediğimde kafasını salladı.
"Ben bunu 5 kere okudum ki zaten, o yüzden sorun değil okumak istersen alabilirsin" dediğinde elindeki kitabı aldım.
"Peki ya kitabı bitirdiğimde, seni nasıl bulucam?" Onu görmek için hevesli falan duruyor muydum aceba.
"Telefon numaramı veriyim, okuduğunda ararsın ve yine vapurda buluşuruz, ne dersin?" Tabiki onayladım ve telefon numarasını alıp
Resimci kız. olarak kaydettim.
Daha sonra derin bir sohbete daldık, biraz nelerden yaptığını hoşlandığını falan bahsetti ve ben de hep onu dinledim. Sıra bana gelince hiç olmayan hayatımı anlattım aslında
Mutlu gibi bu sefer o da beni dinledi..
"Evin karşı tarafta mı peki, hep vapurdasın?" açıkçası haddim değildi fakat sormak istemiştim.
"Hayır evim bu tarafta yanlızca vapurla karşıya geçip tekrar buraya dönüyorum" dediğinde şaşırmıştım.
Bir insan neden böyle birşey yapardı ki, diyorum ya işte bu kız bir farklıydı.
"Neden? Gezmeyi mi seviyorsun?" Çok ileri gidiyorsun be Berkay
"Hayır, ev insanıyımdır aslında."
"E o zaman insanları seviyorsun" fikir üretiyordum kendi çapımda.
Güldü "hayır aksine insan sevmiyorum" dedi daha sonra gözlerimin için öyle derin baktı ki, bir an ne diceğimi unuttum.
"Belki bunun cevabını daha sonra verebilirim"
İyi bile sabretmişti, ben olsam ilk sorduğumda sanane der geçerdim ya da başka bir kız olsa.
Vapur iskeleye yaklaşınca ayağa kalktı, üzerini düzeltti, şalını da eli ile düzeltirlen ben salak bir çocuk gibi oturmuş onun hareketlerini izliyordum ve o bunu hiç yadırgamıyordu. En son ben de kalktım ayağa, elindeki kitabı bana uzattı yavaşça. Zarif,ince, kısa tirnaklarla,
Elimi götürüp aldım ve gözlerine baktım, bana güldüğünü gördüm.
Çok güzel gülüyorsun..
"E o zaman sana iyi okumalar" sanki ne diceğini bilmezmiş gibi sormuştu.
"Saol" dicek başka birşey bulamadım amına koyayım.
"Belki birgün bir yerde tekrar karşılaşırız" dudaklarını kim bilir der gibi bukuyordu.
"O güne kadar bu gülüşü unutmam."
Neden ağzımdan böyle birşey çıktı, neden amına koyayım. Çok utanıyorum kahretsin çok utanıyorum.
O da utanmıştı anlaşılan, gülen surata ve kızarmış yanaklara bakınca bunu anlamamak zor değildi. 

Vapur durunca herkes inmeye başladı, e haliyle bizde.
Vapurdan inip iskeleden sessizce çıktıktan sonra sahil tarafında yollarımızın ayrıldığını söyledi,
"Ben bu taraftan gidiyorum" parmağıyla arkasını göstererek, küçük bir kız çocuğu gibi kaslarını yukarı kaldırmıştı.
"Benim yolum da tam tersi" açıkçası yolumuz ayrıldığı için mutsuzdum.
"E, görüşürüz o zaman" dedi elini hafifçe sallarken, aynısını yaparak tekrar görüşmek istediğimi söyledim.
Arkasını dönüp uzaklaşıcakken son anda aklıma geldi
"Resimci kız" diye seslendim, dönüp baktı bana doğru ve o önemli soruyu sordum.
"İsmin ne?" evet önemli..
Dudakları yukarı kırıldı, birkaç saniye durdu ve sonra ismini söyledi.
"Zümre."
Zümre
Zümre..
Arkasını dönüp uzaklaştı. Bende salak gibi arkasından bakıp bakıp durdum.

                               

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin