2 ARALIK
"Halil'i çağırır mısın?" diye sordum ruhsuz bir sesle. Onun sınıfının önünde durmuş, öğrencilerden rastgele birisini yakalamıştım.
"Tabii," diye mırıldanan oğlan sınıfın içerisinden kayboldu.
Bir yere yaslanmış, koridora dönmüş bakıyordum. Bizim erkek yuvasında, sıradan bir sabahtı. Kimileri çoğu zaman yaptıkları gibi birbirlerinin üstüne atlayarak boğuşuyor, geleceğini önemseyenler ellerinde kitaplarla çalışmaya gidiyordu. Okulun müzik grubunun üyeleri olan birkaç kişi sırtlarında gitarları, pratiğe gidiyorlardı. Bense, normal halimin aksine, birazcık bile eğlenmeyerek bana doğru yürüyen Halil'e bakıyordum. Çocuk Mert'in oda arkadaşıydı.
Halil onu çağırmamı tuhaf bulduğunu belli eden, yine de kibar bir gülümsemeyle karşıma geldi. Klasik selamlaşma ve havadan sudan bahsetme faslını geçtikten sonra sadede geldim.
"Halil," dedim sorar gözlerle ona bakarak. "Seninle odalarımızı değiştirebilir miyiz?" Halil tek kaşını kaldırarak baktı bana. Tabii, bir anda elbette odamızı değiştirebiliriz demesini ve kol kola girip neşeli bir müzikle uzaklaşmamızı beklememiştim değil mi? "Poyraz'la kalmak istemiyorum," dedim dudağımı dişleyerek.
"Ciddi misin? Niye?" diye soran oğlana baktım. Açıklama yapabileceğim bir şey var mıydı? Yoktu. Ha, şey vardı tabii, onun için hayatımı tehlikeye atmış, onu kurtarmıştım da bunun üstüne bana casus demişti. O sayılır mıydı? Kafamı iki yana sallayarak sessizce oğlana baktım. "Lütfen," diye mırıldandım. "Çok iyi olurdu."
Halil konuşmaya, "Devrim özür dilerim ama," diye başladığında içimde bir şeyler vazgeçmişti bile, "onun beni çok sevdiğini sanmıyorum ve Poyraz beni korkutuyor. Aslında herkesi korkutuyor," dediğinde çocuğa öylece baktım. Poyraz'a okulda karışmak isteyecek kimse yok gibiydi, herhalde benden başka herkes ondan uzak durmayı iyi biliyordu.
"Tamam," dedim ve arkamı dönüp koridorda ruhsuzca ve halsizce yürüdüm. Belki de o kadar aksiyon ve kalp kırıklığından sonra kendimi yine başladığım yerde, okulda bulduğum için, tuhaf bir şekilde boş hissediyordum. O hevesli ve neşeli halimden eser yoktu, sakinleşmiştim. Normalde tepki vereceğim şeylere tepki veresim gelmiyordu. İçimdeki minik Devrim bacak bacak üstüne atıp, yüzünü buruşturmuş. 'Depresyon belirtisi bunlar hiç yakıştıramadım,' diyordu. "Kes sesini," diye mırıldandım kendi kendime.
Laboratuara doğru yürürken aklımda tek bir kelime vardı: Casus. Her düşündüğümde Poyraz'ı bulup yumruklama isteğiyle doluyordum. Ben kinci bir insan değildim, ona kin falan tutmuyordum, sadece o mavi gözlerini oymak istiyordum. Yani, bu kin beslemek değildi, değil mi? Sadece büyük, devasa bir şekilde haksızlığa uğramaktı.
Onun iyi olması için öyle endişelenmiş, öyle meraklanmıştım ki ne kadar nankör, bencil, çekilmez bir kişilik olduğun unutuvermiştim. Senin için bunca zahmete giren birisinin karşısına geçip casus demek için, oldukça sorunlu bir beyin ve aşırı güven sorunları bulunan bir kalp gerekiyordu.
Güven sorunları, evet. Orada onu kurtarmak için bulunabileceğim aklının ucundan bile geçmemişti. İlk düşünebildiği şey, bir casus olduğumdu. Bana güvenebileceğini düşünmem aptallıktan başka bir şey değildi. Her zaman kendi dünyasında yaşayan, ulaşılmaz bir insan olacaktı. Bense, ona ulaşmaya çalışmayı bırakmıştım bile.
Kimya laboratuarına girdim. 11/C sınıfı da buradaydı. Arkalara oturmuş kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. Bizim sınıfın manyaklarına doğru yürüdüm. Herkes bir masaya odaklanmış, masanın etrafında toplanmıştı. İki elinde de renkli sıvıların bulunduğu Selim, Tuğrul'la beraber ortada, ikizler Ayhan ile Aydın iki taraflarındaydı. Karşılarına geçip diğer masaya oturarak onlara baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek Kız
Ficção AdolescenteDevrim Altun. Bu benim. Devrim ismini hakkıyla taşıyorum çünkü 'devrim' sayılabilecek işlere imza attığım söylenebilir. Mesela, yatılı bir erkek kolejindeki tek kızım. Mesela oda arkadaşım bir erkek, en değişiğinden, yakışıklısından, üstelik yavaş y...