Kafama bir gün daha kaydettim.
Yüz kırk iki gündür tutsaktım...
Çift kişilik geniş yatakta sırt üstü, yanımda uyuyan adamla öylece uzanıp tavanı seyrettim bir süre. Artık kurtulmaya bile çalışmıyordum. Şayet çok denemiştim. Mutfaktan kendime silah olabilecek şeyleri sakladım ve en savunmasız anında onu öldürmeyi bile düşünmüştüm lakin yapamadım.
Birisini öldüremezdim! Onun harici bu lanet evden kaçmak için denemediğim yol kalmamıştı resmen. Sonuç, hala buradayım.
Tek tesellimse bu sapığın bana dokunmak için herhangi bir girişimde bulunmamış olmasıydı. Üzerimde ona ait olduğunu düşündüğüm bir de pijama vardı.
Sıcaktı... Andrei'nin de bir kolunu üzerime atıp beni sıkıca kendine doğru yapıştırması tuzu biberi olmuştu.
Pijamamın alt kısmına kaydı gözüm. Paçalar bol geldiğinden yukarıya doğru sıyrılmışlardı.
Dizlerimi kendime doğru çektim usulca, orta ve işaret parmağımla pijamanın paçalarını kavrayabildiğim kadar kavrayıp aşağıya doğru çekiştirdim.
Bunu diğer paçama da yapmaya çalıştım lakin pek de başarılı olamamıştım. Bir paçamı en azından dizimin altına kadar çekmeyi başarabilsem de diğeri hala diz üstünde kıvrılmış duruyordu. Altımdaki çarşafsa bu kıpırdanmalarım ile topak topak olmuştu, rahatsız edici...
Normalde bunlar dert edeceğim şeyler değil lakin dış dünyayla irtibatımın kesildiği her geçen saniyede böyle ufak tefek şeyler bile gözüme batar olmuştu.
Kafamı geriye doğru hızla yaslarken derin bir nefes verdim. Yemin ederim biraz daha bu sıcağa maruz kalırsam ölüm sebebim olacaktı.
Andrei, bir kaç dakika sonra elini üzerimden çekerken arkasına doğru dönüp pozisyon değiştirmişti.
Az da olsa bana tanınan bu alanla rahatlarken yatmaktan öyle sıkılmıştım ki odadan usulca çıkarak mutfağa doğru ilerledim.
Andrei, uzunca bir vakit kendisine sorun çıkarmamamdan dolayı evde istediğim gibi gezinmeme izin veriyordu. Tabii yine dış kapı ve pencereler kitliydi.
Mutfağın kapısından geçtim ve hemen yakınımda kalan buzdolabına doğru adımladım. Normalde içki içmeyen ben, içinde olduğum bu şartlarda kafamı dağıtabilmek için başlamıştım.
Dolabın paslanmaz çelik kapısına yansıyan görüntüm beni biraz ürkütmüştü doğrusu, "hayalete benziyorum." dedim ellerimle yüzümde yorgunluktan çöken yerleri incelerken.
Yüzümü buruşturup daha fazla umursamadan buzdolabının kapağını açtım. Önünde çömeldim ve yüzüme vuran serin havanın tadını çıkarmaya başladım.
Daha sonra birayı alıp mutfaktaki masaya oturdum. Ardından biranın kapağını açtım. Doğrusu bu şartlarda bu boyutta bir bira bana bir kaç dakika anca yeterdi.
Biramdan büyükçe yudumlar alırken, gözüm tekrardan buzdolabına kaydı. Bana resmen ikinci bir bira almam için göz kırpıyordu. Yüzümde anlamsız bir gülüş oluştu. Ben kimdim ki reddedecektim?
Kalkıp ikinci bir bira daha aldım elime ve eski yerimde konumumu alıp elimdeki ikinci kutuyu ağır ağır yudumladım.
Beni bu sabah içişinden uyandıran şey arkamdan ansızın sarılan kollar olmuştu.
Bir anda gelmesi beni ürkütmüştü, "Sabah sabah n-ne istiyorsun?" cesur davranmaya çalışıyordum. Lakin kendime olan güvenim, onun bir katil olduğunu hatırlamamla uçup gitmişti.
Andrei, sıkıca sarıp sarmaladığı genç oğlanın arkasından omuz silkti hafifçe. Aslen istediği pek çok şey vardı. Asher ile duşa girmek, ona dokunabilmek, onun rızası ile öpüşebilmek veya beraber yemek hazırlamak gibi pek çok şey...
Lakin böyle bir durumda söyleyebileceği tek bir şey vardı, "Öylesine, sana sarılmak istedim." dedi iki hafta önce şehir içinden aldığı gazeteyi masaya koyarken. Ardından kendisi de masada yerini alıp Asher'ın elinden birayı aldı.
Asher buna tepki vermek istedi fakat geçmişteki asi davranışlarının ve sesini yükseltmelerinin sonucunu hatırlayınca sustu. Daha doğrusu susmak zorunda kaldı. Andrei ise bu durumdan şikayetçi olmayan tek taraftı. Şayet ondaki bu uysallığı gördükçe ilk vakitlere nazaran bir ilerleme kaydettiklerini düşünüyordu.
Andrei, bakışlarını karşısında sessizce oturan çocuğa çevirdi. "Sabah içmek pek de sağlıklı bir tercih değil." dedi onaylamaz bir tavırla.
"Zorla alıkoymak sağlıklı bir tercih ya sanki." dedi Asher ağzının içinden mırıldanırken. Bunu sesli söylemeye cesareti yoktu. Bu cesareti yaklaşık 2 ay önce kaybetmişti. Bu yüzden sadece başıyla haklısın manasında onaylamakla yetindi.
Andrei memnuniyetle gülümsedi bu onay karşısında. Bir elini karşısında oturan çocuğa uzattı. Nazik bir şekilde yanağını okşadı. "Hadi, kahvaltı hazırla. Bugün çarşamba, sıra sende." dedi yüzüne kondurduğu samimi bir gülüşle.
Asher, hiç diretmeden bu olay sanki günlük rutinleri olmuş gibi oturduğu yerden kalktı ve arkasında bulunan mutfak tezgahına doğru ilerledi.
Andrei ise daha yeni masaya koyduğu gazeteyi eline alıp ilk sayfayı açtı ve gazetenin satmasını sağlayan asıl haberi incelemeye başladı. "Hayalet katil". Kaçırma, işkence, cinayet. Andrei bakışlarını devirdi, filmlere konu olan türde şeyler diyerek bıkkınlıkla iç geçirdi. Kendiyle ilgili olan haberleri sevmiyordu...
Dikkatini bir anlık da olsa gazeteden çevirip mutfakta ikisi için kahvaltı hazırlayan gence baktı. Asher'ın favorisi olduğunu bildiği şarkıyı mırıldanmaya başladı.
Asher, anlık bir tepkiyle tezgahta doğradığı ekmek dilimlerini bıraktı ve arkasındaki sese kulak verdi. Eğer hatıraları olmasa bu mırıltılar eşliğinde söylenen şarkının bir zamanlar çok sevdiği şarkı olduğunu tanımayacaktı bile.
Kafası karışıktı ve o, bu olaylardan önceki tüm hatıralarına sıkı sıkı tutunuyordu. Şayet hafızasını kaybettikçe yüreği de ait olduğu yeri kaybediyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Daima Bendesin ||TAMAMLANDI||
TerrorEvet, Andrei seviyordu ve çaresiz aşkına esir oluyordu. Lakin esir olduğu şeyin büyüklüğü kadar özgür olduğunu da biliyordu. Bir katilin günlüğü kitabının devamı niteliğindedir. Onu okumadan buna geçmeyin teşekkürler :) (BxB)