Soğuk...
Çok soğuk...
Bu ev daha önce hiç böyle hissettirmemisti. Yatağımızda uzanıp onun göz yaşlarını izlemenin verdiği acıyı anlatmam ne kadar mümkün.
Onu kollarıma alıp sakinleştirmek göz yaşlarını silmek, ona umut verebilmek isterdim. Ama ona sarılmaya çalıştığımda bana buz gibi bir sesle tek bir tepki verdi.
"Bana dokunma Natsu"
Onu yalnız da bırakamazdım. Yalnızca sessizce yatağın öbür ucunda bekleyebildim. O istemediği müddetçe ona dokunmam. Ben böyle bir degilim. Değil mi? Yoksa kendime dair bildiğim her şeyde bir sorun mu var? Kayıp bir hatıram mi var mesela?
Erza ve Gray'in anlattığı hikayeyi aklıma uyduramıyorum. Sakince önce evimizden sonra magnolia'dan ayrilmisiz. Öyle anlattılar. Lucy anahtarlarını nehre atmış. Tüm bunlar olurken eleleymisiz. Hiçbirini hatırlamıyorum.
Cadı karının anlattıklarını, lucy ile yaşadığımiz özel anlarin bir kaçını ve bazı önemsiz detayları hatırlıyorum. Ama kayıp çok fazla şey var.
Ve çok korkuyorum. Kayıp anılarımda Lucy'e zarar vermiş olabilir miyim? Beni kendinden uzak tutma sebebi bu mu? Neden kaçamadık? Ne oldu?
Bunlar beni korkutan şeyler. Ama beni dehşete düşüren bambaşka bir şey var. Bebeğim nerede?
----
Gray
Yavaş ve yorgun adımlarla odaya giren Natsu'yu izledim. Ona öfkeli değilim. Bir çeşit büyünün etkisindeyken buradan ayrılmışlardı. Ve eğer gücü yetseydi Lucy'i korurdu biliyorum.
Kafamı karıştıran tek şey Lucy'nin öfkesi. lucy naiftir. Bilirsiniz. Bu denli bir öfke yanlizca büyük bir hataya tepki olabilirdi.
"Uyudu mu?" dedi Erza.
Natsu başını sallamakla yetindi.
"Şimdi bize bildiğin her şeyi en küçük detayına kadar anlat. Sana önemsiz gelen şeyleri bile."
"Daha detaylı ne anlatabilirim bilmiyorum."
"Nasıl bir yerdi mesela? Işıklandirma nasıldı? Güneş hangi yönden vuruyordu? Kadın neye benziyordu?"
"Sanki bir mağara gibiydi ama ev gibiydi de... Laboratuvar gibiydi. Kimyasal kokusu çok yoğundu. Bu yüzden başka bir şeyin kokusunu alamıyordum. Rutubet kokusu vardı ama çok hafif. Sanki tuz kokusu da alıyordum. Ve ölü kokusu. Muhtemelen kadının kocasının kokusuydu bilmiyorum."
"Peki kadın?" Diyerek araya girdim. "Nasıl bir görüntüsü vardı? Açık veya koyu ten... Saç rengi, gözleri... Nereliydi sence?"
"Gray herhangi bir yerli degildi. Çok sıradan bir ifadesi vardı ama çok garipti de. Giyimi Ranova asillerini andırıyordu. Çıkık elmacık kemikleri vardı."
Ranova Fiorenin dış sınırlarında kalan koyu Katolik bir kasabaydi. Kasabadakiler dini inançları ve yeniliklere olan düşmanlıkları ile bilinirdi. Eski insanlar gibi yaşamaya özen gösterirdi.
"Ama..." Diyerek devam etti Natsu. "Kadın sanki doğal değildi."
"Ne demek bu?"
"Yani yüz ifadesi... İnsanı değildi. Neden bilmiyorum öyle hissetmiştim. Sanki kadın bu kilikla bu yüzle doğmamış gibiydi. Ve en az kocası kadar ölüydü."
"Ne?" Dedi erza anlamlandirabilmek için bir soru yönelttim.
"Ölü gibi mi kokuyordu yani?"
"Hayır öyle değil açıklayamiyorum. Bedeni yaşıyordu elbet, ölü de değildi ama yaşıyor gibi kokmuyordu. Bunu aciklamak zor."
"Anlıyorum. Çok yorgunsun ve seni zorlamak istemiyoruz ama ne kadar acele edersek o kadar iyi. O yüzden bu kadar ısrarcıyız sen de bizi anla." Dedi erza sevkatle.
Masaya ilerleyip haritayı aldım. Tahmini bir güzergahı daha önce oluşturmuştum. Limandan ayrılmışlardı. En son bir gemiye binerken gorulmuslerdi. O limandan yalnızca üç gemi kalkıyordu.
Chika, Asripa, Rinayva... Bu üç şehir için ayrılıyordu gemiler. Haritayı açarken düşüncelerimi de onlara açıkladım. Sonra devam ettim.
"Ranovalilar, kendi kasabalarından yalnızca bir sebeple ayrılırlar, misyonerlik... Bahsettiğim üç şehirde bu faaliyete izin verilen tek yer asripa. Yani aramaya buradan başlamak mantıklı olabilir." Dedim
Erza ayağa kalkıp yere, yanıma oturdu. Önümdeki haritayı incelemeye başladı. "Natsu'nun anlattığı şey bana okyanus yakını bir yer altı mağarasını düşündürdü. Bu yüzden bu civardaki dört yeraltı girişini inceleyebiliriz." Dedi erza.
"Ben de böyle düşünüyorum. Ama hızlı olmaliyiz. Dört ayrı ekip kurulmalı ve hemen harakete geçmeliler. Eğer elimiz boş doneceksek bile bu hemen olmalı ki yeni stratejimizi belirleyebilelim."
Erza ben daha sözlerimi tamamlamadan küçük kare lacrimasini çıkardı. Beklediği yanıtı alır almaz konuşmaya başladı.
"Mira, beni duyuyor musunuz?"
"Evet erza, dinliyoruz."
"Dört ekip oluşturup, Asripa çevresindeki yer altı mağaraların incelemeliyiz. Hemen bu gün başlamalıyiz buna. Bir birine denk dört ekip gerek."
"Alternatif 8 ekip kurduk. Merak etme. Dördünü hemen yönlendiriyorum. Bölgeye yakın Sabertooth ile de iletişime geçip ön inceleme yapmalarını talep edelim derim."
"Evet çok iyi düşündün. Ben ve Gray burada kalacagiz. Yeni bir şey keşfedersek alternatif ekiplerde harekete geçebilmeli. Bu yüzden herkese birer iletişim lacrimasi dağıt."
"Bunu çoktan hallettik. Nastu beni duyuyor musun?"
"Evet" dedi Natsu ana dönmüş gibiydi.
"Merak etme Fairy tail, üçüncü bebeğini en kısa zamanda yuvasına getirecek. Bunları düşünmek zorunda değilsin. Sen sadece Lucy ile ilgilen. Seni seviyoruz" dedi Mira o umut veren cesur sesiyle.
Bunu daha önce de gördüm. Ama daha önce hiç böyle hissettirmedi. Natsu bir cevap veremedi Miraya yalnızca yutkundu. Ve sessizce ağladı.
Bu da bir çeşit teşekkürdü bence. Veya bir çeşit dua...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara (Nalu Smut)
ФанфикLucy'in bir görev esnasında aldığı yara, büyük dertlere yol açacaktır. Çünkü bu aslında bir yara değil büyü çemberidir. Tamamen sahip amacli smut hikayedir.😈 bold romance, yetişkin içerik!!!!! 🔞