Hayat bir eylemler fırtınasıydı.Yapmak istediklerimiz, yapamadıklarımız, yaptıklarımız ve yapmak istemediklerimizle su gibi akıyordu. Evet, su gibi ama su bazen kamçılıyordu insanı, bazı hayatlar yüksek bir yerden suya düşüp, en diplerine çakılmak gibiydi.
Hayat hızlıydı, kısaydı ama yorucu ve hoyrattı; güzeldi, mutlulukları barındırıyordu; hüzün hayatın ana duygusuydu ve daha pek çok duyguya sahiplik ederdi hayat ama bazen tek bir yüzü vardı hayatın, tek bir duygu yaşatıyordu hayatı, keder, bazı hayatların kaçamadığı amansız bir hastalıktı keder, tehlikeliydi. Mutlu bir hayatta geçen bir saat, kederli bir hayatta geçen binlerce yıl gibiydi. Hayat adaletsizdi, acımasızdı. Temiz kalplere yaşatırdı hayat kederini, en ağır kamçılarını vurmaktan asla çekinmezdi. Sadece kederle yaşayan hayatlar vardı bu dünyada ama sadece huzurla yaşanan tek bir hayat yoktu, hüzün her hayatın vazgeçilmez parçasıydı; keder bazı hayatların kaderi...
Kimilerimiz için çizilen yol oldukça uzun, kimlerimizin ki ise kısacıktı. Hayatı hayat yapan, yolu zorlaştıran veya kolaylaştıran esas şey yolun uzunluğu yahut kısalığı değil, insanın omuzlarında yer edinen yük, bu yolculukta adımlar atarken taşıdığı ağırlıktı.
Hayat yenilgiler ve zaferlerle doluydu.
Her zafer bir kutlamayken, her yeniliş hüzünle kaplı bir merasime dönüşüyordu, her ikisi de hayatın dönüm noktalarıydı. Hayatın en güzel yanı elde edilen zaferler, hayatın en sert kamçısı ise hayat boyunca elde edilen yenilgilerimizdi. Her kaybediş sırtımıza yaralar açan bir kamçı, omuzlarımıza yük eden bir taştı, hatta bazen öyle ağır gelirdi ki kırılırdı omuzlar. Hayati her yenilgi omuzlarımıza ağır yükler olarak dönerken, kazanılan her zafer omuzlarımızdaki yükü hafifletirdi ama zafer ve yenilgi neydi? İnsan kime yenilirdi, insan kime zafer kazanırdı?Yapabildiklerimiz zaferlerimiz, yapamadıklarımız yenilgilerimiz, yapmak istediklerimiz geleceğimiz ve yapmak istemediklerimiz hayatlarımıza çektiğimiz çizgiler, sınırlar olurdu ama her şey bizlerin elinde değildi. Hiç beklemediğimiz zaferlerimiz olduğu gibi, hiç beklemediğimiz yenilgiler de bir anda hayatı değiştiri verirdi.
Hayatımızdaki sınırları biz belirler, zaferlerin, kaybedişlerin bir kısmını ellerimizle, tırnaklarımızla kazıyarak elde ederdik ama hayat bazen sahibine itaat etmez, kontrolden çıkar, kendi kendini yönetirdi. Hayat bazen kaderden ibaret olurdu. Kimileri zaferin ortasına doğardı.Altın anahtarı yani zaferi önceki nesilleri sunar, zaten çoktan kazanılmış bir hayata ağızlarında altın kaşıkla doğarlardı. Hayatı olabildiğince sınırsız ve özgür yaşayanlardı onlar; kimilerinin mükemmel bir ailesi yoktu ama onların verdiği sevgi ve emek pek çok şeye zemini çeker, bu kişilere zafer adımları attırırdı; kimileri içinse zafere giden yol çok zorlu, harap edici ve hoyrattı. Zafere ulaşmak acı vericiydi ama eller ve ayaklar kanasa, parçalansa bile günün sonunda zafere ulaşmak mümkündü ama öyle hayatlar vardı ki altın anahtar doğuştan kaybedilmişti. Küçük bir zafer bile hayattan uzaktı, onlar hayata böyle bakarlar, hayatı küçük sınırlar içerisinde günden güne daha çok çürüyerek yaşarlardı. Kimi insanların omuzlarındaki yükü almak mümkün değildi ve onlar diğerlerinden farklı olanlardı. İnsanlar için normal olan pek çok şey onlar için imkansızdı, onlar kötü kaderin çocuklarıydı.
Taehyung yapamıyordu. Yıllardır hayatı pek çok şeyden mahrum kalmıştı, yıllardır çektiği duvarlar içerisinde yaşıyor, dışarıda ne olup bittiğini bilmiyordu. Taehyung için hayat kendisinden, dört duvar arasından ibaretti. Hatta o bir kapıdan bile dışarıya çıkamıyordu. Çıkmak istemiyordu, o böyle yaşamaya alışmıştı, böyle yaşamayı seviyordu. Sınırları onu güvende tutuyordu.
Taehyung sınırları dışındaki her şeye öfkeliydi. Kendisine, hayatına, hayatına girip çıkan herkese öfkeliydi. Elinde tuttuğu davetiyeye öfkeliydi. Elinde tuttuğu davetiye oldukça basit bir şeydi, hatta normal bir insanı mutlu edecek kadar güzel bir şey. Arkadaşı Jimin'in her sene onun eline tutuşturduğu ama Taehyung'un her sene red ettiği davetiye...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
L'enfer
Fanfiction"İlahi adalet mi?" Dedi, gözlerindeki durgun karanlık dalgalanırken " Bu dünyada adalet yok, tanrı yok; bu dünyada olan tek şey kötülük."