.
Kazanmak, ya da kaybetmek.
Ben artık sadece o bitiş çizgisiydim. O final düdüğü, o skor, eklenen o son birkaç dakikaydım onun gözünde.
Bunu anlamak için sakatlığının iyileşmesini ve tekrar eski rutinine dönmesini beklemek yeterliydi. Beni belki de aylardır kara kara düşündüren o dengesiz tavırlarının temelinin aslında çok sağlam olduğunu görmüştüm. Neymar'ın bu dengesizliğinin sağlam temelinin harcı, onun baştan tırnağa çok iyi bir oyuncu olduğu gerçeğiyle karılmıştı.
Oyun nasıl oynanır iyi biliyordu.
Zevk aldığı için oynuyor, zevk almak için oynuyordu. Örneğin, bir oyunda dengeler her an değişebilirdi: bu yüzden akışkan olmalıydınız. Kolay adapte olabilmeli, esnek olmalı ve hızlı düşünüp hızlı karar verebilmeliydiniz. Bana soracak olursanız açıkçası ben analist değilim; futboldan çok anlamam belki ama Neymar'ın böyle şeylerdeki başarısının arkasında, neredeyse tamamen içgüdüsel bir etkenle oyun oynadığı gerçeği vardı. İyi oyun oynamak, doğasının yazılı olduğu kitaba en şaşalı harflerle kazınmış olmalı.
Neymar böyle biriydi. İyi, yetenekli bir oyuncuydu. Rekabetçiydi. Kararlıydı.
Kazanmalıydı.
Bu zorunluluğu sporunun da dışına taşarak hayatına nüfuz etmişti. Her an, her şeyde, hep o galip gelmeliydi.
Yaşayış biçiminden şimdiye dek anladığım kadarıyla hayatı da bir oyun misali ele alıyordu. Öte yandan, aradan onca zaman geçmesine rağmen hala onu tam anlamıyla tanımadığımın farkına varmak ise benim bir kısmımı tamamlanmamış hissetmeme sebebiyet veriyordu. Ona dair, ona dair olunca dolayısıyla benimle de alakalı, sanki ne yaparsam, elimi nereden uzatırsam uzatayım hiç yakalayamadığım bir şey vardı. Hep karanlıkta kalacakmış gibi geliyordu. Oralarda bir yerlerde olduğunu biliyordum ama o şeyi bir türlü bulamıyordum.
Ve bu beni çıldırtıyordu.
Neymar'ın da sürekli uzanıp durduğu, elde etmesi gereken bir şeyler vardı. Kazanması gereken madalyalar, kupalar, imza atması gereken rekorlar ve dereceler, bir tanesine ulaşınca hep yenisini bulduğu hedefleri vardı. Onlar için yapabildiğinin son raddesine değin çabalardı. En sonuna kadar pes etmeden savaşması bu oyunda iyi bir özellik olarak değerlendirilmesine değerlendiriliyordu ama, aşkın ne kadarı bir oyundu ki? Hepsi mi? Birazı mı? Azı mı?
Hiç mi?
Oyun o bitti demeden bitmiyordu ve Neymar'ın oyunlarının sonu, kendisi kazanana dek asla gelmiyordu. Aramızdaki sonu gelmez bir kısır döngüye doğru şekillenen bu saçmalığın nedeni bence onun bu inatçı yapısıydı. Onu itebilecek gücü er ya da geç olsun her zaman kendimde bulmama anlam veremiyor ve kontrolü kendi eline almak istiyordu eminim. Bu durumla kavga ediyordu. Gitmeme izin vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the night. neymarjr
Hayran KurguYine de sakin kalmaya çalışıp sesimi yükseltmeden ona sordum; "Bak, insanlıkla sorayım. Benden uzak durman için ne yapmam gerekiyor?" dedim. Sesim çatallanıyordu. Bana olması gerektiğinden daha fazla yaklaşıp, kafasını hafifçe yüzüme eğdi. Hayatım...