Merhaba arkadaşlar. Yeni bölüm ile geldim. Yazdığım kurgumun tutmasını umut ediyorum. Yorumlarınız ve eleştirileriniz benim için çok önemli. Keyifli okumalar...
Bölüm şarkısı; Paloma Faight-Only love can hurt like
Sarsak adımlarla eve varmıştım. Üç katlı binanın orta, yani ikinci katında oturuyordum. Ev çok eskiydi. Ama en azından başımı sokabilecek bir evim vardı.
Çantamı salonun bir köşesine attım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra odama geçip kendimi yatağıma bıraktım. Okuldan sonra yine hırpalanmıştım. Yine kahkaha atmışlardı ve yine canımı yakmışlardı. Ben yine sessiz kalmıştım. Zaten her zaman ki gibi de kimse yardım etmemişti.
Bunları düşünürken kulağıma yakınlardan bir yerlerden bir ses ilişti. Durdum ve dikkatle dinlemeye çalıştım. Sesin nereden geldiğini anlayınca kahkaha atmaya başladım. Çünkü ses tam olarak manyak gibi acıkan karnımdan geliyordu. Acıkmış olmalıydım. Gülmeme engel olamadan yataktan kalktım ve mutfağa ilerledim.
Kendime hayretler ediyordum. Hayatımın bok gibi olmasına rağmen gülmeyi hala nasıl beceriyordum anlamıyordum. Sanırım 'ağlanacak hale gülmek' bu olsa gerekti.Buzdolabını açıp ne var ne yok diye baktım. Sizin de tahmin ettiğiniz üzere dolapta hiçbir şey yoktu. Bu da demek oluyordu ki markete gitmem gerekiyordu. Sıkıntılı bir biçimde hazırlanmak için odama geri döndüm. Mecbur gitmeliydim yoksa bu aç karın asla susmayacaktı.
Herşeye dayanılır ama açlığa dayanılmaz.
Gardropumu açıp içinden siyah sweatimi aldım. Altımda zaten siyah okul pantolonum vardı. Sweati üzerime geçirip aynaya baktım. Hafif çekik olan yeşil rengi gözlerim, uykusuzluktan şişmiş ve kızarmıştı.
Gözlerimin çekikliğini annemden almış olmalıydım. Onu hiç görmemiştim ama koreli olduğunu biliyordum. Zaten on üç yaşıma kadar Güney Kore de doğup büyüdüm. Sonrasında babam beni eğitim için Türkiye'ye gönderdi.
Zorbalık görmem ise tam üç sene önce başladı. Lise birde başlayan bu kabus, lise dörtte olmama rağmen hala devam ediyordu. Sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Tek kurtuluşum ölüm gibiydi. Ama intihar edecek cesarette bende yoktu.
Siyah çantamı alıp dışarı çıktım. Hava tam benim sevdiğim gibi ılıktı. Ara ara esen ılık rüzgar ince saçlarımı okşuyordu. Bir anda herşeyi unutup, mutluymuş rolüne büründüm. Sanki hiçbir sıkıntım yokmuş gibi, Sanki hayatım harikaymış gibi, Sanki insanlar beni seviyormuş, bende insanları seviyormuşum gibi düşündüm. Bu ana huzur vermiş, mutlu hissettirmişti.
Gözlerim anlık olarak yolun kenarına kaydı. Orada minik bir kedi yavrusu gördüm. Açlıktan zayıflamıştı, kemikleri de sayılacak haldeydi. Ona doğru ilerledim.
"Merhaba kedicik..." dedim sessiz bir tınıyla. Korkudan titriyordu, korkmuş olmalıydı. Onu kendime benzettim. Gözlerimin dolmasına engel olamadan ona doğru ilerlemeye devam ettim. Zavallı hayvan nasılda korkuyordu.
"Sana zarar vermeyeceğim. Galiba benziyoruz". Elimi yavaşça sırtında gezdirerek okşamaya başladım. Titriyordu."Şşş, sakin ol..."
Onu yavaşça okşamaya devam ettim. Ürkmesin diye de ani hareket yapmamaya özen gösteriyordum. O kadar güzeldi ki... Bembeyaz tüyleri, yeşil gözleri beni kendine hayran bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Latsu Tekina
Teen FictionKendi ülkesinden başka ülkede yaşamaya çalışan Ayliz Soo Yoon Sedan,zorbalık ile mücadele eder.Tam ümidini kestiği anda babasının onun için gönderdiği yardım ile hayatı değişir. "Senin annen var mı?" diye sordum.O da böyle bir soru beklemiyord...