Çok çok çok özledim.
Kaç ay geçti bölüm paylaşmayalı? 6? 7? Emin değilim belki de 8. Ama Kerem de Zeynep de şu stresli sınav haftalarında aklımdan hiç çıkmadı.
Fazla sık boğaz etmek istemiyorum sizi. Hepinizi tek tek öpüyorum.
Yeni sezonda çok mutlu olmamız dileğiyle.
Hoşçakalın!
Sondaki notları okursanız çok çok memnum olurum!Gözlerimi açtığımda yeni bir güne merhaba demiştim. Yanımda 70'lik dedeler gibi horlayarak uyuyan Renda'ya aldırmadan yatakta gerinerek oturur pozisyona geldim. Hamileliğin 7. ayına gelmiştim ve erken doğum endişesiyle benimle birlikte uyuyordu biricik arkadaşım. Karnım iyice büyümüş ve oğlum hatrı sayılır bir biçimde kendini hiç unutturmuyordu. Bazen bu kadar şişliğin fazla olduğunu düşünmüyor değildim ama doktorum endişelenecek bir durum olmadığını sürekli hatırlatıyordu. Ve evet, Bora her zaman ki gibi tahmininde yanılmamıştı. Ayağa kalkarak lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Yüzümü yıkayarak doktorumun çatlaklar için verdiği kremi uygulamaya koyuldum. Renda hala uyuyordu ama güya benim hamileliğim için buradaydı. Şuracıkta doğursam haberi olmazdı.
Merdivenlerden dikkatli bir şekilde inerek kahvaltı hazırlamak için buzdolabının kapağını açtım. İki tane domates ve salatalık çıkarıp tezgaha koydum. Peynir, zeytin gibi kahvaltılıkları da masaya götürdüm. Domatesleri keserek tabaklara doldurdum. Demlediğim çayı ve haşladığım yumurtaları da masaya koyduktan sonra Renda ve yan odada uyuyan Bora'yı uyandırmaya gittim. İlk önce Bora'nın odasına gitmeye karar verip adımlarımı odaya yönlendirdim. Kapıyı açtığımda gördüğüm manzarayla Usain Bolt'u geride bırakacak bir hızda kapıyı geri kapattım.
Hızlı adımlarla aşağıya doğru ilerlerken elimle yüzümü kapatıp kahkahamı gizlemeye çalıştım. Ama sadece bir kaç saniye süren sessizliğim ardından dudaklarımdan kaçan kahakalara engel olamadım. Kendimi koltuğa attığımda hala gülmeye devam ediyordum. Merdivenlerden gelen ayak sesiyle yanaklarımın içini ısırarak sessizce beklemeye başladım. Ve bu gerçekten çok zordu. Şifonyerin üzerindeki telefonum titremeye başladığında bu saatte arayanın kim olduğunu merak ettim. Kahvaltı hazırlamış olabilirdim ama sonuçta saat daha 8'e anca geliyordu. Bora ben getiririm diye seslenerek telefonumu eline aldı. Kaşları anında çatılırken telefonu açarak hemen kulağına götürdü ve adımlarını hızlandırarak merdivenlerden yukarıya doğru çıktı. Bu tuhaf hareketlerini genelde beni endişelendirmemek için yapardı. Ama şuanda içimi kaplayan korku aklıma hemen oğlumu getirdi ve ellerim istemsizce karnıma gitti. Aynı hızdaki adımlarıyla bu sefer aşağıya doğru inen Bora'ya soran gözlerle bakarken, "Üzerini giyin gel Zeynep, hastaneye gidiyoruz." demesiyle endişem ikiye katlanıp, oğluma bir şey olacak korkusuyla gözlerim doldu. Hızlı adımlarımı odama yöneltirken bu merdivenlerin beni ne kadar yorduğunu fark ettim. Kafamı dağıtmam gerekiyordu çünkü duyduğum üzüntü, korku, endişe benden daha çok oğlumu etkiliyordu.
Üst kata çıktığımda alelacele üzerimi değiştirip ceketimi üzerime geçirdikten sonra aklıma gelen kötü fikirleri üzerimden atarak derin bir nefes verdim. Onu kaybedemezdim. Hayatımdan birini daha kolayca çıkartamazdım.
Aşağıya indiğimde Renda'da hazırlanmış Bora'nın arabada beklediğiyle ilgili bir kaç cümle söylemiş ve ayakkabılarımı giyinmemde yardımcı olmuştu. Dış kapıyı da ardımızdan kapatıp ben hızlı olmasına özen gösterdiğim adımlarımla arabanın yanına ilerlerken Renda'da kapıyı kilitleyerek koşar adımlarla arabaya bindi. Hastaneye yakın bir ev aldığımız için oraya varmamız uzun sürmedi. Doktorum olan Cansu'nun -ona hanım dememden hiç hoşlanmıyordu- odasına ilerlemeye başladık. İçeri girdiğimizde onunda yüzündeki endişe gözlerimin tekrar dolmasına neden olurken sedyeye yatarak karnımı açtım. Sürdüğü jel bu sefer huylanmamı sağlamazken kalbimin atışlarını duyabiliyordum.
"Artık neler olduğunu anlatacak mısınız?" diyen sabırsız Bora'yı sakinleştirmeye çalışan Renda korkan gözlerle Cansu'ya bakıyordu.
"Oğluma bir şey mi oldu?" Sesimdeki endişe kendini yeterince belli ederken Cansu'nun yüzündeki gülümsemeyle tuttuğum nefesimi verdim.
"Endişelenek bir durum yok sizi buraya çağırmamın asıl sebebi bir sorun olup olmadığına bakarken gördüğüm ikinci bir bebek. Sanırım ikiz bebek sahibi olacaksın."
"Ne demek sanırım? Ne biçim doktorluk yapıyorsun lan sen? Özel hastane diye getirdiğimiz yere bak! Bir bok bildiği yoksa ne sikime doktorluk yapıyorsun?"
"Bora sakin olur musun?"
"Ne sakinliğinden bahsediyorsun sen? 7 aydır sadece oğlunun olduğunu düşünerek geçirdin sen zamanını şimdi ikiz diyor! Ne biçim hastane lan burası?!" "Benim mesleğimi sorgulamak size düşmüyor Bora Bey. Laflarınıza dikkat ederseniz çok memnun olurum."
"Zeynep kalk gidiyoruz." diye tekrar tıslarcasına söylediği sözden korkarken üzgün gözlerle Cansu'ya baktım. Bora çoktan dışarı çıkmıştı.
"Cansu cidden özür dilerim, ben Bora'nın adına da çok özür dilerim."
"Sorun değil birtanem alışkınım ben böyle hasta yakınlarına." diyip elini boşver dercesine salladı.
Hastaneden dışarı çıktığımda ikiz bebeğimin olacağına sevinsem mi, Bora'nın bu tavrına sinirlensem mi bilemedim. Sinirli adımlarım Bora'nın yanına ulaşırken söyleyeceğim sözleri kafamda tartıyordum. Ancak Bora'nın yanında gördüğüm sırtı bana dönük güneşte turunculuğu daha çok belli olan saçlarla onu orada görmek 4 aylık hasretimin belki de hayal ürünüydü. Sonuşta saç rengi turuncu olan tek kişi Kerem değildi ancak Bora'nın bakışları beni bulurken ağzını oynatarak karşısındaki kişiye bir şeyler demesi ve arkasına dönmesiyle aşığı olduğum yeşil gözlere kavuştuğumu hissettim. Ama onu hayatımdan çıkaran bendim değil mi? Sakalları uzamıştı, gözlerinin altındaki kızarıklıklar ve morluklar uykusuz kaldığı ve ağladığını düşündürüyordu. Ağlamış mıydı? Üzerinde her zamankinden farklı olarak lacivert düz bir tşört vardı. Ve buradan bile kaslarını fark edebiliyordum. Buraya kadar bu tişörtle geldiğini göz önünde alıcak olursam içimden geçen kıskançlıl hissine ne kadar engel olmaya çalışsam da başaramadım. Altında her zamanki gibi siyah pantolonu vardı. Gözlerimi tekrar yüzüne çevirdiğimde gözlerinin karnımda sabitlendiğini ve yüzünde bulunan ufak gülümsemeyi fark ettim. Ellerim anında karnıma ilerlediğinde gözleri bu sefer beni buldu. Şuan da ona koşup sarılmak bir daha bırakmamak istiyordum. Tek istediğim sadece buydu.
Renda elini omzuma koymuş onların yanına ilerlememde bana destek olurken adımlarım sanki geriye doğru gidiyordu. Sanki ona biraz daha yaklaşsam koşup sarılabilirmişim gibiydi hissettiklerim.
Adımların yanlarından geçip hızla arabaya doğru ilerlerken arkamdan gelen o sesle olduğum yerde kaldım.
"Zeynep."
Adımlarını hızlandırıp önüme geçtiğinde kafamı kaldırmamak için direniyordum. Sanki kaldırırsam gözlerimdeki yaşlar akmamak için direnmeyi bırakacak, kalbim ona sarıl diye içimden geçen duyguları destekleyecek ve bütün direncim kaybolacaktı. Ellerini çeneme getirdiğinde hızla kafamı çekip bir adım geriye gittim. Gözlerindeki hayal kırıklığı ona sarılmam için beni tetiklese de kendimi tutup bütün içgüdülerimi yok ettim.
"Ne istiyorsun?" Sesim istediğim kadar soğuk çıkmasa da yinede onu tekrar hayal kırıklığına uğratacak kadar soğuktu. Gözlerimi kapatıp gözyaşlarımı geriye doğru göndermeye çalışırken derin bir nefes verdim.
"Seni."
Kafamı kaldırıp alaycı bir yüz ifadesiyle ona baktım.
"Cidden mi, Kerem? Bütün istediğin bu mu? Ben?
"Seni istiyorum Zeynep. Kalbini, gözlerini, dudaklarını, her şeyini. Ruhunu istiyorum."
"Boş sözlerle uğraşacak vaktim yok benim! Bir anda karşıma çıkıp bunları söylediğinde her şeyin eskisi gibi olacağını mı sandın?"
"Özledim ulan özledim! Tenini özledim. Her gece sana sarılıp uyumayı özledim! Saçlarınla oynadığımda dizimde uyuyakalmanı özledim! Bana çocukmuşum gibi yemek yedirmeni özledim! Beni öpmeni özledim! Seni seviyorum, demeni özledim! Her gün seni pencereden izlemekten bıktım! Aramızda 15 metre varken bu görünmez uçurumu yok edeceğim Zeynep! Yeter artık! Sen benimsin! Saçının her teli benim!"
"Bu kadar aptal olma Kerem."
Adımlarımı arabaya ilerletirken arka koltuğa oturup kapıyı sertçe kapattım. Bir kaç dakika sonra Bora ve Renda'da arabaya bindiğinde yarım saattlik mesafedeki diğer hastaneye doğru yola çıkmıştık. Yol boyunca hiç kimse ağzını açmadı. Hastaneye geldiğimizde de arabadan inip Bora'nın sıra almasını bekledik.
Koltuklara oturduğumuzda Bora kahvaltı yapmadığım için kafeteryaya inmişti. Kerem'in sözlerinden sonra aklım başımdan gitmişti ve hiçbir şey düşünemiyordum.
"Zeynep Yılmaz!" diyen sesle yerimden kalkıp doktorun odasına doğru ilerlemeye başladım yanımdan gelen Renda'ya dönüp, " Senin gelmene gerek yok. Ben yalnız girmek istiyorum. Hem Bora geldiğinde bizi görmezse endişelenir. Benim için çok şey yaptınız zaten." Dediğimde itiraz edecek gibi oldu ama bakışlarımdan sonra kafasıyla onaylayıp az önce oturduğumuz koltuğa doğru ilerledi.
İçeri girdiğimde gülümseyen erkek bir doktorla karşılaşacağım aklıma bile gelmedi çünkü Bora bu konularda oldukça dikkatliydi. Gülümseyerek bakan doktora bende gülümsediğimde, "Merhaba Zeynep Hanım. Ben Doktor Murat Ünal. Sırada bekleyen hastalar var hemen sedyeye geçin isterseniz."
Bu adam her zaman gülümsüyor muydu? Başımı sallayarak sedyeye ilerledim ve utana sıkıla karnımı açtım. Önceden doktorum kadın olduğu için utanmıyordum ama şimdi farklıydı işte.
Elindeki jeli karnıma sürdüğünde o aleti karnımda gezdirmeye başladı. Gülmemek için yanaklarımın içini ısırırken sessizce ve bir o kadar da endişeli bir şekilde bekledim. Yüzündeki gülümsemeyi silmeyen Murat Bey'e beklenti dolu gözlerle bakarken en sonunda konuşmaya başladı.
"İkiside çok sağlıklı. Rahim kısmında da bir problem yok. Erken doğum çok ama çok küçük bir ihtimal çünkü ikiz bebekleriniz var. Ama o konuda da endişelenecek bir durum yok."
"Önceki gittiğimiz hastanede sadece oğlumun olacağını söylemişlerdi bugün ikiz olacağını öğreniyorum."
"Muhtemelen karışıklık olmuştur yada doktor fazla dikkatsizdir. Endişelenecek bir durum şuanlık yok."
"Diğer bebeği-" diyeceğim sırada sözümü kesti ve konuşmaya başladı.
"Birisi kız birisi erkek. Çok şanslısınız."
"Teşekkürler." Diyip kalkmaya yeltendiğimde eliyle destek amaçlı sırtımdan tuttu. Gülümseyerek dışarıya doğru ilerlemeye başladım ve kapıyı açıp dışarı çıktım.
Bora'yla Renda anında yanıma gelirken onlara endişelenecek bir şeyin olmadığını anlattım. Sorun yoktu sonuçta. Artık sadece oğlumun olmadığını biliyordum. Bir de prensesimiz olacaktı.
Saat daha öğlene yeni geldiği için hastanenin iki sokak aşağısındaki kafeye doğru yürümeye başladık. İçeri girdiğimizde Bora siparişleri vermek için gitti biz de Renda ile masaya oturduk. Havalar çok ısınmamıştı. Ama güneş yinede kendini belli ediyordu. Ellerim karnıma doğru giderken yüzümdeki gülümsemenin sebebinin bebeklerim mi yoksa Kerem mi olduğunu düşünüyordum.
Bora ile birlikte yemeklerde geldiğinde içimde kalan sabah hazırladığım kahvaltı aklıma gelmişti. Önümdeki tabakta evdekileri aratmıyordu ama evde yemek bir başkaydı zaten.
"Zeynep?"
"Efendim canım?"
"Ben diyorum ki, abime tekrar bir şans mı versen?"
"Sen kendinde olduğundan emin misin Renda?"
"Bora sen karışma!"
"Renda."
"Önce düşün ama enine boyuna kararını ver. İki tane bebeğin olacak. Onları babasız mı büyüteceksin?"
"Ben, -bir süre bekledikten sonra cevap verdim- düşünürüm."
"Kendiniz için en iyisini yap. Sadece sen ve abim için değil bebekleriniz için de."
Kafamı sallarken yemeğimi yemeye devam ettim.
Düşünecektim.
Ama zamana ihtiyacım vardı.Çoklu zamana.
Tekrar merhaba!
Dikkat Öküz Var bittikten sonra yeni bir hikayeye başlamayı düşünüyorum. İlk hikayemden sonra yeni bir başlangıçla kendimi hem ilerletmek hemde sizlerle daha da yakından tanışmak en büyük dileğim..
Bu konu hakkında tartışmalarımızı Whatsapp sohbet grubunda konuşabileceğimizi düşünerek DİKKAT ÖKÜZ VAR'IN WHATSAPP GRUBUNU açmaya karar verdim.
Mesajla isteklerinizi iletebilirsiniz.
Şimdiden çok çok teşekkürler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dikkat Öküz Var!
HumorKural belli. ''Her erkek öküzdür. Kimisi daha az, kimisi daha fazla.'' İkisi de bu kuralı kabullenerek aşık oluyor. Gülerek, ağlayarak yollarına devam ediyor. Ve sevmekten asla vazgeçmiyorlar.