FULYA
Müdürün odası... Ah hayatımda gideceğimi asla tahmin etmediğim fakat şuanda tamda bulunduğum yer. Her zaman ortalama bir öğrenci olmuştum. İyi notlar, neredeyse hiç denecek kadar az devamsızlık ve okul basketbol takımı...
Fakat şuanda burada oturmuş az sonra üzerimden tır yüküyle geçecek olan sorguyu düşünüyordum. Sabırsızca ellerimi saçlarımdan geçirdim. Hala kendimi sakinleştirmeye çalıştığım gerçeğiyle aylarca aldığım yoga derslerinin hiçbir şeye yaramadığını kanıtlamış oldum. Asıl işkenceye gelirsek beni burada yalnız bırakmalarıydı. Müdürün masasından boş bir kağıt ve mavi tükenmez kalem aldım. Saçma şekiller çizerek kağıdı karalamaya başladım. Hadi ama müdürcüğüm. İçim bayılıyor burada. En azından odaya uğrayıp yaşayıp yaşamadığımı kontrol etsen ya. Masanın üzerindeki elektronik saate gözlerim kaydı. 17:50. Harika. Tamı tamına 1 saattir bu odada yalnızım. Çantamda unuttuğum telefonum aklıma gelince kendime lanet okudum. Karaladığım kağıdı top şekline getirip kapının yanındaki çöp kovasına basket atmaya çalıştım. Tabii ki girmedi. Offlayarak kalkıp kağıdı yerden aldım. Tekrar eski yerime geçip yine basket atmayı denedim. O anda kapının açılmış olması attığım kağıttan topun müdürün yüzüne çarpmasını sağladı. Nefesimi tutup ellerimi ağzıma kapattım. Aferin Fulya. Herşey mükemmelmiş gibi birde bunu yaparak daha da batırdın.
Müdür yüzüme bakıp kağıdı yerden aldı ve serçte çöpe attı. Bende geçip masanın tam karşısındaki koltuğa oturdum. Müdürün arkasında 2 rehberlik öğretmeni ve sınıf öğretmenimiz masaya ilerlediler. Buyrun hocam. Tüm okulu getirseydiniz. Müdür karizmatik sayılabilirdi. Orta yaşlarında esmer uzun boylu... Giyiniş tarzıylada herzaman ön planda olmuştur. Arkasındaki dolapta dosyaları kurcaladı. Üzerinde adımın yazılı olduğu dosyayı sertçe masaya bıraktı. Açıkcası bu irkilmeme sebeb olmuştu. Rehberlik öğretmenleri bana döndü. Emel hoca boğazını temizleyerek;
"Fulya, kızım. Şuanda neden burada olduğunu biliyor musun?"
Tabii ki bilmiyordum. Başımı iki yana salladım.
"Camların kırılması. Yani müdür bey okula bir komplo kurduğunu ve sen çığlık atınca birilerinin camları kırdığını düşünüyor"
Ayağa kalktım.
"Saçmalıyorsunuz. Sadece bir tesadüftü. Benimle bir alakası yoktu."
Diye bağırdım. Müdür masaya yumruklarını vurarak ayağa kalktı.
"Odamda sesini yükseltme" dedi. Ukala adam. Nefesimi vererek yerime oturdum. Benimle hiçbir alakası olmayan birşeyden dolayı beni nasıl suçlarlardı? Parmaklarımı stres atmak istercesine bacağıma vurmaya başladım.
"Pekala Fulya. Biliyorsun ki herkese adil davranmalıyız. Bu yüzden..."
"Hocam, gerçekten suçsuzum. Kameralara bakın."Dedim müdürün sözünü keserek. Gözlerini sinirle kapatıp açtı.
"Şuandan itibaren Öz kolejiyle ilişkiniz kesilmiştir..."
Afallamış şekilde başımı salladım. Bir saniye kiminle neyi, neye, nereden neyin ilişkisi... yani ben şuan okuldan mı atıldım? Rehberlik öğretmeni çantamı uzattı. Nefes alıp sinirle çantayı elinden çektim ve kapıyı çarparak çıktım. Merhaba sana berbatlaşan hayatım...
BUSE
Ah evet. Nerede miyim? Klasik günde en aşağı 3-4 kere gittiğim yerde. Tahmin etmek zor değil değil mi? Müdürün odası tabii ki... Hayır anlamıyorum. Hem odana çağır hemde odanda olma. Ne güzel sistem. Ayakta alkışlıyorum sisteminizi müdür bey. Açık pencerenin rüzgarın etkisiyle duvara çarparak çıkardığı tık-tık sesleride olmasa odada sessizlikten ölmüş olurdum.