Bölüm 3: Kavuşma

98 25 93
                                    

Bu kitap için instagramda teresadelreina hesabında videolar paylaşıyorum. Hesabı da yeni açtım, merak edenler takip edebilir. Eleştiri ve yorumlarınızı bekliyorum.<3

Bu arada Çınar'ı Louis Partridge olarak düşündüm:3 keyifli okumalaarrrr

Eve vardığımızda eşyalarımı yerleştirmeyi beklemeden bahçeye koştum. Durup kollarımı iki yana açtım ve serin havayı şöyle bir içime çektim.

"Çok özlemişim."

"Ben de." Arkamdan gelen bu ses? Çınar!

Kollarımı indirmeden arkamı döndüm. Çınar geçen seneye göre biraz daha uzun ve büyümüş görünüyordu. Dalgalı kahverengi saçları tıpkı küçüklüğündeki gibi alnına dökülüyor, yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle bana bakıyordu.

Hiçbir şey demeden birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım ve ona kocaman sarıldım. Şimdi, her yıl yaptığımız gibi sarılırken olduğumuz yerde zıplayıp dönmeye başladık. Burayı seviyordum, çünkü her şey nasıl bıraktıysak öyle kalıyordu. Bizim için sonbahar, kış ve ilkbahar; en sevdiğiniz diziyi izlerken araya giren reklamlar gibiydi. Mutluluğa kısa bir ara, arkadaşlığa, eğlenceye ve o güzel, serin yaz akşamlarına. Her sene olduğu gibi şimdi de her şey aynıydı, tek bir şey dışında. Artık Çınar'a sarılmak daha zordu ve sanırım artık onu kolayca alt edemeyecektim. Küçükken benden daha kısa ve sıska olduğu için güç bendeydi. Şimdiyse.. Ben resmen ayvayı yemiştim.

"Sizin de erken geleceğiniz aklımdan geçti ama biraz bile inancım yoktu." dedim sesimdeki heyecanı gizleme gereği duymadan. Çınar gülümsedi, dağıttığım saçlarını düzeltti ve konuşmaya başladı. Şimdi sesi de bir oktav daha kalın geliyordu.

"Annem Leman Teyze ile konuşmuş. İkisi anlaşıp böyle bir şey planlamışlar. Biz de dün gece geldik. Ben ısrarla seni sorunca annem dayanamayıp itiraf etti. Görüyorsun değil mi, arkamızdan neler çeviriyorlar?"

O bunları anlatırken onu kolundan tutup saklı bahçeye sürükledim. Salıncaklara oturduk ve laflamaya başladık. Asla değişmeyen bir şey varsa o da yüzümüzdeki kocaman gülümsemeydi. Tabii bir de Antalya'nın teninizi okşayan tatlı rüzgarı.

Biraz sallanıp sohbet ettikten sonra saat geç olduğu için -tabii bir de benim yol yorgunluğum vardı- evlere dağılmaya karar verdik.

"Yarın." dedim işaret parmağımı ona doğrultup. Aynı hareketle karşılık verdi.

"Saat 9'da."

Göz kırpıp eve doğru koşturdum. Yarın, saat 9'da favori dondurmacımıza gidecek, elimizde çilekli -onunki- ve çikolatalı -tabii ki benimki- dondurmalarımızla akşama kadar turlayacaktık. Evet, yalnızca 3 kelimeyle anlaşmıştık. Her sene ilk gün rutinimiz bu şekilde olurdu. Eh, Yeliz de bu duruma artık alıştığı için alınmaca gücenmece yapmıyordu. Zaten onun burada ayrı bir çevresi, bizden daha büyük arkadaşları vardı. Çınar ve ben kendi dünyalarımızda mutluyduk. O yüzden yazın büyük çoğunluğunu Çınar ile geçiriyordum.

Odama geçip eşyalarımı yerleştirmeye yeltendim ama o kadar uykum gelmişti ki kendimi yumuşak yatağımın kollarına bırakıverdim. Tam uykuya dalacağım sırada aklıma gelen düşünceyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Romeo'yu tamamen unutmuştum.

"Al işte, tam da uyumak üzereydim. Düşüncesi bile gerçekten insanı gıcık etmeye yetiyor. Şimdi uyu uyuyabilirsen."

Komodinin üzerinden telefonumu alıp ekranı açtım. Karanlık odada parlak ışık gözlerimi rahatsız etti, parlaklığı kısıp bloğuma girdim. Sadece bakıp çıkacaktım. Şu an yazmaya mecalim yoktu. Hem zaten yarın harika bir günün ardından ilham perilerim onları aramaya gerek kalmadan çıkıp geleceklerdi.

"Hiçbir şey yazmamış. Peh." deyip siteden çıkış yapmak üzereydim ki mesaj kutuma bir yeni mesaj düştü. Hemen üstüne tıkladım.

Romeo_07: Hâlâ aşkın saçma sapan bir şey olduğunu düşünüyorum.

Buna ne diyebilirdim ki? Daha doğrusu ne demeliydim?

Pixie: Hala seni inandırabileceğimi düşünüyorum.

Romeo_07: Sana inanacağımı düşünmüyorum.

Pixie: Bana değil, aşka inanacaksın.

Romeo_07: İşte şimdi beni güldürdün.

Pixie: Belki de kendi Juliet'ini bulamadığın için böylesindir.

Romeo_07: Nasılmışım ben?

Gıcık, sevimsiz ve gerzek.

Pixie: Sevmekten ve sevilmekten anlamayan, soluksuz okuduğu hikayeleri içten içe beğendiğini kendine yediremediği için onları aşağılayan ön yargılı çakma bir Romeo'sun.

Gıcık, sevimsiz ve gerzek daha az ağır olurdu sanırım.. Neyse canım, gönderdik bir kere.

Romeo_07: İyi geceler.

Çevrimdışı oldu. Hah, gördün mü! Haklıymışım. Nokta atışı tespitlerde üstüme yoktur. Ama böyle kaçıp giderse eğlenceli olmaz ki. Ya da... Daha mı eğlenceli olur? Göreceğiz bakalım.

Telefonu tekrar komodinin üzerine bıraktıktan sonra pencereye dönük uzandım. Buradan yıldızlar bile bir farklı görünüyordu. İlerde mutlaka buralarda bir yere taşınacaktım, bundan emindim.

Tam gözlerimi kapatacakken bahçede bir karaltı olduğunu fark ettim.

"Hırsız mı girdi, ne oldu gece gece?" Sanki aşağıdaki beni görecekmiş gibi çekinerek kafamı biraz kaldırdım ve aşağıyı daha net görmeye çalıştım.

"Çınar falandır belki ya, heh." Korkma Miray. Kedidir belki. Evet ya, kedidir kedi. En iyisi uyumak...

Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken aşağıdan yaprakların hışırtısını duyabiliyordum. Ancak kalkıp bakamayacak kadar uykum vardı ve aşağıdaki şey her neyse yalnızca bir kedi olduğunu umuyordum.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin