hyunjin neredeyse ağlayacaktı.
"niye hâlâ buradasınız anlamıyorum," dedi dudağını büzerek. dudaklarım bu tavrıyla kıvrıldığında gözlerimi ondan alamıyordum. sanırım ondan daha tatlısını göremeyecektim. "gitsenize artık."
"hyunjin, misafirlere öyle denir mi?" dedim omzunu dürtükleyerek. sarhoştu ama bunun sarhoşlukla alakası olmadığını biliyordum.
"yılbaşına da bunlarla mı gireceğim balım," dedi kollarını bana dolayarak. artık tamamen kafası göğsümdeydi. koca kıkırtım evin içine yayıldığında sıcak ortam bu gecenin vazgeçilmeziydi. "hem saatlerdir birlikteyiz zaten, yalnız kalamıyoruz."
"inanılır gibi değil," dedi chan ağzına üzüm atarak. "sarhoş rolü yapıp bu dediğine alınmayacağımızı düşünüyosan yok artık."
"ben beş liraya alınmam." dedi jeongin gaza gelerek. herkesten farklı bir homurtu çıktığında gülümsedim. ellerim hyunjinin saçlarına gitti. iyice mayıştığını fark ettiğimde bir şey demedim. "bakın seungmin'e, hiç benimle yalnız geçirmek istediğini söylüyor mu? ben varsam her yere okey bir kere o."
"ya niye yalnız vakit geçirmek istiyorum senle," seungmin homurdanıyordu ama sırıtıyordu da. "sevgili miyiz biz?" gözleri cevap ararcasına üzerinden ayrılmıyordu. bu bakışlardan sonra seungmin'in bize bir şey söylemesine gerek kalmamıştı. jeongin evet dediği an üstüne atlayacakmış gibi duruyordu.
"olalım diyorum ben de."
"ıy," dedi changbin elindekini kafasına dikerken. "sonunu tahmin edebiliriyorum ve hiç istemiyorum."
"bu sefer hak veriyorum," minho kusuyormuş gibi yapıyordu ama jisung ile olan temasını hâlâ kesmiyordu.
jisung gülerek kahkaha attığında onun da sarhoş olduğunu fark ettim. "çok erken sarhoş oldunuz," dedim küçük bir çocuk gibi. "daha iki saat var yılbaşına, yarım saate sızacaksınız. keşke dışarı çıksaydık."
"çıkalım," dedi bir anda hyunjin. ayaklarının üstünde zor duruyordu ama yine de kafasını kaldırarak bana bakıyordu. "nereye gitmek istersen onu yapalım."
elini tutarak yanıma çektim ve tekrar oturmasını sağladım. gülümseyerek ellerimle yanaklarını sıktım. "bu saatten sonra nereye gideceğiz? bence hediyeleri açalım!"
"bana uyar," changbin sırıtarak chan'a baktı. "yalnız bizim hediyemiz ortak. bana minho, chan'a da seungmin çıkmıştı ama bizim hediyemiz hepinize aslında."
şimdiden ne olduğunu biliyordum.
ve büyük ihtimalle kafası sağlam olan bir ben, chan ve changbin olduğundan diğerleri kendi çağında mırıldanıp durmuştu. kıkırdadım ve ellerimi çırparak ayaklandım. "ilk ben vermek istiyorum!" dedim hediyemi alarak. jeongin'in önünde durduğumda abartılı bir şekilde ağzını açarak ellerni yanağına yasladı. bu haline sırıtarak hediyeyi uzattım.
sabırsız bir şekilde hediyeyi açtığında kahkaha attı. onunla birlikte güldüğümde dünyanın en güzel hediyesini aldığımı düşünüyordum. siyah bir çercevenin içinde tertemiz bir beş lira vardı.
jeongin sarhoşluğundan olsa gerek susmak bilmedi. em sonunda kafasına vurarak abartmamasını söylüyordum. minho, hyunjin'e üzerinde drama queen yazan beyaz bir tişört almıştı. jisung ise o chan'a conan gray'in bir albümünü almıştı ve chan gerçekten ağlamıştı. gülmekten başka bir şey yapmamıştım.
jeongin ise seungmin'e çıkmıştı ve hile yaptığını düşünerek itiraz edecektim ama aklıma hyunjin'in kimseye hediye vermediği geldi. kaşlarımı kaldırarak ona döndüğümde beş karış sırıttığını gördüm. "değiştirdiniz değil mi?" derin bir nefes aldım.
"inan bana zor olmadı," dedi bana bakmadan. jeongin'in seungmin'e verdiğe pembe çoraba bakıyordu. üzerinde love yazıyordu. "bu sefer o bana beş lira verdi."
duyduğum cümleyle büyük bir kahkaha attım, bu gerçekten fazlasıyla beklenmedikti.
"hmm," dedim devam etmesini ister gibi. cebinden çıkarttığı kutuyu gördüğümde yutkundum. bir süre ne tepki vermem gerektiğini düşündüm, sarılmalı mıydım yoksa öpmeli miydim yoksa ikisini de mi yapmalıydım?
"bunlar benimdi," dedi kutuyu açarak. kutuda iki tane yüzük vardı ve bunları çok iyi tanıyordum. hiç çıkarmadığı yüzüklerdi. "artık bizim. sevgiliyiz ya biz artık. couple."
öylece durduğumda devam etti. "hem olur da ayrı yerlerde üniversiteye gidersek bunları asla çıkartmayız, o zamana kadar her şeyin beni hatırlatması için çabalayacağım."
"seni aklımdan çıkarabildiğimi mi sanıyorsun gerçekten?" dedim sonunda ama sesim titremişti. "sana olan sevgimden birazdan ağlayacağım ve sen bana neler diyosun salak."
ufak bir tebessüm bahşettiğinde yüzükleri başparmağıma taktım. "iyi ki varsın," dedim dudaklarına ufak bir buse kondurarak.
"hayır yokum," dedi bir anda gözlerini kısarak. "beni bu kadarla kandıracağını sanıyorsan cidden yanılıyorsun."
"ama daha hediyeler bitmedi."
"söz sayıyorum bunu?"
kafamı yavaşça salladım ve chan'a döndüm. telefonundan bir şeyleri kurcalıyordu. ellim istemsizce yüzüklere gitti ve hyunjin'in parmaklarındaki yüzüklere. sırıtarak chan, jisung ve changbin'in hediyesine odaklandım.
yine de şarkı çalmaya başladığında pek de sırıtmak mümkün olmuyordu. seslerinin güzelliği her şeyi örtüyordu aslında ama onlar benim arkadaşımdı, şarkının her yerini didik didik ederek dinledim. nefesimi bile tutmuş olabilirdim ama sadece bana özgü değildi bu kimseden ses çıkmamıştı.
burukça tebessüm ettim. iyi iş başarmışlardı, biliyordum: bu chan'ın hayaliydi. başından beri bir şarkı yazmak, şarkı söylemek isterdi. bunu en iyi şekilde başardığına inanamıyordum.
"dediğini gerçekten yaptı." dedi sonunda hyunjin sessizliği bozarak.
"yeni yıl havasına hiç uymuyor." dedi seungmin geveleyerek.
"bence en çok bu şarkı uyuyor," gözlerim hyunjin'i buldu. "ben bu hiçlikte bir anlam buldum, bana bunu hatırlattı."
"ben beğenmedim, para için hayallerini silme ne demek? hayaller mutlu olmamı sağlar, para da beni mutlu eder..."
"tamam, her neyse sen devam etme." dedi seungmin jeongin'in dudaklarına asılırken. nedense bu görüntü bana hiç yabancı gelmedi. sanki olması gereken hep buymuş gibiydi.
hyunjin'e döndüğümde gülümseyerek beni izlediğini gördüm. "yongbokie," elimi tutarak beni kaldırdı. hiçbir şey demeden ona ayak uydurdum. sonunda mavilerle dolu odama geldiğinizde kahkaha attım. kapıyı kapattığında artık kalbime sahip çıkamıyordum. hızlı birkaç adımdan dibime girdiğinde memnuniyetle onu kabul ettim. burnu alnıma dediğinde gözlerim kapandı. "seni çok seviyorum ve sen bunu biliyorsun."
bir ilaca ihtiyacım vardı ve bunu hisseden tüm hücrelerim ona adeta saldırdı. yumuşak, dolgun dudakları benim ilacımdı ve bunun böyle süregeleceğinden hiçbir güvensizliğim yoktu.
biliyordum, benim ruh eşim hyunjin'di ve dünya hayatında tek bir ruh eşi olurdu.
0301
tüm saçmalıklarıma rağmen
okuduğunuz için 💗💖💕💞😭😭😭