"Asya?"
Dalgın bakışlarımı masadan çekip arkadaşıma yönelttiğimde ağzımın içine kadar girmiş olduğunu gördüm ve kafamı hızla geri çektim.
"Sen iyi misin? Çok dalgın görünüyorsun."
Bakışlarım Alper'in yüzünde dolaşırken aslında vereceğim cevabı değil de saçlarının ne kadar uzadığını düşünüyordum. Zaten dalgın olduğum falanda yoktu.
Ben Alper'in garip bakışları eşliğinde onun yüzünü taramaya devam ederken Kafe'nin kapısının açılmasıyla ikimizin de bakışları oraya çevrildi.
"BEN GELDİM!" Kapıda dikilip bağıran ve bize doğru yürüyen Almira'nın kombinine göz gezdirip yüzümü buruşturarak Alper'e döndüm ve "Senin ikizinden de anca bu beklenirdi." diye söylendim. Ama o beni aldırmadan kalkıp Almira'ya sarıldı.
Sarılmaları yüzünden gelip geçen ömrüm sebebiyle rahatsız olup ayrılmaları için sivri bakışlarımı onların üzerine diktim.
Almira bakışlarımı fark etti ve gelip önümdeki sandalyeye oturdu.
"Bizi kıskanıyorsun?" dedi sorar bir şekilde. Bu sırada Alper çoktan gelip yanıma oturmuştu.
"Kıskanmak? Genelde günlerimi sizin gibi ikizlere sahip olmadığım için şükrederek geçiriyorum." dediğimde ikisi de güldüler ve kendimi tutamayıp bende güldüm.
Aslında onları çok seviyordum çünkü Alper ve Almira benim uzun yıllardır arkadaşlarımlardı. Biz küçükken aynı yetimhanedeydik.
Yetimhanede kızlar ve erkeler ayrı olduğundan Alper'i hiç görmemiştim ve Almira'yı gördüysem de hatırlamıyordum ama büyüyünce birbirimizi bulmuştuk.
Daha doğrusu onlar beni bulmuştu ve şimdi de tıpkı beni buldukları gibi diğerlerini de bulmak istiyorlardı. Ve ben bunu neden yaptıklarını biliyordum.
Yıllar Yıllar önce yetimhanenin yakınındaki ve bildiğim kadarıyla kimyasal deneyler yapılan fabrikada bir şeyler yolunda gitmemişti ve ufak bir kaza sonucu yayılan radyasyonla herkes hayatını kaybetmişti.
Tabii bizim dışımızdakiler.
Biz dışında herkes sorumsuzca yapılan bir deney yüzünden hayata daha küçükken veda etmişti. Hayelleri, hayatları yarım kalmıştı ve daha da kötüsü arkalarında acı yoktu. Onlara dua edebilecek aileleri bile olmadığından hiç varolmamış gibi göçüp gitmişlerdi hayattan.
Biz hayatta kalmıştık fakat bizim vücudumuzda da kan rengi değişmesi gibi ufak bir soruncuk vardı. Bazılarına bu korkutucu gelebilirdi ama bence oldukça havalıydı. tabii yıllardır hastaneye gidemediğimi saymazsak.Beni verdikleri ailem bu durumu bildiğinden beni insanların yanında bir yerlerimi kesmemem ve bundan başkalarına bahsetmemem konusunda beni duyarlı yetiştirmişti. hastalandığımdaysa eve hep özel doktorlar gelirdi.
Biz şimdilik yalnızca üç kişiydik ve ikizler sürekli başkalarının da olduğunu söylediği için şuan onları arıyorduk.
Daha doğrusu onlar arıyordu ve ayrıca onları bulsak bile ne işimize yarayacaklarını anlamadığımdan ben arama işinden uzak kalmayı seçmiştim.
Hem zaten başımda iki deli vardı, fazlasına lüzum yoktu.
"Bakın ben ne buldum" diyen Almira'nın sesi ile ikimizde Almira'nın içi gereksiz ıvır zıvır dolu olduğuna emin olduğum ve lazım olur diye diye tüm evi sırtladığı çantasından çıkardığı laptopa bakmaya başladık.
Ekranda bizim yaşlarımızda gibi görünen genç çocuğu süzen bakışlarım yavaşça ekranın altına kaydı ve büyük harflerle yazılmış yazıyı okudum.
UMUT ÖZASLAN
İkimizde gözlerimize inen kaşlarımızın altından ona sorgular bakışlarla baktığımızda bize genişçe gülümsedi ve "Buldum." dedi. "Bizden birisini buldum."
Alper "OHA!" diye bağırıp bana sarıldığında bu durumu tek umursamayanın ben olduğumu anlayıp ofladım. Sanki üç değil dört kişi olsaydık ne değişecekti.
Ama yine de şaşırdım çünkü bu olay belki de devletin kendi sorumsuzluğunun aldığı canları saklamak istemesi yüzünden sır gibi saklanıyordu.
Hatta öyle ki yetimhaneyi bile yıkmışlardı. Ve daha yetimhaneye bile ulaşamıyorken oradaki birine ulaşmak eminim ki zor olurdu.
Beni bulmak içinde bu kadar uğraştıkları aklıma geldi ve gülümsemeden edemedim.
Aslında başkasını ararken beni bulma ihtimalleri de vardı ama şimdilik bunu göz ardı ettim.Alper'in bana sarılma seansı bittiğine benden ayrılıp ayağı kalktı ve Almira'ya döndü. "Hadi gidip babama gösterelim."
Benimde gelmemi isteyeceklerini anladığımda yavaşça ayağa kalkıp "Ben eve gidiyorum. Çocuğu bulursanız bir ara beni de tanıştırırsınız." dedim.
Almira somurttu ve "Hep aynı şeyi yapıyorsun mızıkçı kız." dedi.
"Eğer banada onları neden aradığınızı anlatırsanız gelirim sizinle"
"Ya arkadaş olmak için arıyorum tabii neden arıyacağım başka"
"Hee bende yedim bunu. Dışarıda arkadaş mı kalmadı Allah aşkına"
Almira tam ağızını açacaktı ki Alper'in elini göğsüne koyup hüzünle "benim için kavga etmeniz bittiyse gidelim" demesiyle "bu salak gene ne diyor" diye bakarak ikizine döndü.
Bu çocuğun sohbetle olan alakası kombinimin çorabımla olan alakasından bile beterdi!
Birlikte dışarı çıktığımızda havanın çoktan kararmaya başladığını gördüm ve ikizlerle vedalaşıp tek başıma yürümeye başladım.
Yürürken bir yandan kardeşimin yaklaşan doğum gününü düşünüyor bir yandan şarkı mırıldanıyordum.
Çokta tekin olmayan bir sokağa girdiğimde yanlış sokağa girdiğimi farkettim. Arkama dönüp sokaktan çıkacaktım ki bir kedi kavgası sesi duydum.
Şuan için yapacak başka şeyim olmadığından bari kedileri ayırırım diye düşünerek sokağa girdim ve pisi pisi diye fısıldayarak kedileri aramaya başladım.
Aranmaya devam ederken adımlarımın kesilmesine neden olan şey omzuma saplanan iğnenin acısını ve damarlarıma yayılan soğuk sıvıyı hissetmem oldu.
Saniyeler içinde bilincimi kaybederken gözümün önündeki gökyüzü yerini çoktan karanlığa bırakmıştı.
🧷
Hikayeme şans verdiğiniz için teşekkürler!
Diğer bölümlere göz atmayı unutmayın, 🤎mutlu kalın🤎