Bölüm 12: Deniz, Kum, Güneş!

41 14 42
                                    

"Siz buraya geleli haftalar oldu, sonunda denize girebildik!" Yeliz üstüme su sıçratırken çocuklar gibi şendik. Çınar ve abisi de gelmek üzereydi. İşleri olduğu için Yeliz ve ben önden gelmiştik.

Nerede kaldılar diye denizin ortasından plaja doğru bakarken gözlerim kamaştı. Hayır, güneşten değil. Çınar ve Rüzgar'ın ışığı ikimizi de kör etti. Yeliz beni dürtüp duruyordu.

Tahmin edersiniz ki ikisinin üzerinde yalnızca deniz şortu vardı. Çınar'ı daha önce milyon kez böyle görmüş olmama rağmen şu an yanında abisi olduğundan mıdır, biraz daha büyüdüğünden midir anlamadım, daha bir güzel görünüyordu. Abisi sanki yapbozun kayıp parçasıymış da resim tamamlanmış gibiydi. Plajın tozunu attıracak bu iki delikanlı bizim arkadaşımızdı.

Teşekkür ederim Allah'ım, seni çok seviyorum Allah'ım!

İkisi bize doğru ilerlerken sanki karşımdan son model telefon ve onun bir alt modeli geliyor gibi hissettim. Aynısının bir tık küçüğü. Kahverengi saçlar, bal rengi küçük gözler, aşırı düzgün bir vücut. Öyle gözlerinizle sayabileceğiniz baklavalardan bahsetmiyorum. Çok hafif ve şık duran bir kas. Bilmem anlatabildim mi?

Bize el sallamaya başladılar. Ben bakışlarımı hâlâ karşımdaki iki muhteşem varlıktan ayıramıyordum. Tam o sırada arkamdan gelen kocaman bir dalga beni adeta yuttu. Öyle sert çarptı ki sırtım yanmıştı. Boğulmamaya çalışırken kendime o kadar kızıyordum ki.

"Aptal kızlar gibi davranmayı kes." Bu dalga Romeo'nun bir tokadı da olabilirdi...

"Özür dilerim Romeocuğum. Gözüm dalmış, yanlış anlama."

Yeliz, sanki çocuklar bizi görmemiş gibi el sallayıp gelsinler diye işaret yapıyordu.

"Yeliz tamam gördüler zaten." Ağzı kulaklarındaydı, beni duymadı bile.

Onlar da geldiğinde hep birlikte yüzmeye başladık. Hatta bir ara yarış bile yaptık ve galip gelen ben oldum.

"Ee, ödülüm ne?"

"Ödülünüzü size akşam takdim edeceğim Miray Hanım." Çınar bunu söyleyip suya daldı.

Ben de "Yaşasın!" deyip arkasından daldım ve suyun altında kovalamaca başladı. Ben daha hızlı olduğum için Çınar'ı yakalayıp dibe çektim ve yanından geçip gittim. Yaklaşık yarım saat daha böyle oynadıktan sonra çıkıp biraz güneşlenelim dedik.

Tam şezlonglara doğru yürüyorduk ki kulağımın yanında "pat" diye şiddetli bir ses duydum. Refleks olarak elimi kulağıma götürdüm, sol tarafa dönünce bir elin kulağımın hemen yanında olduğunu fark ettim. Eli güneşi kapatıyor, parmaklarının arasından ışık süzülüyordu. Çekilince, o elin arkasındaki kişinin daha önce hiç görmediğim kumral bir bey olduğunu gördüm.

"İyi misiniz?" diye sorunca etrafıma baktım. Olayları idrak etmem birkaç saniyemi aldı. Sonunda anlamıştım. Biraz ilerde bir grup genç voleybol oynuyordu. Top tam kafama çarpmak üzereyken bu bey beni kurtarmıştı.

"Teşekkür ederim, ne olduğunu anlamadım." deyince çocuk önce bana sonra bizimkilere bakıp "Siz de oynamak ister misiniz? Az kişiyiz, böyle zevkli olmuyor." dedi.

Bizimkilere döndüm ve hepsi fark etmez der gibi bakıyordu. Yeliz, "Oynayalım ya, yapacak işimiz yok zaten." dedi ve karşı tarafa geçip takımını seçti bile. Herkes takım olunca bize mavi, karşı tarafa kırmızı bandana verdiler.

"Vay be, siz burada teşkilat kurmuşsunuz resmen." dedim ve bandanayı bileğime doladım.

Mavi takım Rüzgar, ben, tanımadığım bey ve o beyin tanımadığım bir kız arkadaşı; kırmızı takım Yeliz, Çınar, tanımadığımız bir başka bey ve bir kızdan oluşuyordu.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin