Bölüm 13: Puslu Düşünceler

38 12 40
                                    

O gece yatağıma uzandığımda uykuyu unutmam gerektiğini anladım. Kafamda dönüp duran düşünceler zihnimi hiç olmadığı kadar dinç tutuyordu.

Düşüncelerimi bir düzene koyabilmek adına, gözümün önünde uçuşan görüntüleri bir yere topladım.

Kafamdan üç tane baloncuk çıkardım. Birincisinde Romeo, ikincisinde bugün kafama top atan ve adını hâlâ bilmediğim çocuk, üçüncüsünde ise... Rüzgar vardı.

Romeo kimdi? Bugün tanıştığım çocuk neden aşk romanlarını sevmemesine rağmen Romeo'yu seviyordu? Rüzgar neden bu kadar güzeldi?

Sahi, Romeo kimdi? İlk olarak odaklanmam gereken meselenin bu olduğuna karar verdim. Hemen bilgisayarımı alıp bloğuma girdim. Üçüncü bölümü yayınlamama az kalmıştı ve ben henüz tek kelime bile yazmamıştım. Yaklaşık on dakika sonra beklenen mesaj geldi.

Romeo_07: İyi geceler Pixie.

Juliet'e ne oldu?

Pixie: İyi geceler Romeo.

Romeo_07: Sevgili Romeo'ya ne oldu?

En azından birimiz içinden geçenleri dürüstçe söyleyebiliyormuş.

Pixie: Sana sinirliyim. Nedenini sorma çünkü ben de bilmiyorum.

Romeo_07: Aklını mı karıştırıyorum?

Çık zihnimden artık! Bu çocuk her kimse resmen aklımı okuyordu.

Pixie: Bu kadar ukala olmak zorunda mısın?

Romeo_07: Sizi gücendirdiysem ne olur kusura bakmayın hanımefendi. Zira siz üzülürseniz ben de üzülürüm.

Bir dakika... Bu satırlar çok tanıdık geliyor.

Pixie: Ağzınız da iyi laf yapıyor.

Romeo_07: Sözcükleriniz dipsiz bir kuyu gibi beni içine çekiyor sevgili Pixie. Size hep güzel şeyler yazmak istiyorum.

Hatırladım! 2 yıl önce yazdığım bir hikayeden alıntı yapıyordu. Hemen bloğumda aşağılara indim. İşte, hikayenin ismi Bir Kış Günü idi. Adam, kar yağarken kadının gözlerinin içine bakıp aynı cümleleri söylüyordu. Bu alıntı yapmak değildi, bu resmen hırsızlıktı!

Pixie: Benim cümlelerimle beni mi tavlamaya çalışıyorsun gerçekten?

Romeo_07: İşe yaradığını söylemiştim.

Bu çocuk kendini ne sanıyor? Sinirden bilgisayarı fırlatmama ramak kalmıştı.

Pixie: Düşüncelerini merak etmiştim. Seninle gerçekten konuşmak istemiştim. Kitaplardan bahsederiz, güzel filmler izleriz sanmıştım. İlk defa benimle aynı düşünen biriyle tanıştığımı düşünmüştüm. Her şeyimiz zıt olsa da ortak bir noktada buluşuyorduk. Bari Romeo'nun adını kirletmeseydin. Zira kendisi aşkı için ölmeyi göze alabilen asil biri. Kızlarla dalga geçen sinir bozucu bir manyak değil.

Gönder tuşuna basıp bilgisayarı kapattım. Çok sinirliydim çünkü benimle oynuyor gibi hissetmiştim. Aslında bu sinirim biraz da kendimeydi. Bu kadar çabuk ve kolay kapılmamam gerekiyordu.

Saate baktığımda henüz 10'du. Bana sanki sabah 4 gibi geliyordu. Odanın duvarları üzerime üzerime gelmeye başladığı için hemen telefonumu alıp dışarı çıktım.

Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... Sinirim geçene kadar, kafamdaki aptal düşünceler beni rahatsız etmeyene kadar yürüdüm. Gökkuşağı Dondurmacısı'na yaklaşmıştım o yüzden bir dondurma yiyip mutlu olayım dedim.

"İyi akşamlar Mehmet Abi bana ordan çikolatalı dondurma, üstünde 3 kat fındık olsun."

"Hayırdır Miray pek bir üzgünsün. Kız, seni ilk defa pijamayla görüyorum!" deyip bir kahkaha patlattı. O an dank etti. Tweety'li pijamalarımla dışarı fırlamıştım.

Bir şu komik kılığıma bir de atarlı tavırlarıma baktım. Böyle olmak bana hiç yakışmıyordu. Keyfim anında yerine geldi ve dondurmamı hevesle aldım. Yalnız küçük bir detay var, çıkarken yanıma para falan almamıştım.

Tam, "Abi hesaba yaz." diyecekken tok bir ses duyuldu.

"Bana da aynısından. Hanımefendininki benden olsun." Çocuk parayı uzattı. Yukarı doğru şöyle bir bakınca plajda top oynadığımız çocuğu gördüm.

"Gerek yoktu." diye mırın kırın ettim. O da dondurmasını aldı ve birlikte yürümeye başladık.

"Bu halin daha sevimliymiş." deyip kıyafetlerimi şöyle bir süzdü.

"Senin adın ne? Sabahtan beri ismini bilmediğim bey diye geziniyorum."

"Sen birine benden mi bahsettin?"

Yalnızca düşüncelerimde, diyemedim.

"Yani adını sormadığımı fark ettim."

"İsmim Onur. Siz de adınızı bana bahşeder misiniz?"

"Miray." Hiç cilveleşecek havamda değildim.

Biraz daha yürüdük ve karşımıza yüksek taş bir duvar çıktı. Onur, duvarın arkasına doğru yürüyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedim bıkkınlıkla.

"Gel hadi! Sana bir şey göstereceğim."

Annem tanımadığın kişilerle bir yere gitme demişti.

"Geliyorum." deyip onu takip ettim. Bu duvarın önünden yüzlerce kez geçmeme rağmen burada bir merdiven olduğunu fark etmemiştim. Yan tarafından çıkıp yukarı doğru uzanan dik merdivenler korkutucu görünüyordu. Sanki bir adım atsam düşecekmişim gibiydi, o yüzden durakladım.

Onur durduğumu görünce elini uzattı.

"Korkma, ben seni tutarım."

"Korkmuyorum, ben küçükken çok ağaçlara tırmandım." Yalan söyledim. Gülümsedim ve elini tutmadan yanından geçip yukarı çıkmaya başladım. Tepeye geldiğimde çaktırmadan derin bir oh çektim. Rahatlayıp şöyle bir karşıya bakınca hayatımda daha önce hiç görmediğim, büyüleyici bir manzarayla karşılaştım.

"Nasıl ama? Harika değil mi?" Onur da tepeye çıktı ve yüzünde gururlu bir gülümsemeyle manzarayı işaret etti.

"Burası muhteşem." Gözlerimden kalpler çıktığına emindim. Buradan, sanki tüm şehri görebiliyor gibiydim. Yüzlerce ışık, uzakta kocaman bir lunapark, yakınlardaki panayır.

"Açılmış!" diye bağırdım. Onur'a döndüm. "Gösteriler başlamış mıdır?"

"Yarın başlıyor. Bu kadar mutlu olacağını bilseydim daha erken söylerdim." Gülümsedi. Olduğum yerde oturup bacaklarımızı duvardan aşağı salladık.

"Sakın aşağı bakma." dedim. "Düşersen seni hayatta tutamam."

"Düşersem seni de yanımda çekerim. Sonuçta buraya birlikte geldik, birlikte gideriz." Korkuyla yüzüne baktım. Benimle dalga geçiyordu. Göz devirip ben de güldüm. Sonra, aklıma şezlongun üzerinde gördüğüm kitap geldi.

"Romeo ve Juliet'ten en sevdiğin replik hangisi?"

Gözlerimin içine baktı. "Binlerce kez iyi geceler sana." Tereddüt etmeden, bir an bile beklemeden söylemişti. Bakışlarını bir süre benden ayırmadı. Bu garip hissettiriyordu. Sonra, gözlerini karşıya çevirdi ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Aslında ben seni tanıyorum."

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin