Bölüm 14: Sürpriz!

28 10 15
                                    

Onur'un sözleri kafamda şimşekler çakmasına sebep oldu. Tam ağzımı açıp nereden tanıdığını soracaktım ki telefonum çaldı. Arayan Yeliz'di. Telefonu sessize alacakken üstten Yeliz'in mesajını gördüm.

"Çınar'ın doğum günü! Son 1 saat!!!"

Ben. Dünyanın. En kötü. Arkadaşıyım.

Zaman kaybetmeden merdivenlerden inmeye başladım. İnmek ne kelime, adeta uçuyordum! Adrenalinin vermiş olduğu cesaretle ikişer ikişer inerken az kalsın düşüyordum, ayağım boşluğa geldiğinde yüreğim de ağzıma gelmişti. Yukardan güçlü bir el beni tuttu ve düşmekten son anda kurtuldum. Düşeceğime o kadar inanmıştım ki çığlık atıp gözlerimi kapatmıştım. Şimdi birden dengede kalınca sıkıca kapattığım gözlerimi açtım ve karşımda Onur'u buldum. Göz ucuyla aşağı, düşmek üzere olduğum yere baktım, adeta uçurumdu.

"Çok teşekkür ederim Onur, bu beni kaçıncı kurtarışın!"

"Ne oldu öyle birden? Aklım çıktı. Kötü bir şey yok umarım?"

"Yok yok, az kalsın bir arkadaşımın doğum gününü unutuyordum. 1 saat içinde yetişmem lazım. Kusura bakma, öyle kalktım birden..."

"Çınar'ındır muhtemelen. Önemli değil, hadi çabuk olalım."

Bir yandan yavaşça merdivenlerden iniyorduk. İstemeden 'sen nereye' dercesine bir bakış attım.

"Seni eve yalnız göndereceğimi düşünmedin herhalde."

Sanki yıllarca kendisi yokken eve dönüş yolunda kurtlar yemişti beni. Yine de nazikti, bit şey söylemedim.

Evin önüne geldiğimizde Yeliz ve Rüzgar'ı ellerinde süslerle konuşurken gördüm. Onur'a hızlı bir teşekkür edip yanlarına koştum.

"Saklı bahçede yapacağız değil mi?" Yeliz heyecanlıydı. Zaten partileri her zaman sevmiştir.

"Evet, her şey hazır mı? Ben geçen hafta uçan balon almıştım. Onları salıncağın kenarlarına bağlarız."

Rüzgar ikimizin hararetli konuşmasından hiçbir şey anlamıyor gibi görünüyordu ve muhtemelen buraya Yeliz'in zoruyla getirilmişti.

"Saklı bahçe?" Soran gözlerle bize baktı.

"Beni takip et." deyip yürümeye başlamıştım ki Onur'un sesini duydum. Yanımıza kadar geldi, nefes nefese kalmıştı.

"Az kalsın unutuyordum." deyip telefonumu uzattı. "Merdivenlerde düşürmüşsün."

Onur bana o gün o kadar çok iyilik yapmıştı ki bir an onu da partiye çağırmam gerektiğini düşündüm. Ama Çınar bundan rahatsız olabilirdi, sonuçta çocukla daha bugün tanışmıştık.

"Siz önden gidin, ben geliyorum." deyip Yeliz ve Rüzgar'ı gönderdim. Onur'a o günki milyonuncu teşekkürümü ettikten sonra onu yarın için planladığımız bir etkinliğe davet etmeye karar verdim.

Çünkü neden olmasın??

"Şimdi detayları anlatacak zaman yok, ama inan çok eğlenceli olacak."

"Tamamdır, sana güveniyorum. O zaman yarın ararsın." deyip arkasını döndü ve gitti.

"E numaran?"

"Kaydettim bile." Yürürken elini havaya kaldırıp hoşçakal işareti yaptı ve sokağın sonuna doğru gözden kayboldu.

Ne ara kaydettin Allah aşkına? Neyse, biraz havalı olduğunu inkar edemeyeceğim. Ya da korkunç mu?

Hemen bizimkilerin peşinden koştum. Yarım saat içinde ışıklarla ve balonlarla süslediğimiz Saklı Bahçe, Çınar için parıldıyordu. Yerlerdeki tüm balonları şişirme işini, "Senin ciğerlerin güçlüdür." diyerek Rüzgar'a kakaladım. Mutluyum.

Rüzgar'ın son bir görevi daha vardı. Çınar'ın odasına dalıp "Miray'ın başı dertte, koş!" diyecek ve onu kolundan tuttuğu gibi buraya getirecekti. Öyle de oldu. Uykusundan uyandığı kırmızı gözlerinden ve dağınık saçlarından belli olan Çınar, panikle bahçeye daldı. Yeliz elinde kocaman bir pasta tutuyor, bense yandan konfeti patlatıyordum.

"İyi ki doğdun Çınar!" Konfetiyi fırlatıp Çınar'a sıkıca sarıldım.

"İyi ki senin gibi bir arkadaşa sahibim. İyi ki varsın Çınar." İkimizin de gözleri dolmuştu. Çınar böyle anlarda hiç konuşamazdı, yalnızca minnetle kocaman gülümser ve bazen ağlardı.

Yeliz her sene yaptığı gibi, "Ne dilek tuttun?" diye sordu. Çınar, her zaman olduğu gibi cevaplamadı. Sonra abisine dönüp gülümsedi.

"Teşekkür ederim abi. Bu yaşadığım en özel doğum günü çünkü sen de buradasın. Hiç gitmesen olmaz mı?" Özlem ve sevgi dolu gözlerle abisine baktı. İkisinin de gözleri dolmuştu. Tabii ben ağlıyordum bile.

Biz ağlak bir ekibiz, bunu kabul edelim.

Rüzgar kalkıp Çınar'a sarıldı ve doğum gününü bir kez daha kutlayıp, bugüne kadar yanında olamadığı için özür diledi.

"Bundan sonra her sene buradayım. Kovsanız da gitmiyorum!"

"İşte şimdi ekip tamam!" dedim ve o an aklıma yarınki etkinlik geldi.

"Toplanın, yarının planını anlatıyorum. Sizi muhteşem bir yere götüreceğim. Nasıl bir şey olduğunu yarın görürsünüz, ama şu kadarını söyleyeyim..." Çınar'a yaklaştım. "Kendini Açlık Oyunları'nda gibi hissedeceksin!"

"Ne? Miray, sen ciddisin!"

"Durun durun, küçük bir ipucu. Bir ormanda olacağız. Kocaman, karanlık ve ıssız bir ormanda." Sesim gittikçe azaldı ve korkutucu bir hal almaya başladı.

"Herkes bireysel. Takım falan yok. Kendi başınızın çaresine bakacaksınız. Ama merak etmeyin, herkesin elinde harita olacak. Ama hepsi bu kadar. Oyunun amacı..." Herkese tek tek baktım. "Hayatta kalabilmek!" Yeliz irkildi. Haha!

"Ama önce annemlerle burada bir pasta keseriz, börek çörek yaparlar kesin. Sonra hava kararınca da... BUM! Oyuna gideriz. Bu arada Onur ve arkadaşları da gelebilir."

Rüzgar pastadan yerken "Onur kim?" diye sordu.

"Bugün alnımı yaran çocuk var ya o."

Çınar memnuniyetsiz bir ifade takındı. "O neden geliyor ki?"

"Ne kadar kalabalık, o kadar iyi." deyip ona bir göz kırptım. "İnan bana o gerilimi parmak uçlarına kadar yaşayacaksın. Seveceğine eminim!"

***

Ertesi gün annelerle birlikte harika bir parti yaptık. Ama hepimiz bütün gün bir an önce akşam olmasını bekliyorduk. Bu hiçbirimizin daha önce deneyimlemediği bir şeydi.

Yeliz, Çınar, Rüzgar ve ben kamuflaj pantolonlarımızı giydik.

Evet, ben hepsine birer tane almıştım. Oyuna hazırlıklı gitmek lazım, değil mi ama?

Hava kararmak üzereyken nihayet ormana gelmiştik.

"Oyunun amacı haritada belirtilen noktalardan ip uçlarını toplamak. Hızlı olan kazanır. Eğer o ip ucunu sizden başkası çoktan aldıysa vay halinize! Sabaha kadar bir tane bulmak için arar durursunuz!"

Ve işte, oyun başladı.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin