Bölüm 15: Hayatta Kal!

29 12 54
                                    

Birinci olmak için çok heyecanlıydım. Acaba bıraksaydım da Çınar mı kazansaydı? Yavrucağın doğum günü sonuçta. Neyse tamam hadi onun hatrına çok profesyonel olmayacağım.

Yaklaşık yarım saat sonra ilk ipucunu buldum! Oyunda 8 kişi vardı, bu da demek oluyordu ki 16 tane de ipucu vardı. Kararlıydım, diğerlerininkini de ben bulacaktım!

Bir yarım saat daha geçti ve ben ormanın derinliklerine çoktan dalmıştım. Elimize uyduruk bir harita ve bir fener tutuşturmuşlardı ama gerçekten işe yarıyordu. Bu oyunun ne zaman biteceği ise meçhuldü. Aç, susuz geçirilen birkaç saat kimseyi öldürmezdi heralde, değil mi?

Yani, umarım.

"Bu ormanın bir tık daha küçük olması gerekmiyor muydu?" Kendi kendime söylenerek yürümeye devam ettim. Tepeleri aşmaktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı.

Gece iyiden iyiye bastırıyordu ama ben korkmuyordum. Sonuçta burası güvenli bölge olmasa karanlıkta bizi buraya atmazlardı, değil mi?

DEĞİL Mİ?!

Baykuş sesleri duymaya başladım. Ama mutlaka kampa yakın bir yerdeyim ben. Bir şey olmaz...

Hava soğuyordu ve ben titremeye başladım. Ormanın içindeyim diye midir nedir, derece normalin altına düştü. Baykuş seslerini duyabiliyordum. Delirmemek için sesli konuşmaya başladım.

"Biraz ekşın katmaya ne dersin? Hadi, koşalım ve diğer işaretleri bulalım! Hem belki biraz ısınırız. Acaba diğerleri nerede?"

Elimde fenerim, dev ağaçların arasında koşturuyordum. Nefes nefese durup biraz etrafı inceledim. Bu karanlık orman bana Yüzüklerin Efendisi'ndeki Fangorn Ormanı'nı hatırlattı. Ormanda ürkütücü bir sessizlik hakimdi. Ara sıra kulaklarımı tırmalayan baykuşun ve ateş böceklerinin sesi burayı daha da ürkütücü hale getiriyordu. Yine kendi kendime konuşmaya başladım.

"Takım halinde yarışsak daha mı iyi olurdu acaba?"

Bir ağaca yaklaşıp kabuğuna dokundum. Dokusu çok farklı hissettiriyordu, sanki gerçekten bir macera filmindeydim. Tek fark, burada macera falan olmamasıydı. Sonuç olarak birkaç tane daha işaret bulup eve gidecektim.

Ağacın kovuğuna daha dikkatli bakmak için kafamı yaklaştırdığımda içerden bir sincap aniden fırladı. Çığlık atıp geri çekildim, az kalsın üzerime atlayacaktı. Sonra yerdeki sincaba baktığımda ne kadar tatlı olduğunu gördüm.

"Hanimiş sincap? Senin adın bundan sonra Alvin. Alviin, gel oğlum."

Sincap kaçtı.

Biraz daha ilerledim ama artık yılmıştım. Belki de diğerleri çoktan bütün işaretleri bulmuştu. Haritaya son kez göz atıp dönüş yoluna baktım. Ama hiçbir işe yaramadı. Sanırım yolu bulabilmek için önce nerede olduğumu bilmeliydim.

Artık dermanım kalmamıştı ve kaç saattir yürüdüğümü bilmiyordum. Bu oyunu oynadığım için pişman olmaya başladım; çünkü hiç ama hiç eğlenceli değildi. Sonra... Uluma sesi duydum.

"Allah'ım lütfen dolunayda kurt adama dönüşen biri olsun, lütfen." Ay'a bakmak için başımı kaldırdım ama uzun ağaçlar gökyüzünü tamamen kaplamıştı ve ormana en ufak bir ışık bile girmiyordu.

Uluma sesi daha yakından gelmeye başladı.

"Sanırım şu an biraz korkmalıyım."

Ses çıkarmamaya çalışarak ilerledim. Bir yandan hafiften arkama bakıyor, fenerin ışığını önümde tutmaya çalışıyordum. Ne kadar ilerlesem de bir çıkış yolu bulamayacakmışım gibi gelmeye başlamıştı. Gerçi karnımın gurultusu ormandaki tüm seslerden daha ürkütücüydü.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin