"Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Hayır ne yapabilirdim ki yani...
"Düğüne, gelinin kız kardeşi olarak mı, yoksa görümce olarak mı katılmalıyım, buna karar vermeye çalışıyorum" dedim. Şaşkınlıkla kaşları havalandı. Ona aldırış etmedim ve İpek'le Mert'i izlemeye devam ettim.
"Nasıl?" dedi. Şimdi ona olanları açıklayıp, kendimi rezil etmeyecektim tabii. Bu soruya sessiz kalmayı tercih ettim.
"Senin ne işin var burada?" dedim ona dönmeden.
"İpek'i getirdim. Yani işin en önemli kısmını ben yaptım" diye övündü. Ona dönerek, kaşlarımı çattım.
"En önemli kısmı mı?" dedim. Bilmiş bir gülümsemeyle kafasını salladı. Yalandan üzülmüş gibi bir ifadeye büründüm.
"Ne kadar da büyük zahmete girmişsin ya. Mert'e sorarım hesabını, bir daha sana bu kadar zor işler vermesin" dediğimde gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Sinirlenip, İpek'lere doğru döndüm.
İpek, Mert'e yaklaşıp kocaman sarılmıştı. Gülümseyerek onları izliyordum. Tahminen biraz sonra Mert, teklifini yapacaktı. Karnım guruldamaya başladı. "Ah Mert!" diye sitem ettim. Yardıma geldim, hadi ben heyecandan yemeği falan unuttum. İnsan en yakın arkadaşının, kardeşinin karnı açmı diye düşünmez mi?
"Yemek yedin mi?" diye sordu Okan.
"Hayır, yani yemedim ama eve gidince yerim" diyerek geçiştirmek istedim.
"Hadi ama, en son öğlen yedin belli ki. Bende yemedim. Beraber gidip yemek yiyelim" dedi. Ona dönüp itiraz edecekken, "Yapma, burada bekleyip, bütün gece onları mı dikizleyeceksin" diyerek teessüf etti.
Ona dönerek "Mecburum. Sana güvenerek gelmedim buraya. Şu teklif işi bitsin. Mert, İpek'le beni eve bırakır" dedim ama daha derken bile saçma gelmişti.
"Gerçekten planın bu muydu?" diye sordu. Hayretler içindeydi.
"Tamam, düşününce saçma geliyor ama plan yapmak içinde zamanım olmadı. Bir anda buraya geldik. Hazırlıklara başladık" nefes verdim "Her neyse en kötü taksi çağırırım" dedim omuz silkerek.
"Hadi, rahat bırak onları, bu güzel geceyi seni düşünerek geçirmesinler" dedi. Bir onlara bir Okan'a baktım. Düşününce ona hak verdim. Kafamı salladım. Çantamı aldım ve yürümeye başladım. O da arkamdan geldi. Arabaya yaklaşırken önüme geçti arabanın ön kapısını açtı. Bende hiç oralı olmayarak, arka kapıyı açtım, eliyle ittirip kapıyı kapattı ve lütfen der gibi bakıyordu.
Fazla uzatmadan arabanın ön koltuğuna oturdum. Oda bindi ve yemek yiyeceğimiz yere doğru yola çıktık. Ya da ben öyle sanıyordum.
"Eve gidip orada yemek istersen, eve geçelim" dedi. Başına gelecekleri bilse böyle dermiydi acaba? Benim yaptığım yemeği daha önce yemediği için böyle konuşması normal tabii.
"Aslında iyi olur, çok yorgunum hemen uyumak istiyorum ama yemek hazırlayacak halim de yok. Gidip bir yerlerde yiyelim, beni eve bırak olur mu?" dedim.
"Benim eve gidelim mi? Sevinç Hanım'a söylerim yemeği hazırlar hemen, sonra seni eve bırakırım" dedi.
"Olabilir" dediğimde telefonunu çıkarıp, Sevinç Hanım'ı arayıp, yemeği hazırlamasını söylemişti. Bir süre sessizce yola devam ettik.
"Ela, benimle konuşmanı istiyorum" dedi yine emir vererek. Tek kaşımı kaldırdım, ona döndüm. "Bakma öyle lütfen. Evet, benimle konuşmanı istiyorum, çünkü konuşmadığın zaman, kendimi çok kötü hissediyorum. Yalnız, kırgın. Evet, seni ben üzdüm, belki de bu tavırlarını hak etmişimdir ama böyle olmaya da dayanamıyorum" dedi. Kelimeleri tükenmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
RomanceHayatı bi anda alt üst olan bir kız... Hayatla, vazgeçiş arasındaki adımları... Ona seçmesi gereken tarafı göstermek isteyen, yeni hayatının güzel olması için uğraşan bir adam...