Kafamı arkaya atıp kahkaha atarken, Alp da arkasında ki masaya yaslanıp, yüzünde ki gülümsemeyle beni izledi. Barda napacağımı kara kara düşünürken arkamdan yaklaşıp korkutmuştu beni. Cidden bir sapığı başıma taktığımı düşünmüştüm ama hayır. Tatlı birisini sarmıştım başıma. Orada kulağıma eğilip önce iyi ki geldiğimi belirtmiş sonra da müziksiz bir ortama geçmek ister miyim diye sormuştu. Bende kabul etmiştim tabi ki! Allah'ın belası yüksek ses, kullandığım ilaçlara rağmen, beynimi ağırtmıştı. Beni şaşırtan şey ise kendi ofis tarzında ki odasına çıkan merdivenlere kadar elimi tutmuştu. Alp. Elimi. Tutmuştu. Oturduğum koltukta bacak bacak üstüne atarak ona baktım. Ellerini göğsüne bağlamış keten, gri pantolonu ve üstüne yapışan dar, kısa kollu, siyah tişörtü ile tam karşımdaydı.
"Böyle güleceğini bilseydim daha önce söylerdim." elimle ağzımın önüne götürüp, kızaran yanaklarımla utanarak gülümsedim. "Çok mu abarttım?" diye sordum sessizce. "Hayır, hatta gül. Çok güzel gülüyorsun." gözümü kaçırıp, bir perçem saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bu duvarlar çok mu yakındı birbirine. Üstüme üstüme geliyorlardı.
Boğuk bir gülme sesi duyurken yanağımın içini kemirmeye başladım. Sesi çok güzeldi. "Beğendin mi içeceğini? Başka bir şey söylememi ister misin?" diye sorduğunda kafamı tekrar ona doğru çevirirken yan tarafımda kalan tekli koltuğa doğru yürüdüğünü gördüm. O kendisine viski söylerken bana alkolsüz bir kokteyl istemişti. Koltuğa otururken bacaklarını iki yana açtı ve arkasına yaslandı. "Beğendim. Teşekkür ederim ama-" deri koltuğun üstüne koyduğum telefonu alıp, kilit ekranını açarak saate baktım. "Geç kalıyorum galiba."
"Daha yeni geldin Ayperi. Burcumu anlatacaktın bana hani?"
"Çok umrunda ya burcun?!" gülerek söylediğim şeye bu sefer o kahkaha attı. "Merak etmiyor değilim. Senin burcunla aramız nasılmış? içeceğinden bir yudum alırken, alaycıl konuşmasına kaşlarımı kaldırdım. "Gitmem lazım..."
"Bana sakın gene ailenden habersiz geldiğini söyleme."
"Tam olarak öyle değil aslında. Habersiz de değil aslında ama..."
"Küçük hanım, sizi artık buraya almamam gerekiyor galiba."
"Instagramını verirsen buraya gelmeme gerek kalmaz değil mi?" kaşlarını çatıp, sehpanın üzerinde ki telefonuna bakmaya başladı. "Instagramım yok. Açmam gerekir mi?" düşünceli çıkan sesine kıkırdayıp, göz devirdim. "Tabi ki hayır. Alp... Numaranı da verebilirsin. Amaç iletişim." diye mırıldanınca yeşil gözleri gözlerime döndü. Dediğimi anlayınca mahçupça güldü. "Yaş farkı işte."
"Aramızda o kadar yaş yok!"
"17 yaşındası-"
"18."
"Ben 26 yaşındayım, Ayperi." tam ağzımı açarak bir şey söyleyecektim ama kapı çalınmadan açılınca susmak zorunda kaldım. İçeri uzun boylu, sarışın bir adam girerken elinde mi mavi dosyanın içine göz atıyordu. "Selamun aleyküm, abi iş geldi-" adamın keskin bakışı dosyadan kalkıp bana değince kaşları çatıldı. "Çıkayım ben sonra konuşuruz." dedi anlamadığım bir ses tonuyla. Geldiği gibi arkasına dönüp geri giderken Alp arkasından seslendi gergince. "Çık. Bu arada o şerefs- o adama da söyle ben boş boşuna mı konuştum iki saat. Deli etmesin insanı." adam dönüp önce korkutucu bakışlarını bana sonra Alp'e attı. Kafasını onaylayarak salladı ve kapıyı açıp dışarı çıktı hızlıca. Manyak. Buranın her çalışanı psikopattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Arkadaşları
Teen FictionBir haber ile hayatının dengesi bozulan saf bir kız. Onun birbirinden değişik karaktere sahip olan abileri ve ablaları. Tabi birisi kendisini abisi olarak görmüyordu... Yıldızlar mahallesinde 17 senedir yaşayan ve yaşamaya devam eden Ayperi Karan...