Soo-an, dinlenme odasına girdiğinde Jungkook'un 3 haftadır her gün yaptığı gibi pür dikkat telefonuna bakıp ellerini hareket ettirdiğini görmüştü. "Hala öğrenemedin mi?" Jungkook, derin bir nefes alıp verdikten sonra videoyu kapatıp arkadaşına döndü. "Öğrendim sayılır. Açık konuşayım sandığımdan daha zor." Soo-an, gülümseyerek arkadaşına baktı.
"Senin kadar işine aşık birini daha görmedim, Jungkook." Jungkook, telefonunu cebine sıkıştırırken gülümsemişti. "Sadece yapmam gerekeni yapıyorum." Soo-an, konuşacağı sırada telefon zili çalmaya başladı. "Sevgilim arıyor." Jungkook, kızın neşeli hallerine karşın gülümseyerek yerinden kalktı. "Pekâlâ, ben sizi rahat bırakayım." dinlenme odasından çıkarak hastalarının olduğu kata çıktı.
Jim-na ve Samuel'i kontrol edip biraz muhabbet ettikten sonra Areum'un odasına ilerledi. Kapıyı tıklatıp bir süre bekledikten sonra içeri girmişti. Kızı odada göremeyince banyo kapısına yaklaşıp bir kaç kez tıklattı. Bir kaç dakika sonra tekrar tıklattı. "İyi misin, Areum? İçeri geliyorum." eliyle gözlerini kapatarak yavaşça kapıyı açtı. "Eğer müsaitsen bir kez, müsait değilsen iki kez el şaklatabilir misin, Areum?"
Herhangi bir geri dönüş alamayınca parmaklarını hafifçe aralayarak banyoya göz attı. Bomboştu. İçini kaplayan endişeye engel olamayarak hızla odadan çıkıp kattaki danışmaya Areum'u görüp görmediğini sormuştu. "Gördüm. Asansöre binip aşağı indi sarınım." Jungkook, danışmada ki çalaşına teşekkür ederek Areum'un hastanede gidebileceği her yere bakmıştı.
En son bahçeye göz attı fakat kızı hiç bir yerde bulamamıştı. Hastaneye girip zemin katta ki çalışanlara Areum'u görüp görmediklerini sormaya başlamıştı. En sonunda bir hasta bakıcı kızın dışarı çıktığını gördüğünü söyledi. Jungkook, dışarıda yağan yağmuru umursamadan hızla hastaneden çıkarak hastane yakınlarını aramaya başladı. Gördüğü her dükkana girip Areum'u tarif ederek o'nu görüp görmediklerini soruyordu.
Son girdiği marketten çıkarak kapının önünde durmuştu. Sıkkınca nefes verirken elinin tekini beline diğerini ise alnına atıp ovuşturmaya başladı. Başını kısa bir an sol tarafa çevirdiğinde ileride bir kaza olduğunu görmüştü. Hızlı adımlarla kazanın olduğu bölgeye ilerledi. Aklına düşen düşünceler o'nu daha fazla korkutuyordu. Kaza alanına geldiğinde çarpışan iki araç görmüştü.
Rahatça bir nefes vereceği sırada arabanın hafif arkasında kalan ikiye bükülmüş akülü tekerlekli sandalyeyi görmüştü. Koşarak tekerlekli sandalyenin yanına gidip sağlık görevlisi kadına neler olduğunu sormuştu. "Arabanın freni patlamış, sürücü telaş yapıp karşı taraftan gelen arabaya çarpmış." Jungkook, anladığını belirtmek adına hızla başını sallayıp asıl merak ettiği şeyi sordu.
"Bu tekerlekli sandalyenin sahibi nerede biliyor musunuz?" sağlık görevlisi iki büklüm olan tekerlekli sandalye bakarak kaşlarını havalandırdı. "Bilmiyorum. Sanırım tekerlekli sandalye buraya sürüklenmiş. Sahibinin burada olduğunu sanmıyorum. Bir tek arabadaki yaralı çiftler var." ambulansı işaret ederek sedyedeki yaralı adamı göstermişti sağlık görevlisi.
Jungkook, kadının işaret ettiği yere baktığı sırada bir kaç kilometre uzakta duran kızı fark etmiş ve hızla kadına teşekkür ederek kızın yanına koşmuştu. "Areum!" endişeyle çömelerek kaldırımda oturan sırıksıklam olmuş kızın yüzünü elleri arasına almıştı. "Sana bir şey oldu diye ödüm patladı." hızla kıza sarılarak tek elini başına yaslamıştı.
"İyi misin?" dedi Jungkook, geri çekilir çekilmez. Islak saçları arkaya ittirerek kızın yüzüne bakmaya devam ettiğinde Areum, başını eğerek kucağındaki kediye baktı. "Ben iyiyim ama o değil." işaret diliyle konuşurken dudaklarını oynatmayı ihmal etmiyordu. Jungkook, başını eğerek daha yeni fark ettiği yaralı kediye bakmıştı. "Tamam. Hastaneye gidelim o'nunla ilgileniriz." Jungkook, kızı kucağına alarak doğruldu.
"Tanrı'ya şükür ki iyisin."
.
.
.
.Öptüm seni şap şup muaah :)♡