Kabuslarla geçen gecenin ardından, dünün üzerine bir de uykusuzluk eklenmişti. Güne harika bir başlangıç yapmıştık. Kahvaltı yapmak istemedim. İpek zorlamıştı ama canım istemedi. Mert gelmek üzereydi. Şirkete gidip, 'bugün başıma ne gelecekse gelse ve bir an önce bitse' diye aklımdan geçirirken kapı çaldı. Mert gelmiştir diye kapıyı açtım ve karşımda onu görünce küçük bir şaşkınlık yaşadım.
"Okan? Neden geldin? Bizde şimdi şirkete çıkacaktık..."
"Biliyorum. Çıkmadan biraz konuşalım istiyorum" dedi. Şaşkınlıktan adamı kapıda bırakmıştım. İçeri geçmesi için kapıyı ardına kadar açtım. Beraber salona geçtik. Yan yana koltuğa oturmuştuk. İpek, çantasını almış, çıkmak için hazırdı.
"Aa sen miydin? Kapı çalınca ben Mert sandım" dedi.
"Okan konuşmak istiyormuş ama?"
"O zaman ben sizi yalnız bırakıyım. Mert'te birazdan gelir, biz çıkarız. Siz de şirkete geçersiniz" dedi İpek.
"Kalabilirsin İpek, senden gizlim yok" dedi Okan.
"Yok ben tahmin ediyorum zaten ne konuşacağınızı. Yalnız konuşsanız daha iyi olur. Sizi seviyorum, görüşürüz" diyerek evden çıktı.
"Bir ben mi bilmiyorum, ne konuşacağımızı?" dedim kaşlarımı kaldırarak Okan'a bakarken.
"Hayır, senin de bildiğin ve bana söylemediğin şeylerden bahsedeceğiz" dediğinde anlamıştım.
"Anlaşıldı. O zaman ben bir kahve yapayım" deyip kalktığımda Okan bileğimden tuttu.
"Hiç gerek yok. Kahve içmeye değil seninle konuşmaya geldim. Otur lütfen" dedi. Tekrar oturdum. "Ela, neden dün sorduğumda bana olanları anlatmadın?" diye sordu. Üzgün görünüyordu.
Başımı önüme eğdim. "Yapamazdım. Sen bana, 'benim şirketimde senin hakkında kötü konuşmalarına izin vermem' demiştin. Onları kovacağını düşündüm" kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Lütfen böyle bir şey yapma. Kimse benim yüzümden işsiz kalsın istemiyorum" dedim. Başımı yine önüme eğmiştim.
İki parmağıyla çenemi tutup yüzümü yüzüne çevirmişti. Bu hareketiyle gözlerine şaşkınlıkla bakmaya başladım. "Başını eğmesi gereken sen değilsin" elini indirdi. Ben ona bakmaya devam ediyordum. "Dün yeteri kadar üzülüp ağlamışsın. Şimdi bile etkilerini görebiliyorum. Gece nasıl geçti uyuyabildin mi? Kabuslar?" diye sordu. Yumuşacık bir tonda konuşuyordu. Gözlerim dolmuştu. Böyle devam ederse, ona sarılıp, hüngür hüngür ağlayabilirdim.
Kafamı iki yana sallarken çenem titremeye başladı. "Kabuslarım beni bırakmıyor" diyebildim. Göz yaşlarımın akmaması için başımı kaldırıp yukarı baktım. Tekrar ona döndüm. Beni pür dikkat izliyordu. Gözlerinde kızgınlık ve üzüntü vardı.
"Bu geceki kabuslarının sebebi, dünkü yaşadıkların. Ben bu halini görünce, hesabını sormadan geçmem. Kim olduklarını biliyorsun değil mi?" diye sordu.
"Ne yapacaksın?" diye sordum endişeyle.
"Onları şirketimde istemiyorum. Seni bu hale getiren hiç kimseyi etrafımda görmek istemiyorum" dedi sert bir tonla. "Bana kim olduklarını söyle" dedi ciddiyetle.
Gözlerim yine doldu ve bu kez yaşlar akmak için benden izin istemiyorlardı. "Okan, lütfen" diyebildim. Ağladığımı görünce gözlerimi silip, yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Ben sana ağlamayı yasaklamamış mıydım?" dedi yine yumuşacık sesiyle. Çenem titremeye ve gözümdeki yaşlar tekrar süzülmeye başlayınca, bu kez bana sarılmıştı. Anlık duygumu mu yaşasam, yoksa onun yaptıklarına mı şaşırsam bilemedim. Ama o sarılınca içimi, huzur ve güven kaplamıştı. Bende ona sarılarak karşılık verdim. Bir süre öyle kaldık. "Seni üzeni, üzmekten hiç çekinmem. Madem sen onları kovmamı istemiyorsun, o zaman en azından bir ceza verebilirim" dedi. Kollarından ayrılıp, tekrar karşısına geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
RomanceHayatı bi anda alt üst olan bir kız... Hayatla, vazgeçiş arasındaki adımları... Ona seçmesi gereken tarafı göstermek isteyen, yeni hayatının güzel olması için uğraşan bir adam...