IV

13 2 1
                                    


                               🕯

"Hayatımın en kötü döneminde denk geldim sana. Her şeyin en doğrusunu bilip, en yanlışına gittiğim bir dönemdi. Garipti, ama sen o yanlış olmadın bana. Düşünceler Cehennemdir, ve ben seni düşünmeden bir anım bile geçmezken sen benim Cehennem'im oldun.

İçim soğudu, ne oldu tam olarak bilmiyorum ama bu hissi başka türlü anlatamıyorum. Sadece içim soğudu, yani böyle, bir şey eksildi gibi ve ben o eksikliği sen gidince daha iyi anladım. Korkuttular, yapma dediler, kendime gelmem için psikoloğa götürdüler, deli hastanesine yatırmaya çalıştılar biliyor musun? Senin kapına gelmemem için kilitlediler, ama ben korkmadım Kutay. Severken vazgeçmiş insanı hiç bir şeyle korkutamazsınız"

13.01.2013

"Küçüğüm daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün hatalarım
Övünmem bu yüzden
Bu yüzden kendimi
Özel önemli zannetmem"

Yürürken mırıldandığım şarkı kendimi anlatıyordu sanki, 27 yaşında bir küçük çocuk gibiydim. Çocukluğum aklıma geldiğinde burukça gülümsedim. Bu bir gülümseme miydi, yoksa tebessüm mü? Dudaklarım kıvrıldı mı ki? Yüzümde bir mimik oynadı mı? Geçtim yine boş sokaklardan. Durdum bir binanın önünde. Yine hep gitmek istediğim dans okulunun afişine baktım. Hep dans etmek istemişimdir, Evet sadece istedim. Bazen istemek bile büyük cesaretdir. Ben kendimde sadece isteme cesareti bulmuştum, ama son günler, aylar kendimi daha farklı hissediyodum. Her şeyi yapabilir mişim gibi, arkamda sanki biri beni hep desteklermiş gibi. Bunların sebebi Kutaydı.

Kutay, anlatamayacağım kadar özeldi bana. Kendi içimde bile ne hissetiyimi anlatamıyodum ben. O naifti, güzeldi, kalbi kimsenin haketmeyeceği kadar temiz ve özeldi. Ellerim üşüyor diye bana eldivenlerini veren, kışın soğuğunda bana hep mandalinalı kek getirendi. Müziği sevdiğim için, duyarken kalbimi hissetmediğim sesiyle bana küçük serenat yapan adamdı. Bir anda yalnızlığın içinde her şeyim olan adamdı.

"Bir afişe fazla derinden bakıyosun gibime geliyor" diyen yumuşak sesiniz duymamla irkildim. İlk önce ne olduğunu anlamadan soluma döndüm. Kutay elleri ceplerinde, kafasında mor bereyle, dudaklarını büzmüş bir bana, bir afişe bakıyordu. Kendimi toparlayıp yüzüme içten bir tebessüm yerleştirdim. Daha doğrusu kendi kendine yerleşti, çünki ne zaman Kutayı görsem bedenim, ellerim, yüzüm benden bağımsız tepki veriyordu. "Dalmışım" diyerek yavaş sesle mırıldandım. Hava çok soğuktu buysa sesimin çok kısık çıkmasına sebep oluyordu. "Hasta mısın" derken yüzündeki gülümseme gitmiş, yerine endişe, şaskınlık ve ilgili bir ifade gelmişti. Yapma böyle Kutay, yapma yoksa ben sana daha bağlanırım.

"Merak etme, boğazım birazcık kızarmış onun için sesim böyle" derken bu sefer yüzüme onu rahatlatacak gülümseme yerleştirdim. İçim içime sığmazken sadece yüzümde gülümseme gösterebiliyodum. Şu an ki hislerimi dışarıya aktarmanın bir yolu olsaydı emin olun çocuğu korkutmak istemezdim. "Sana çorba yapmam gerek, hem o güzel sesinden beni mahrum bırakamazsın. Soğuk mandalina yemedin değil mi?" Derken çocukca bir konuşmayla anında cümleleri sıralamıştı. Ne dediğinin farkına varır gibi, önce kaşları havalandı, yüzüne şaşkınlık yayıldı. Teker teker saymak istediyim o çillerini kendini kırmızı renge boyadı. Utanmıştı.

Küçük bir kahkaha çıkmıştı dudaklarımın arasından. O ise güldüğümü gördükten sonra yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirmişti, ama yanaklarındaki kızarma hala yerinde kalıyor. Utandığından etrafa, ayaklarına bakıyordu. "Seni sesimden mahrum bırakmam merak etme, mandalinaları da ısıtıp yiyorum" derken kafasını kaldırıp içten bir şekilde gülmüştü.

"Hadi gidelim o zaman" derken elimden tutup bir anda binanın içerisine girdi. Elinin sıcaklığını soğuk ellerimde hissettim. Bir anda tüm bedenim ısındı. Kalbimden ayak uçlarıma kadar yakıldı sanki bedenim. "Nereye?" Diye şaşkınca sorarken bir Kutaya, bir tuttuğu ele bir de binaya bakıyodum. "Dans etmeye" bana bakarak hafif sırıtıyordu. Şaka yapıyor olmalıydı değil mi? Şaka değilse çok güzel, şakaysa bile bu hiss çok güzeldi.

"Kutay ben yani, dans etmeyi bilmem ki" derken hafif kısık ve kekeler gibi konuşmuştum. Ah kendine gel Melina. "Ben de pek bilmiyorum, öğrenmeye gidiyoruz zaten" sesindeki neşe beni kendisine daha da bağlıyordu. Sanki bu ses tonuyla, bu neşeyle 'ölmeye gidiyoruz' derse onla gidecek gibiydim.

Büyük bir salona doğru girmiştik. Kapıdan içeri girdiğimiz anda sol tarafta sandalyeler, masalar vardı. Sanırsam kayıt gibi bir yer olmalıydı. Bazıları çift halinde orada durmuş kağıtlarla oyalanıyordü. Sağ tarafta duvarla boylu boyuna ayna, müzik çalarlar, küçük eşya koymak için sandalyeler vardı. Ortada ise insanlar dans ediyorlardı. Kutay ellerini parmaklarımın arasından tutarak bir birine kenetledi. Şu ana kadar nefesimi tuttuğumu bile fark etmemiştim. Ellerinin sıcaklığı artık bedenimi yakıyor, nefessiz bırakıyordu. Kutay bana iyi geliyordu.

Yavaşça Kayıt kısmına yaklaşarak önünde durduk. Kutay uzun boylu biriydi, ben de öyleydim aslında. Neredeyse boyum 1.73 di. Kutaysa sanırsam 1.87 civarıydı. Yüz yüze dururken kafam burnuna geliyordu. Bunu düşünmek bile beni delirtiyorken onunla dans etme fikri beni çıldırtıyordu. "Biz dans öğrenmek istiyoruz da, böyle çift dansı gibi" derken Kutay yine kızarmıştı. Bu haline gülmeden edemedim. Bir dakika çift mi?

"Şu kağıtları imzalayın lütfen, ve dans dersiniz 2 hafta sonraya ertelendi. Hocamız 2 hafta burada olmayacak. Gelince başlayabilirsiniz" derken elindeki kağıtları bise uzattı. Bırakın 2 hafta ben 2 yıl bile beklerdim. Düşüncesi bile bana yeterken, şu an hep istediğim şeyi yapmak için burdaydım. Kutay benim tek tek ilacım oluyordu. İçimde hep ukte kalan yerleri dolduruyordu. Kutay ben söylemesem bile beni anlıyordu. Bana bakarak yavaşça gülümsedi. "Sizinle dans etmek büyük bir zevk olacak hanım efendi" derken elleriyle serenat yaparak kağıdı bana uzattı. Kutay, hiç gitme olur mu?

"...Bazen insan en sevdiği ile sınanır bu hayatta, hayat çok sevmenin de bir bedeli olduğunu hatırlatır bize. Ben sevdim, bir bedeli olacağını bile bile sevdim. Sevmek, çok sevmek her yönden acı verir insana, mutluluk kadar acısı da vardır sevmenin. Acıtır canı, hatta öyle bir acıtır ki, vazgeçersin her şeyden, her şey anlamsız, gereksiz, amaçsız gelir insana. Hiç bir şey için kendini hazır hissetmezsin, düşersin, sanki kimsen yokmuş gibi hissedersin kendini. Her yer kalabalık ama kimsen yokmuş gibi."

-"Kutay, hiç gitme" demişti kız. Ama onun çoktan gittiğinin farkında değildi...

Bitmeyen MektupWhere stories live. Discover now