GİRİŞ

480 34 4
                                    

1. BÖLÜM: GİRİŞ

Mart ayının her zamankinden daha narin geçen o tatlı soğuğu, baharın gelmesiyle beraber yerini insanların çok daha rahat dolaşıp huzur bulabileceği güzel mi güzel sıcaklıklara bırakmıştı. Birbirinden muhteşem renkleriyle adeta görsel bir şölen sunan ve bunu da her biri ayrı bir ilham konusu olan kokularıyla destekleyen çiçekler, aylardır baharı bekliyor olmalarının üzerlerine bırakmış olduğu bir sabırsızlıkla, en güzel kokularını insanların beğenisine sunmak, onlar tarafından sevgi sözcükleri almak adına birbirleriyle yarışırmışçasına şehrin dört bir yanını kuşatmışlardı. Bu kokulardan çoktan nasibini almış olan kuşlar ise bahar şarkılarını haykırmaya başlamışlardı, gittikleri her yere.

"Hissiyatı hoş sıcaklık, burnuma gelen çiçek kokuları, duyduğum sesler, gördüğüm renkler... Her biri adeta birer afyon gibiler; Bir anlık da olsa, yaşamış olduğum bu coğrafyada uğradığım türlü haksızlıkları unutturuyorlar...

...

"Haksızlıklar... Bir noktada hayâller aleminden çıkarıp asıl gerçeklerle yüzleştireceğimi biliyordum kurgu karakterimi. Öyle ya, Mart ayının narin geçen o soğuğunun bir küresel ısınma sebebi, karakterin yaşadığı şehrin de fazla mükemmel olduğu gerçeğine bakıldığında tam bir hayâller alemi ile başlıyorum romanıma... Malum, istisnasız her şehir beton hakimiyetinde; ağaç, çiçek, kuş hak getire. Ama öyle de deyip hak yemeyim şimdi. Aralarda bir iki tane de olsa ağaç görebiliyor, doğada bedava olan ama ona minnet eylemediğimiz için bazı kişilerin tekeline bıraktığımız, doğadaki toprakla, suyla yetişmiş olan ve betondan hapishanelerinde yaşayan insanların vergi vermek suretiyle topladıkları paraların, kendi elleriyle seçtikleri kişi ya da kişiler tarafından kullanılması sonucunda, ihale yoluyla alınıp asfalt yolların kenarlarında, yeşillik dikilsin diye bırakılmış olan o küçücük alanlara dikilen, egzoz gazlarından kendine dahi kokusu kalmamış olsa da insan eliyle kısaltılmış ömürleri boyunca renklerini muhafaza etmeyi başaran birtakım çiçekleri ve onların bitkin hallerini gözlerimiz ile görebiliyoruz.

Her neyse. Öyle ya da böyle bu bir roman olduğu için iyi bir başlangıç denilebilir. Şimdi asıl konuma gelip karakter üzerinden yaşadıklarımı anlatabilir, toplumsal problemlere ve onların çözümlerine dair fikirlerimi sunabilirim.

Öncelikle ana kahramanımı tanıtma ile başlarım. Onu ve dahi çevresini güzelce betimlerim. Tabiri caizse kahramanımın yaşamından bir seyir kapısı açarım okuyucusuna. Böylelikle okuyucu, karakteri benimser. Sonrası basit iş. Basit iş de artık bu Dünyama ayrılan vaktin sonuna gelsem çok iyi olacak. Zira, gerçek Dünyamda kütüphanedeyim. Önümde, ikinci Dünyam olan Zihin Dünyama girişimde kamuflaj görevi gören, seksen ikinci sayfası açık, ilk enteresan kitabım var. Hani şu dört arkadaşın, korkusuzca maceralara atıldığı fantastik çalışmam...

Kütüphane demişken. Ah bu kütüphaneler; bir türlü ders çalışamadığım sessiz yerler... Evimde ol(a)mayan, her biri bir öğün yemek parasını aşmış kitaplar olmasa pek uğramayacağım da işte malum durumlar... Neyse ki sessizliği, idare ettiğim iki Dünya arasındaki seyahatlerim adına güzel oluyor da gelmişken oturup rahat rahat düşünebiliyorum.

Peki neden kütüphanedeyim? Neden bu sessiz... Ha, ha evet. Arkadaşlarım tarafından konferansa konuşmacı olarak çağrıldım. İlk olarak hayatımdan bahsederek kişisel gelişim ile ilgili bir konuşma yapacağım. Akabinde ben konuştuktan sonra sahneye çıkacak olan konuşmacının ardından tekrar sahneye çıkacak, kişisel gelişim ile mesleğimi harmanlayan bir konuşma yaparak işimi bitireceğim. Tabii ki bunu hayat azmimi görüp bana değer verdiklerinden dolayı yapmayacağım. Anlatım yapacak olan asıl konuşmacı gelmemiş, zor durumda kalmış can kardeşlerim (!). Benim de yazar olduğumu, istediğim zaman ağzımın iyi laf yaptığını biliyorlar (!). E zaten Çevre Mühendisiyim de. Bir de üzerine dalgalı, uzun ve kumral renkli saçlarım, adeta bir kurt gibi sert bakmamı sağlayan kumral renkli kaşlarım ve dahi açık kahverengi gözlerim eklenince demişler ki tamam. Dili de var boy pos da yerinde. Minicik bir göbeği var ama onu da idare edeceğiz. Ah benim canım arkadaşlarım(!). Ah, ah...

ULA [KİTAP OLDU]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin