Konferans salonundan içeriye girdi. O an, salonda gereksiz yere çalışmakta olan klimanın verdiği soğuk huzursuzluğu bedeninin her zerresinde hissetti. Derin bir nefes alıp vererek üzerlerindeki tabakta sponsor bir pastanenin pastalarını barındıran, yuvarlak, sandalyesiz, yükseklikleri bir metreyi aşan süslü masalardan boş gördüğü bir tanesini gözüne kestirmiş şekilde yürümesine devam etti.
"Bir insan klima açmayı gerektirmeyen bu havada neden klima açar?" diye geçirdi içinden. "Alışkanlık mı? Yoksa kendi rahatını diğer herkesin ve her şeyin üstünde tutmasından mı? Ya da bedava olduğunu, cebinden para çıkmadığını düşündüğü için mi? Belki de misafirlerin rahatını doğaya tercih ettiği içindir. Malum, kurumlardaki klimaların çoğunluğu yeni teknolojilerden bir haberler. Her biri oldukları yerde bozulmayı bekliyor, bu uğurda doğaya zararlı, sera etkisini artıran gazlarını da gönülleri bol şekilde havaya saçmaktan geri durmuyorlar.
Peki çözüm ne? Çok basit; Kuralların koyulması ve koyulan kuralların ciddiyetle denetlenmesi. Peki zor mu? Hayır değil. E o zaman ciddi enerji harcayan ve doğaya zarar veren klimalar hakkında neden bir düzenleme yapmıyoruz? Bilmiyorum."
Masanın üzerindeki tabak içerisinden kalp şekilli, kuru ve tuzlu olan bir pasta aldı. İçerisi kalabalıktı. "Ya konferansa gelenler iyi konuşmacılar ya da konferans sonunda sponsorlar sayesinde gerçekleşecek olan güzel bir çekiliş var. Demek ki işini iyi yapan birileri var kulüpte. Her halükârda mevcut durum sevindirici." şeklinde geçirdi içinden. Pastayı yerken tanıdık bir yüz var mı diye etrafına bakmaya başladı.
Normal şartlarda bulunduğu ortama ilk defa giriyor olsa, bir yandan işi ile ilgilenirken diğer yandan algılarını açık tutardı. Yeterince iyi duyar, şansı da yaver giderse kimseye sormadan birçok konu hakkında bilgi edinebilirdi. Edinemezse gözlemlerine başvurur, bu sayede soru sorabileceği doğru kişiye ulaşırdı. Hem de bunu etrafındakiler onu fark etmeden, bakışlarından rahatsız olmadan yapabilirdi. Zira gözlem yapmak ile rahatsız etmek arasındaki o ince çizgiyi iyi biliyordu. Bu yüzden ilk kez girdiği ortamlarda çoğunlukla duyma yetisini kullanıyordu. Lâkin durum böyle değildi; lisans okurken kendini geliştirmek adına sık sık bu tarz ortamlarda bulunmuştu. Az çok işleyişi tahmin edebiliyordu.
Konferans salonunun iki kapısı arasında bulunan üç masadan, ortadakinin arkasında durmak suretiyle önlerinde bulunan sandalyelere oturmuş, masanın üzerindeki diz üstü bilgisayarlar ile kulübe kayıt ve konferansa giriş işlemleri ile uğraşan arkadaşlarına yardımcı olmakta olan Rümeysa ile Rabia'yı gördü. Her zamanki gibi ara sıra birbirlerine laf atıyorlar, mevcut durumla eğleniyorlardı. Gülümsedi. Meşhur analizlerinden sağ çıkmayı başaran o nadir insanların yanına doğru yürümeye başladı. Bu esnada Rümeysa'nın, Rabia'ya, içeriye geçme vakitleri geldiğini söylediğini duydu.
"Tamam geçelim." dedi.
Sesleri duyan Rabia ile Rümeysa sesin geldiği yöne baktılar. Selim'i görür görmez Rümeysa:
"Ooo Selim ağabey. Hoş geldin." dedi. Tıpkı Rabia gibi o da Selim'den beş yaş küçüktü.
Hemen ardından Rabia ise:
"Hoş geldin ağabey. Gözümüz yollarda kaldı."
Normalde kulüp etkinliklerine erkenden gelirdi Selim. Yönetici olmasa bile herkesle tek tek ilgilenir, bir yandan işlerin yürütülmesine yardım ederken diğer yandan onlarla sohbet ederdi. Çünkü o, insana değer verirdi. Ve insana değer verdikten sonra işler hep yolunda giderdi.
"Hoş buldum. Daha rahat dedikodu yapabilin diye geç geldim." dedi Selim, imalı bir ses tonu ile. Gülümsedi.
"Ay ağabey. Bir bilsen neler oldu neler." dedi, Selim'in şaka yaptığını anlayan Rümeysa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULA [KİTAP OLDU]
FantasíaKanatlı denizatından üç başlı yılana kadar fantastik canavarları, hançerleriyle, pençesiyle, kılıcıyla ve altın yayıyla savaşan kahramanlardan, kurduyla savaşan kahramana kadar okuyacağınız fantastik bir macera... Yaşadığı ülkenin gerçekleriyle bir...