Evvvet yeni bir bölümle daha karşınızdayım:))
Hemen bölüm şarkısını medyaya ekliyorum.
İnstagram: _arikubra
Keyifli okumalar...
21. Bölüm
Kendimi bildiğimden beri yetiştirme yurdundaydım. Geceleri genelde yalnızlığımdan ağlar, hep birinin beni kurtarması için beklerdim. Aslında beni kurtarması için beklediğim kişiler ailemdi. Ancak onların asla dönmeyeceklerini her bekleyişimin sonunda gelmediklerinde anlamıştım. Çocukken yani henüz altı yaşlarındayken aslında hep diğer çocuklarla oynayan biriydim. Evsa genelde uzak dururdu çocuklardan. Sonrasında ise ben insanlardan uzaklaşmıştım, o hayata karışmıştı. Bir gün oyun oynarken yere düştüğümde ve yara aldığımda acımdan dolayı hüngür hüngür ağlamıştım. O günü çok iyi hatırlıyordum. Oysa henüz altı ya da yedi yaşında falandım. Her hıçkırığımda annemin yanıma gelip yaramı sarmasını beklerdim. Belki böyle ağlarsam gelir diye düşünürdüm. Ya da belki babam gelirdi. Belki de abim önce dalga geçmek için gelir, ardından canım yandığı için yaramı sarar, sonra yine dalga geçerdi. Fakat o gün ne oldu biliyor musunuz? Hiç kimse gelmedi. Normal şartlarda Halime anne yetişirdi ancak o da gelmemişti. Ve ben orada Halime anne gelene kadar ağlamaya devam etmiştim.
Çünkü birinin gelip beni almasını istemiştim.
Küçüktüm, çok küçüktüm.
Birinin gelip yaramın acımadığına dair beni kandırmasını istemiştim. O gün hiç kimse gelmemişti. Sonrasında çok, çok sonrasında Halime anne yokluğumu fark ederek beni bulmuş ve istediğim gibi benimle ilgilenmişti. Ancak o gelene kadar ben kanayan yaramdan çok hiç kimsenin yanıma gelmiyor oluşuna ağlamıştım.
Bu benim yalnızlığımla ilk karşılaştım andı.
Evsa'nın ailesinin onu terk ettiğini öğrendiğimde aslında hep ona özenirdim. Çünkü o ailesinin bir gün kendisini almaya geleceğine inanabilirdi. Ancak benim ailem ölüydü. Ölümün ne demek olduğunu küçük yaşta olmama rağmen bilirdim. Ölen insan geri gelemezdi. Bazen sevdiklerimizin gelmeyeceğini bilsek de gelme ihtimallerinin olması bize umut verebilirdi. Benim hiç öyle umudum olmamıştı.
Okuma, yazmayı öğrendikten sonra ise kitaplarla karşılaşmıştım. Öğretmenlerimiz yaşımızdan dolayı hep umut vaat eden kitaplar okuturdu. Hep bize kendimizi iyi hissettiren kitaplar olurdu. Mesela benim ilk okuduğum kitap Bremen Mızıkacıları olmuştu. Şimdi içeriğini çok küçük detaylarla hatırlasam da o dönemde anlatabildiğim tek kitap o olmuştu. Çünkü o zamanlarda öğretmenimiz cuma günü sınıftaki tüm öğrencilere hikaye kitapları dağıtır, pazartesi günü ise herkese anlattırırdı. Ancak ben hiçbir zaman anlatamazdım. Ve anlatamayan öğrencileri tahtanın önüne çıkarıp tek ayak üstünde durdururdu. Ve ben her pazartesi bir ders boyunca o tahtada dururdum. Ta ki Bremen Mızıkacıları'nı anlatana kadar. Bu kitaptan sonra ise hep daha çok okumaya başlamıştım.
Kitaplardaki dünyayla tanıştığımdaysa gerçek dünyanın çok da işe yarar bir şey olmadığını düşünmüş, kendimi tamamen uzaklaştırmıştım. Tek arkadaşım Evsa olmuştu. Bana istediğim umudu bir tek kitaplar verebiliyordu. Bana o anlarımı huzurlu hissettiren yalnızca kitaplar olmuştu. Çünkü dışarıdaki insanlar ya çok kibirli olup birbirini eziyor ya da samimi gibi görünüp arkadan birbirlerinin kuyularını kazıyorlardı. Seviyorum diyen sevmiyor, söz veren asla sözlerini tutmuyordu. Ve işin en kötü yanı gerçek hayatta kimin iyi kimin kötü olduğunu asla anlayamıyordunuz. Ancak kitaplarda anlaşılabiliyordu. Kötü olan bir insanın bile neredeyse kötü olmasına hak vereceğim nedenleri olabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)
Roman pour AdolescentsKitapların içinde yaşayan Ayşin Birce, bir gün kitapların içinden çıkmış gibi davranan bir mafyayla karşılaşır. Ve Ayşin Birce hep hayal ettiği gibi bir aşk romanın baş kahramanı olduğunu sanır. Peki hayat... Gerçekten kitapların içindeki gibi midi...