Neden yaptığını bilmiyordu. Yalnızca yürürken bulmuştu kendini. Yürüyordu işte. Her taşına daha önce basmış olduğu sahil yolu boyunca yürüyordu. Tanımadığı bazı insanlar ona bakıyordu. Bazıları ise onu fark etmiyordu bile. Oysa kendisi, tüm insanların dış görünüşlerini, yürüyüşlerini ve mimiklerini dikkatle inceleyerek nasıl biri olduklarını ve nasıl bir hayat sürdüklerini tahmin etmeye çalışıyordu. Yaptığı bazı tahminlerde kendisine güvenmekte haksız da sayılmazdı. Sanki hiç yorulmayacakmış gibi yürüdüğünü fark ettikten sonra yorulduğunu hissetti. Gördüğü ilk banka oturdu. Her zaman montunun iç cebinde sakladığı küçük not defterini çıkardı. Bir kız çocuğunun uzun saçları gibi dalgalanan Ege Denizi'ne bakarak birkaç satır ekledi yeni başladığı sayfasına. Daha sonra defalarca denemiş olmasına rağmen bırakamadığı Marlboro'suna uzandı eli. Sakin tavırlarla sigarasını paketinden çıkarırken sanki bir açığını ararmışçasına izlemeye devam etti dalgalı denizi. Siyah montu siyah botları, dolma kalemi, küçük not defteri, neredeyse yarısı yanmış olan sigarası, kot pantolonu ve montunun kapatamadığı çizgili beyaz gömleği ile çift kişilik bankın tam ortasına oturmuş, üstelik bacak bacak üstüne atmıştı. Önünden geçen insanları izlemeye başladı şimdi, bir an olsun dalgalı denizden gözlerini alarak. Köpeğini gezdirenler, spor yapanlar, kendisi gibi amaçsızca yürüdüğünü tahmin ettiği insanlar, deniz ile hasretini giderenler ve birer olta sallamış olan balıkçılar... Neredeyse her amacı temsil eden bir ya da birden fazla kişi vardı sahilde. Sigarasını ayağıyla söndürdü ve kalem ile defterini cebine yerleştirdi. Artık kalkmaya hazırdı.