[1]

74 11 7
                                    

"Hyunjin-ah~"
Her zamanki neşeli haliyle, günü ışıldatan sesiyle arkadan yaklaştı sevdiğine.

Ona kocaman sarıldı, sandalyesinde cama karşı oturmuş olan sevgilisi de dışarısını izliyordu.

Etrafa dağılmış boyaların, fırçaların, kağıt ve paletlerin arasında bu dağınıklık umrunda değilmiş gibi gökyüzünün en güzel olduğu bu saatte, anın tadını çıkarıyordu.

"Ne çizdin~?" Gülümsemesinden hiçbir şey kaybetmeyen Felix, yerdeki buruşturulmuş kağıtlarda göz gezdirdi.

Herhangi bir cevap alamadığındaysa yere çömelip eline ilk gelen buruşuk kağıdı açtı.

Kağıtta birkaç karalama, birkaç siyah boya darbesi vardı sadece.

Garip diye geçirdi içinden, diğer kağıtları da kontrol etti ve hepsinde aynı şeyi gördüğünde iç geçirdi.

"Hyunjin-ie~ neden birkaç siyah karalama yapıp bırakıyorsun? Kağıtlara da yazık değil mi?"

"..."

Gözlerini bir defa bile günbatışının göz alıcı renklerinden alamazken yanıt vermemişti. Ayaklandı Felix, sandalyede oturan sevgilisine ilerledi ve bacağının üzerine bıraktı bedenini.

"İlham mı gelmiyor?"
"Hmm, evet"
"O zaman çiçekler çizsene, bana çizmeyi çok severdin"

Gülümsedi Felix yeniden, kazağının kollarını sıvadı ve kolunu uzattı Hyunjin'e.

Hyunjin önce gözlerini kollarında gezdirmiş, sonrasında gülümseyen gözlere çıkarmıştı.

"Yapamam, Lix.. özür dilerim"
"Yaa ama nedenn!"
"Sadece, bugün biraz yoruldum"
"Aa, söyleseydin ya baştan. Hadi biraz uzan, hm?"
Dudaklarını birbirine bastırdı, sevgilisinin dediği gibi yapacaktı.

Uzandı, battaniyeyi üzerine çekti. Felix odanın etrafında gezinip duvarlarda asılı resimleri inceliyordu.

"Woah! Her seferinde ilk defa görüyormuşum gibi şaşırıyorum bu resimlere! Çok güzel çiziyorsun~"

Gözlerini odada gezdirmeye devam etti, dağınıklığı şimdi fark etmişti.

Ağır ağır gözleri kapanırken son gördüğü şey kendisine yaklaşan sevgilisiydi. Gözlerini son kırpışından önce Felix kendisine bir şeyler söylüyor gibiydi, iyi geceler dediğini tahmin etmişti.

Ve Hyunjin, uykuya daldı. Karanlık bir uyku, rüyasız, renksiz.

Birkaç saat sonra uyandığında Felix'i göremedi, evin diğer odalarını kontrol ettiğinde de onu görememişti.

Yeniden odalarına çekildi, dağınıklığı toplamaya karar verdi.

Yarım saat sonra oda temizlendiğinde Felix de çıkagelmişti.

"Nereye gittin?"
"Senin için çiçek toplamaya gittim, belki ilham olurlar diye, onları çizmek istersen diye.."
"Sağ ol"
Sonunda Hyunjin'in de yüzünü güldürmüştü Felix.

"Bu çiçekler..." Hyunjin sevgilisinin elinde tuttuğu çiçekleri gördü.

Felix çiçekleri masanın üzerine nazikçe bıraktı ve içeriye gidip vazo aramaya başladı. Bir tane bulduğundaysa içine bir miktar su doldurup geri geldi.

"Suya koyalım da ölmesinler" çiçekleri aynı narinlikteki elleriyle vazoya yerleştirirken Hyunjin her hareketini özenle takip ediyordu.

"Oldu~" ellerini birbirine çarpıp ufakça alkışladı kendini.

Hyunjin yaklaşıp parmaklarını çiçeklerin yaprakları arasında gezdirdi.

"Bunları, neden şimdi getirdin?"

"Hm? Çizmen için getirdim sevgilim, söyledim ya. Hyunjin, yaşlanıyor musun yoksa?" Kendi kendine kıkırdarken Hyunjin de hatırlamıştı, "Aah, tabii ya. Galiba yaşlanıyorum"

"E hadi, ne duruyorsun? Çizmeye başlasana"
"Mhm, tamam"

Hyunjin sandalyesine geri oturmuş, tuvalinin önüne geçmişti. Felix de o çizmeye başlamadan tuvalini önünden çekmiş, Hyunjin'in sorgulayan bakışları üzerindeyken karşısına başka bir sandalye yerleştirip oturmuştu.

Kollarını sıvayıp önünde uzatmış, heyecanla sevgilisinin çıkaracağı sanatı bekliyordu.

Hyunjin'in dudağının kenarında beliren en ufak gülümseme belirtisiyle kendini zafer kazanmış ilan etmişti.

Hyunjin fırçasını eline almış, boya paletini yanında konumlandırmıştı.
Sevgilisinin kolunu tuttuğunda soğuk olduğunu hissetti.

"Felix, çok soğuksun"
"Sen de öyle, ellerin çok soğuk. Dokunduğunda acıtıyor"
"Öyle mi, afedersin"

Olabildiğince teniyle temastan kaçınarak boyalarını sürmeye başladı sevdiğinin narin bedenine.

Yarım saate bitirdiğinde Felix gözlerini kollarından alamıyordu, "çok yakıştılar"

Hyunjin beğenmemişti oysaki.
"Bu çiçekler, sana hiç yakışmadı"
"Silecek misin?"

"Silemem, kollarını incitebilirim"
"Öyleyse kalıyor~ ben çok beğendim."

"Felix.."
"Hmm?"
"Gitmelisin..."
"Neden? Nereye? Benim evim burası ama, senin yanın."

"Artık değil, biz ayrıldık Felix unuttun mu?"
"Öyle mi? Hatırlamıyorum ki"
"Hatırlattım. Şimdi, git.."

Kalkıp kapıya yöneldi Felix, çıkmadan önce arkasını döndü ve sevgilisine baktı.

"Hyunjin, biz ayrılmamıştık... Bu ayrılmak sayılmaz ki..."

Felix'in yüzüne bile bakamamıştı Hyunjin, gözleri yerde geziniyordu.

Sonunda Felix odayı ve evi terk ettiğinde Hyunjin onun gidişini camdan izliyordu. Felix o tanıdık yola yönelmişti, bugün Hyunjin'in de geçtiği yola.

"Gitme..."

Ardından bakarken söylediği bu sözler, Felix'e ulaşamayacak kadar uzak, o kadar güçsüz çıkmıştı dudaklarından.

Hyunjin sonrasında kendini yatağa atmış, yaptığı hatayı düşünürken kendine kızmadan edemememişti.

"Neden, neden gitmene izin verdim ki? Seninle birkaç dakika daha uzun kalabilmek yerine gitmeni istedim senden. Ayrılmak mı? Biz seninle hiç ayrılmadık, biliyordum. Kalbini mi kırdım civcivim, özür dilerim... Geri gel, geri gel n'olursun... Bir dakika daha göreyim o güzel yüzünü, yanaklarına serpiştirilmiş yıldızlarını bir kez daha öpeyim..."

Bir süre sonra da zaten uyuyakalmıştı, birkaç saat önceki gibi karanlık, sessiz bir rüyaydı.

🖤

🖤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
My Colors on Your Body || hyunlix'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin