2. Bölüm

2.9K 212 103
                                    

İyi okumalar..

Dünyanın süregelişinden beri insanoğlu hep bir arayış içindeydi. Hayatları bir yapbozdan, onlarda yapbozu birleştirmek için heyecanla masaya kurulan küçük çocuklardan ibaretti.

Ömürleri boyu süren binlerce parçalık bir yapbozdu bu. Binlerce küçük detaylardan oluşan ama temelinde bütüne varan yapboz. Hevesle en köşeleri yerleştirmekle başlıyor çocuk. Hayatla çok benziyor. Temeli yaşamlarını sürdürebilecek kadar da olsa yemek yemeye dayanıyor. Sonra yavaşça iç parçalara ilerliyor. Başlarını sokabilecekleri derme çetme bir ev. Ama bu yetersiz.

Kenarlardan içe doğru ilerledikçe detaylar ayrıntılar artıyor. Doğru parçaları bulmak zorlaşıyor. Bu hayatı idame ettirebilecekleri bir iş uğraşta gerekti insana. Kimisi yıllarını eğitime verirken kimisi hayata atılıyor. Ama hayatlarını sürdürebilecek o yolu buluyorlar. Fakat kendilerine uygun o uğraşıda bulduktan sonra yetmiyor. Yalnızlık zor geliyor. Aile kurmak istiyor.

Masanın başındaki çocuk büyüdükçe detaylara ayrıntılara takılıp daha yavaş daha dikkatli birleştiriyor parçaları. Çünkü artık en renkli en karışık kısımlarına gelmişti. Burda yaptığı yanlışlar, doğru parça sanıpta yerine koymaya çalıştığı fakat yaşadığı yanılgılar daha çok karışıklığa sebep olucaktı. Ama sabırla devam etti. Başta başını sokmak için binbir uğraşla bulduğu o çatının altına yıllarını geçirmek için birilerini istedi. En önemli parçaydı bu. Doğru olduğuna inandığı, sevdiği aşık olduğu kişiyi buldu. Binlerce parçanın içine onu da aldı.

Masadan kalksa, uzaktan bir baksa temelinde neredeyse bittiğini görecek. Ama bakmıyor. o çatıyı doldurmak yetmiyor.En önemli parçayı koyduğunu görmek yetmiyor. Kalanları yavaş yavaş yerleştirmek yerine daha fazlasını istiyor. Daha detaylı daha çok parça dolduğunu görmek istiyor. Bu kadar iyi ilerlemişken neden daha fazlası olmasın diyor.
Neden olmasın?

Binbir emekle kurduğu o yapbozu türlü arzularla bozuyor. Bazıları zenginlik, bazıları kariyer bazıları ise yasak olanın peşinde mahvediyor. Kimileri yanlış diziyor, kimileri düzeltmeye çalışırken paramparça ediyor. Peki bunca uğraş heba olduktan sonra ellerinde bir daha yerlerini dolduramayacağı parçalardan başka ne kalıyor?

Herkes doğru parçaları ararken aslında en önemli şeyleri unuttu. Parçaları bir arada tutabilecek şeyleri unuttu. Birbirlerine sevgi duymayı unuttu. Saygı göstermeyi. En çok da güvenmeyi unuttu. Koşulsuz şartsız güvenmeyi.

Güvenmek insanın doğasında vardı. İnsanoğlu
doğduğu andan itibaren hiç düşünmeden sırtlarını yaslayabileceği bir liman aramıştı.
Şanslı olanlar daha çocukken anne babasıyla güvenin sıcak kollarını tatmıştı. Peki ya şanslı olamayanlar?

Kimisi bu şansı onları daha hiç tanımadan kaybederken kimisi doğduğu andan itibaren anne babasının vereceği güven duygusu yerine kimseyi güvenmemeyi güvenememeyi öğrenmişti. İnsan anne babasından dahi hissedemediği şeyi bir başkasına hissedebilir miydi?

Kimileri en yakınlarından göremediği bu duyguyu başka insanlarda ararken kimileri aramak bir yana öyle bir duygunun varlığına dair inanmıyordu.
Hayat onlara bunu öğretmişti.
Hayat onlara bunu vermişti.

Türlü güvenler türlü güvensizlikler vardı hayatta. Bazıları hissiyatlara dayanırken bazılarını ise resmiyete dökebiliyorduk.
En risksiz olanı buydu. Hayatımızdaki tüm güven meseleleri kağıtlara dökülebilseydik herşey daha kolay olurdu sanki. Karşısındaki adam avukatlarına hazırlattığı sözleşmeyi okurken aklından geçen buydu. Dahası yatırımının hakkını verebilecek miydi yoksa bunuda batıracak mıydı?

12 sene önce üniversiteden tanıştığı şimdi ise oteline bağlı olan barın işletmesini yapan Burak Sönmez 2 ay önce kapısına gelmişti. Ailesinden kalan çiftlik hacizin eşiğindeydi. Doğru düzgün yönetemediği bir yeri elinden çıkarmak yerine sözde ailesine bağlılığı yüzünden bir kangren misali inatla tutarken başka türlüsü mümkün değildi zaten.

ZemherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin